Haluk Levent milliyetçiliği

Şeffaf ve eleştirel bir sivil toplum şeffaf ve hesap verebilir bir kamu idaresinin olmazsa olmazı iken Haluk Levent kendini ve kurumunu, kamunun hesap vermesinin önünde bir sipere çevirdi. Uluslararası toplumun her yönüyle etkin bir parçası olması gereken sivil toplumun, tam aksine “yerli ve milli” bir karikatüre dönüşmesinin sembolü haline gelmeye başladı.

Hamza Aktan hamzaaktan@gmail.com

Amerika Birleşik Devletleri, bir kez daha umduğunu bulamadı. Uzun bir aradan sonra Türkiye’nin büyük bir açığını yakalamışken oradan saldırmayı planlamıştı. Türkiye’nin zaaf ve kusurları tüm dünyaya gösterilecek, ülkemiz üzerinde yeni oyunlar oynanacaktı. Time Dergisi de her zamanki gibi bu emperyalist oyunun bir aracı olarak kullanılacaktı. Proje belliydi; hükümetin 6 Şubat depremlerindeki beceriksizliği, hazırlıksızlığı, ihmal ve umursamazlıklarının sonucu olarak toplumun içine düştüğü büyük çaresizlik nedeniyle güvenip yöneldiği, destek verdiği Haluk Levent dünyanın en etkili 100 kişisinden biri olarak gösterilecek, peşinden Levent üzerinden ülkemiz eleştirilecekti.

Haluk Levent işte bu sinsi oyuna gelmedi, oyunu bozdu. Time Dergisi Haluk Levent’in vatanseverliğini hesaba katmadan operasyona başlamıştı. Ne büyük acemilik. Dergi, dünyanın en etkili 100 kişisine dahil ettiği Levent’i takdim ettiği Elif Şafak imzalı yazısında şu ifadeleri kullanıyordu. “Felaketin ardından, dakikalar ölüm kalım arasındaki fark anlamına gelirken ve Türk hükümeti son derece beceriksiz olduğunu ortaya koyarken, Ahbap çoktan sahada çalışıyor, hayatlar kurtarıyordu.”

Kral Charles, Joe Biden, Elon Musk, Beyonce gibi isimlerle aynı listede yer almanın gururunu yaşayan Levent, “Ama içerik beni üzdü” diyerek “Türkiye Cumhuriyeti devletinin benim çalışmalarım üzerinden eleştirilmesi kabul edeceğim bir husus değil” notunu paylaşma ihtiyacı duydu. Levent tabii ki bu zor zamanda devletini yalnız bırakmayacak, ne eleştirecek ne de eleştirilmesinde araç olacaktı. Böylece aile içinde yaşanan, aile içinde kalacaktı. 50 binden fazla insanın ölümü, bir milyona yakın insanın yaralanması, onbinlerce binanın yıkımı hükümetin kusuru olarak gösterilemezdi. Takdiri ilahi karşısında yapacak bir şey yoktu. Varsa belki biraz battaniye ve çadır toplanır, gerisiyle uğraşılmazdı.

Bizi bizden başka kimse eleştiremeyeceğinden, eleştiriye ihtiyaç varsa devletimiz sağolsun onu da yine kendisi temin edeceğinden Haluk Levent bu büyük komploya dahil olamazdı. Açıklamasındaki ifadelerle; “tüm devlet kurumları, belediyeler, muhalefet ve STK’lar tek yürek olup herkes elinden geleni yapıyorken” baştan sona yanlış kurgulanmış sivil toplumculuğun yeni dönem sembolü haline gelen Haluk Levent bu tartışmaların içine giremezdi. Kaldı ki onlara ne oluyordu? Neden içişlerimize, içölümlerimize karışıyorlardı yine. Ölüyorsak biz bize ölüyoruz. Enkaz altında kalıyorsak kendi enkazımızda kalıyoruz.

Nuri Bilge Ceylan’ın ülkedeki her türlü anti demokratik politika ve uygulama sürmekteyken Cannes’da “yalnız ve güzel ülkemiz”i dünyaya takdim eden konuşması gibi Haluk Levent de bizi yaban ellere kötü göstermeyecek, vatanseverliğini önce devletine sonra da halkına kanıtlayacaktı. 

KOL KIRILIR YEN İÇİNDE KALIR STK’CILIĞI

Haluk Levent ve Ahbap derneği 6 Şubat depremlerindeki performansları ve gördükleri ilgiyle toplumun devlet kurumlarına olan güvensizliğini ortaya koymuş ve güçlü bir sivil topluma duyulan ihtiyacı göstermişti. Ancak Levent’in hükümetle karşı karşıya gelmeme dürtü ve kaygısıyla gösterdiği her refleks ülkedeki sivil toplumun yakın gelecekte güçlenmesinin engelleri haline gelmeye başladı. Levent ve derneği, eleştiri ve kültüründen depremden kaçarcasına kaçan, kol kırılır yen içinde kalır refleksiyle hareket eden bir sivil toplumculuğun temsiline dönüştü.

Şeffaf ve eleştirel bir sivil toplum şeffaf ve hesap verebilir bir kamu idaresinin olmazsa olmazı iken Levent kendini ve kurumunu, kamunun hesap vermesinin önünde bir sipere çevirdi. Uluslararası toplumun her yönüyle etkin bir parçası olması gereken sivil toplumun, tam aksine “yerli ve milli” bir karikatüre dönüşmesinin sembolü haline gelmeye başladı. Türkiye her anlamda içe kapanmış, dünya ile her türlü sosyal ve siyasal bağı zayıflamışken Levent buna bir tuğla daha ekleyip o dış dünyayı veya oradan gelecek eleştiriyi devlete zeval verecek bir unsur olarak gösterme gayretine girdi.

AKP son 21 yılda birçok kurumu olduğu gibi sivil toplumculuğu ve eleştiri kültürünü de ortadan kaldırdı veya zaten zayıf olan bu yapıların güçlenmesini engelledi. Geriye halkın parasıyla yine halkın olan Kızılay’dan çadır satın alan tuhaf bir sivil toplumculuk ve Levent gibi en ufak bir “dış” eleştiriyi dahi milli beka sorunu olarak gören pop starlar bıraktı.

Oysa sivil toplum faaliyeti yalnızca yardım toplamakla kendini göstermez. Esas amacı yardım toplanmasını gerektiren “afet”lerin önüne geçmek, bunu sağlayacak bir kamu hizmetinin teminini sağlamaktır. Bunu yapmak için de kullanacağı ilk araçlardan biri eleştiridir. Kamu, toplumun denetimi, buradan çıkacak eleştiriler olmadan halka hizmet sunan bir noktaya gelemeyeceğinden sivil toplum da bundan kaçamaz. Aksi halde sivil toplum her biri kamunun birer uzantısından farkı olmayan yapılar haline gelir.

Türkiye’deki sivil toplum, hiçbir zaman devletle olan dirsek temasını kesme cesaretini gösteremedi. Bunu yapamadığı gibi devletin, kamunun kusurunu örten bir tür araca dönüştü. Haluk Levent’in de bilerek veya bilmeyerek yaptığı şey bu.

Buradan ne temsil ettiği sivil toplumculuğun ne de sivil toplumun denetimine ihtiyaç duyan kamunun bir fayda göremeyeceği de açık.

Tüm yazılarını göster