İran Gündemi: Hamaney’in 'zekice mücahidet' söylemi ne anlama geliyor?
İran yönetimi son derece kurnaz ve hiçbir toplumsal ve politik kaideye uymayan bir biçimde kendi halkının çeşitli kesimlerini birbirine düşman etme pahasına, istedikleri ideolojik hükümleri uyguluyor.
Celal Rushen
Mahsa Jina Amini adlı genç bir kızın, zorunlu tesettür yasalarına uymadığı gerekçesiyle İran İslam Cumhuriyeti Ahlak ve Asayiş Polisi tarafından İrşad Devriyeleri uygulaması kapsamında tutuklanıp gözaltında hayatını kaybetmesi sonucu başlayan protestolar dördüncü ayında. Şimdiye kadar kadın hakları başta olmak üzere özgürlükleri ve temel haklarını elde etmek için oldukça ağır kayıplar veren İran halkı, sürekli olarak çeşitli şehirlerde, lise ve üniversitelerde itirazlarına devam etmekte. Aynı zamanda birçok sanayi ve ticari alanda protestolara destek amaçlı geniş çaplı grevler yapılmakta. İran yönetiminin çeşitli katmanlarında infial, korku ve hatta görüş ayrılığına neden olan bu uzun süreli protestolar, ilk haftadan sonra yönetimin kendisini hedef alsa da çıkış noktası kuşkusuz kadın hakları ve yaşanan ihlallerdi. Hayatını kaybedenlerin ve tutuklananların hatırı sayılır bölümünün kadınlardan oluşması bu hareketin kadın hakları açısından ne derece önemli olduğunun bir kanıtı niteliğindedir.
Protestoların üçüncü ayında İran Başsavcısı Montazeri muğlak bir şekilde İrşat Devriyeleri'nin kapatıldığını söyledi. Montazeri’nin “İrşat Devriyeleri açıldığı merci tarafından kapatıldı” beyanı bazı kesimlerde zorunlu tesettür konusunda yönetimin geri adım atması gibi değerlendirilirken, İran yargı ve yasama organları, konuyla yakından ilgilenen iki kurum yani “kültürel devrim yüksek şurası” ve “Emr-i be ma'rûf ve nehy-i az münker merkezi”, Hamaney’in emri vasıtası ve direktifleriyle yeni Hicap yasa tasarısı hazırlığındalardı. Nitekim geçen günlerde bu tasarı kanunlaştı ve İran polisi başta olmak üzere tüm kolluk kuvvetlerine ve aynı zamanda en önemlisi yargıya tebliğ edildi.
Peki, bu yeni kanun neyi amaçlamaktadır ve içeriği nedir?
Özellikle çok önemli bir hususun altını çizmek isterim. Zorunlu tesettür konusunda düzenlenen ve tebliğ edilen bu yeni yasayı anlamak onun perde arkasındaki bakış açısını ve taktiksel hamleyi görmek, aslında İran İslam Cumhuriyeti yönetiminin temel stratejisini ve aynı zamanda Şia ruhban sınıfının mezhepsel geleneklerinden kaynaklanan ve günümüze taşınan yöntem ve stratejilerini öğrenmek için oldukça açıklayıcı olacaktır.
Yeni yasada genel ve kamusal alanlarda başörtüsü çıkarmanın toplumsal bir suç olarak değerlendirilmesinin yanı sıra çok geniş bir ceza yelpazesi öngörülmüştür. En son İran İslam Cumhuriyeti yargısının hukuki ve meclis konuları üzerine yardımcı makamı tarafından bu yeni tasarı hazırlanarak hükümete sunuldu. Bu tasarının 178-181 maddeleri tesettüre yönelik cezaları içermektedir.
178. maddeye göre kamuda teşhir amaçlı tesettürsüz kadınlar yargı merciine yazılı taahhüt vermekten imtina ettikleri veya aynı suçtan birden fazla kez tutuklandıkları durumda yasada öngörülen sekizinci derece toplumsal cezalara çarptırılacaktır. Öngörülen bu cezalar aynı yasanın dokuzuncu maddesinde şöyle öngörülmüştür:
- En fazla altı ay olmak üzere göz hapsi
- 280 saate kadar karşılıksız kamu hizmeti
- 180 güne kadar günlük nakit ceza
- Tayin edilen yerde bir yıl yaşama zorunluluğu (sürgün) veya ikamet ettiği yerde yaşamasına mani olma
- Her türden motorlu araç kullanımına kısıtlama
- Çek defteri sahibi olma veya her türlü ticari evrak sahipliği ve kullanımının kısıtlanması
- Devlet ve kamu işlerinden atılmak
- Silah taşıma yasağı
- Ülke dışına çıkma yasağı veya belirlenen bir mesleği öğrenme zorunluluğu
- Dernekler, partiler ve cemiyetlerde seçme ve seçilme hakkının bir yıl kısıtlanması
- Resmi mercilerde bilirkişi veya hakem olma kısıtlanması
- Her türlü halka açık özel anonim vb. şirketlerde üyelik veya sahip olma veya koruma hakkından mahrum edilme bu kısıtlama aynı zamanda eğitim, bilimsel, araştırma ve kültürel kuruluşları da kapsamaktadır
- Avukatlık ve noterlik mesleklerine bir yıllık kısıtlama
- Yasanın birinci ve ikinci maddesinde belirtilen kurum ve kuruluşlarda çalışmaya yönelik kısıtlama
- Ulusal medyada ve tiyatro festivallerinde kültürel faaliyet yapma kısıtlaması
- Medyalarda imtiyaz sahibi veya başyazarlık gibi konumlarda çalışma kısıtlılığı
Aynı yasanın 179. maddesine istinaden sanal ve gerçek alanlarda başörtü çıkarma yani tesettür atma eyleminin reklamı ve teşvikine yönelik cezalar belirtilmiş ve bu eylemlerin organizeliği ve kapsayıcılığı gözönünde tutularak cezalar öngörülmüştür. Yasaya göre sanal ve gerçek alanlarda hicapsız olmayı teşvik edenler ve tesettür karşıtı faaliyet yürüten bireyler yedinci derece cezalara mahkum edilecektir. Bu suçun genişliği ve organize olması durumunda altıncı derece cezalar söz konusu olacaktır. (Yedinci ve altıncı derece cezalar sırayla sekizinci dereceden daha serttir.)
Aynı zamanda başka bir maddede esnaf dükkanları, marketler, restoranlar, sinemalar ve spor salonları gibi kamusal alanlarda tesettür kanunlarına riayet edilmesi için kanunlar düzenlenmiş ve söz konusu bu mekânların sahipleri sorumlu tutulmuştur.
Bu kanun görüldüğü gibi somut ve herhangi bir şifahi uyarma yönteminden uzak, tamamen toplumsal baskı üzerinden düşünülmüş ve düzenlenmiştir. Nitekim daha önceleri İran meclisinde tesettür konusunda yeni yöntemler konuşulmuş ve bazı akıldışı yöntemlerin toplumda infiale neden olduğu belirtilerek yeni sözde akıllıca yöntemlerin kullanılması tartışılmıştır. Mesela Rafsancan bölgesi milletvekili Jalali konuyla ilgili yeni tasarı ve akıllıca yaklaşımdan bahsetmiştir. İran İslam Cumhuriyeti yönetimi kolluk kuvvetlerinin, tesettür konusunda gevşek davranan kadın ve kızlara artık doğrudan herhangi bir şifahi ve fiziksel temas ve uyarıda bulunmak istemediğini açıkça göstermektedir. Peki rejimin temelini oluşturan hicap meselesi mevcut yönetim tarafından nasıl muhafaza edilecektir?
İşte bu noktada protestolardan iki ay önce Hamaney ve Cumhurbaşkanı Reisi’nin görüşmesinde hicap konusu gündeme gelmiş, İran lideri Ali Hamaney “zekice mücahidet” konusunu dile getirmiş ve tesettür konusunda hükümetin daha zeki ve aslında daha kurnaz yöntemler kullanmasını istemiştir.
“Mücahidet” kelimesi İslami literatürde Allah yolunda cihat etme anlamına gelir. Bu kavramın Hamaney tarafından kullanılması tesettür konusunun nedenli yönetim tarafından önemsendiğinin açıkça bir kanıtıdır. Yani yönetimin hiçbir biçimde geri adım atma gibi bir niyeti söz konusu değildir. Peki, bu zekice cihat etme nedir ve aslında nasıl yapılacaktır? Hamaney'in Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’den istediği, aslında taktiksel bir değişim. Fakat bu değişim daha kurnaz ve aslında daha etkileyici bir yöntem olarak nitelendirilmelidir. Fiziksel ve sözel şiddet içermese bile aslında hâkim olan ideolojik temeller ve bakış açısına uymayan toplumun önemli parçası olan kadınların bir bölümünü, bütün temel yaşam hak ve özgürlüklerden mahrum bırakma ve sindirme projesidir. Yönetimin İrşat Devriyeleri uygulamasının kapatılma haberini muğlak bir şekilde yayınlayıp hemen ardından bu tasarıyı Meclis'e sunması ve jet hızında icra edilmek için kurum ve kuruluşlara tebliğ etmesi, aslında geri adım değil tam tersine konuyu başka vahim boyutlara taşımaktan ibarettir. Aynı zamanda konuyla ilgili müphem ve muğlak bir şekilde davranması, devam eden protesto ve itirazların gidişatına bakarak karar vermesi anlamına gelmektedir.
Her yönetimde olduğu gibi İran yönetimi içinde de daha radikal ve etkili gruplar, kesimler, kurum ve kuruluşlar söz konusudur. Bunlardan en önemlileri kültürel devrim yüksek şurası ve yazının başında da zikr ettiğimiz “Emr-i be ma'rûf ve nehy-i az münker merkezi” kurumudur.
Bu iki kurumun başkanı ve üyeleri ve Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami'den oluşan bir heyet protestolardan iki ay önce İran lideri Hamaney ile bir görüşme gerçekleştirerek zekice tasarılarından ve ayrıntılarından bahsetmişlerdir. Fars haber ajansının gizli 11. Bülteninde yayınlanan rapora göre bu tasarı adım adım ve bölgeden bölgeye icra edilecektir. Öncelik daha tutucu ve hatta rejime yakın devrim muhafızlarının ailelerinin yoğun olarak ikamet ettiği bölgeden başlatılacaktır. Bu tutucu bölgelerde söz konusu kurumların merkezleri kurulacak ve halkın nabzı ölçülerek daha az tepki çekilecektir. Sonrasında ise bu uygulamalar başka bölgelere genişletilerek tüm şehirlere ve bölgelere yayılacaktır. Doğrudan halkın uygulamalara iştirak etmesini öngören tasarıya göre aslında halkın içindeki tutucu ve radikal kesimler kullanılarak bir iç kargaşa ve çatışma oluşmasına izin verilecek ve sonuç olarak yönetim doğrudan meseleye müdahil olmayarak halkın çeşitli kesimlerini birbirine karşı düşmanlaştırarak sonuca varacaktır.
Söz konusu raporda yer alan bir bölümde bu tasarının çok daha vahim bir boyutu ortaya çıkıyor. Raporda Hamaney ile görüşen makamlar kendisine, halkı birbirine düşman ederek daha iyi sonuç alınacağı yönünde müjdeler veriyor.
Raporda deniliyor ki; “tesettür konusu aslında özel araçlardan başlayıp evlerin kapısında bile icra edilebilir. Mesela araç plakasına ceza uygulanabildiği halde neden tesettür karşıtı insanların evlerini tespit edip ceza uygulanmasın? Sonuçta tesettürsüz bir birey bir mahalleye girip çıkıyordur (yani yaşıyordur). Tabii ki söz konusu apartmanın birkaç sahibi olacaktır, fakat eğer söz konusu apartmanın tamamı nakit cezaya tabi tutulursa, yani bir kişi tüm apartmanın ceza ödemesine neden olursa söz konusu apartmanın tüm sakinleri cezaya neden olan tesettürsüz kişiye baskı uygulayacak, konu büyük ölçüde çözülecektir” deniliyor.
Görüldüğü üzere İran İslam Cumhuriyeti son derece kurnaz ve hiçbir toplumsal ve politik kaideye uymayan bir biçimde kendi halkının çeşitli kesimlerini bile birbirine düşman etme pahasına, istedikleri ideolojik hükümleri uygulamaktan kaçınmıyor. Sistematik bir şekilde toplumsal yapının dinamiklerine yönelik savaş açan İran İslam yönetimi ülke içinde egemenliğini korumak için elinden geleni yapıyor. Öte yandan protestolar halen devam etmekte ve yapılan son araştırma ve anketlere göre İran İslam Cumhuriyeti, halkın arasında oldukça düşük bir desteğe sahiptir. Bu noktada yönetimin gerçek anlamda liyakatten uzak yetkilileri ve makamları, aslında bu tasarıya imza atmakla birlikte ülkenin toplumsal ve sosyolojik yapısını tanımadıklarını ve bu konuda hiçbir bilgiye sahip olmadıklarını bir kez daha göstermiş oldular.