Türk-Amerikan ortaklığında kıyametin kopacağı yerler bellidir;
S-400 misali Rusya ile NATO’yu sakata getirecek şekilde
askeri-stratejik ilişkiler, İran’a yaptırım atlatma mekanizması
sunmak vs. Ortaklığa zeval getirmeyen konularda gürültü-patırtı
anlayışla karşılanır. Hatta bazıları ilişkiler lehine kullanımlı
taraflara sahiptir.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Hamas’la iştigali gürültüye
neden olsa da şimdiye kadar ortaklığın özüne zarar getirmedi.
Washington için kırmızı çizgi İsrail’in güvenliğini tehdit eden bir
pozisyondur. İran’ın pozisyonu böyle. 11 bin Amerikan askerinin
üslendiği Katar’ın Hamas’a kucak açıp Gazze Şeridi’ndeki hizmetleri
finanse etmesinin ABD’ye rağmen olduğunu sanıyorsanız bu yazının
devamını okumasanız da olur.
Erdoğan 22 Ağustos’ta İstanbul’da Hamas heyetiyle görüşünce
Amerikan Dışişleri epey köpüklü bir tepki verdi. Açıklamada
Erdoğan’ın terör örgütüyle görüşerek Türkiye’nin tecridini
büyüttüğü öne sürüldü. Türk Dışişleri de ABD’nin haddini aştığı
yanıtını verdi.
Görüşmede Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Heniye, Başkan
Yardımcısı Salih el Aruri, yurtdışı temsilcisi Mahir Salah, Arap ve
İslam dünyasıyla ilişkiler sorumlusu İzzet el Rihik ve Türkiye
temsilcisi Cihad Yağmur yer alıyordu. Erdoğan Heniye’nin selefi
Halid Meşal ile de defalarca görüşmüştü. BOB Eş Başkanlığı’nı layık
gördükleri, Türkiye’yi Araplara ‘model ortak’ diye takdim ettikleri
günlerde de Hamas’la ilişkiler vardı, öyle gizli kapaklı da
değildi. Ki bu ‘hatırlı’ temaslar ABD-İsrail lehine şahane sonuçlar
da verdi. Suriye’de çatışmalar başladığında İhvan’ın hamisi Katar
ve Türkiye, o dönemde Şam’da barınan Meşal’in Suriye’ye sırt
çevirmesini sağlamıştı. Erdoğan’ın Meşal’i ağırlaması da tantana
konusuydu.
Ankara’nın görüşmelere verdiği yanıt artık standart: “PKK'ya
destek veren, FETÖ’ye ev sahipliği yapan bir ülkenin söz hakkı
yoktur.”
Terörist ya da terör örgütleri listesi ziyadesiyle politik
savaşların ürünü. Birinin teröristi ötekinin özgürlük savaşçısıdır.
Devran döner, bir gün ‘terörist’ olur saygın bir başkan. ‘Terörist’
diye damgalanmış FKÖ lideri Yaser Arafat’ın 13 Kasım 1974’te BM
kürsüsüne çıkarıldığı anı hatırlayın. Arafat’ın meşruiyetini
uluslararası arenada tescilleyen bir Yahudi’ydi. Dönemin Avusturya
Başbakanı Bruno Kreisky, Filistin liderinin elinden tutan kişiydi.
Kreisky, İsveç’e kaçarak Holokost’tan kurtulmuş biriydi. Bir empati
mimarıydı, Holokost’tan Nekbe’ye. Ağzında Filistin sakızı çiğneyen
bir fırsatçı değildi. Elbette ne Kreisky’yi ne de Arafat’ı
bugünkülerle kıyaslıyor değilim. Asla.
***
ABD’nin tepkisindeki abartılı köpük güncel bazı nedenlere
bağlanabilir: Hamas’ın ağırlanması İsrail-Birleşik Arap Emirlikler
(BAE) arasındaki normalleşme adımına kontrast oluşturuyor.
Başkan Donald Trump kasım seçimi yaklaşırken kaçan oylar için
umutsuzca Rahip Brunson olayını ve İsrail’e hizmetlerini fütursuzca
kullanıyor. Trump-Erdoğan arasındaki ilişkinin kimyası da
Türkiye’yi harcayan bu tarzı kaldırıyor. Tepkiler kalabalıklara
yönelik. Parti ve diplomasi kadroları hem Trump hem de öfkeyle laf
çarptıkları Demokrat aday Joe Biden’a şirinlik için her türlü
hüneri sergiliyor. Herkes şunun ayarında; öfke cüruftan ziyade
değil. Riya kapasitesi çok yüksek bir ilişki türü yürüyor. Perde
arkası çabalar “Ben senin adamın olabilirim” demeye matuf.
Tepkideki doz aşımında İsrail ile BAE arasındaki aşkın
yansımaları da olabilir. Orta Doğu’da sıra dışı bir aktör olarak
sıyrılan BAE’nin İsrail’le ilişkileri normalleştirme anlaşması
stratejik hesaplar barındırıyor. Bu adımla hedeflediği şey
Washington’daki yerini sağlamlaştırmak, hassas silahlar edinmenin
önündeki engelleri kaldırmak ve Türkiye’nin ayağına çelme takacak
etki kanalları açmak.
Normalleşmenin Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bir Zayid’e
(MbZ) verilmiş bazı vaatlerle satın alındığını da anlıyoruz.
Erdoğan’ı BAE’den elçiyi çekmeyi düşünecek kadar öfkelendiren de
işin bu boyutu olmalı.
Evvela BAE’nin İsrail’le dostluk kartını Türkiye ile
çakıştıkları her alanda kullanacağından şüphe yok. Bunun yanı sıra
can sıkıcı başka bir konu var: Türkiye’nin ortak üretim
programından çıkarıldığı F-35’lerin BAE’ye satışıyla ilgili vaat
rüşvetin en büyüğü. Trump ve damadı Jared Kushner anlaşmanın F-35
satış şansını artırdığını belirterek açık verdi. Yediot
Aharonot gazetesi de F-35 satışının normalleşme anlaşmasının
bir parçası olduğunu yazdı. Gazeteye göre bir süredir İsrail
Başbakanlık Ofisi ve Mossad, Arap ülkelerinin F-35 edinmesinin
İsrail’in güvenliğini tehlikeye atacağını düşünen Savunma
Bakanlığı’nı ikna etmeye çalışıyordu. Fakat bu ifşaatın ardından
Netanyahu yan çizdi. Yetkililer İsrail’in F-35 satışının Kongre’den
onay almasını engelleyeceğini belirtti. Bu kumarın kime
kazandıracağını vakti gelince göreceğiz. Ama F-35’ler BAE’ye
giderse pek sansasyonel bir durum ortaya çıkar. Dışlamakla kalmayıp
Türkiye için üretilen 8 adet F-35A Lightning II uçağının Amerikan
Hava Kuvvetleri’ne katılmasını kararlaştırdılar.
MbZ’nin bölgesel hevesleri Erdoğan’ınkiyle pek çok yerde
çakışıyor. MbZ’nin Yemen’den Libya’ya birçok gizli operasyonlarda
kullandığı Gazze’den kovulmuş Muhammed Dahlan’ı da Filistin lideri
Mahmud Abbas’ın yerine hazırladığı söyleniyor. İsrailli eski
General Dr. Moshe Elad bu yönde bir planın olduğunu yazdı. Dahlan,
Erdoğan’ın elini sıkacağı son Filistinli sayılabilir.
***
Özetle İsrail ve Amerikan yönetimleri Emirlikler ile yakalanan
sihrin bozulmasını istemiyor. Kanatlar havalanmışken alabildikleri
kadar yol almak niyetindeler. İsrail açısından İran ve Türk
tehdidiyle yatıp kalkan Arap kamuoyu, Filistin davasını gömmek için
en olgun döneminden geçiyor. Rüzgâr öyle tersten vuruyor ki, Katar
bile Hamas liderlerine davetçi pozu veremiyor. Kimseyi umursamadan
Hamas liderleriyle görüşen bir diğer aktör Rusya; tabii Filistinli
grupları birleşme ya da barış gündemiyle ağırlıyor, Türkiye gibi
platform sunmuyor.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo gecikmeden İsrail, BAE, Sudan
ve Bahreyn’i kapsayan bölge turuna çıktı.
Pompeo, Hartum’da 1993’ten beri terör destekçisi saydıkları
Sudan’ı kara listeden çıkarmak için iki şeyin pazarlığını yapıyor:
El Kaide saldırılarının mağduru Amerikalılara 330 milyon dolar
tazminat ve İsrail’i tanıma. Ömer el Beşir’i sırtlarından atan
Sudanlıları çileden çıkartacak bir yaklaşım.
Gelecek pazartesi İsrailli ve Amerikalı yetkililer de cümbüşle
Abu Dabi’ye gidiyor. Medyada “Ne büyük özlemmiş” dedirten müthiş
bir kampanya dönüyor. Yakalanan havanın hasılasız dağılmasına izin
verirler mi? Hayır. O yüzden bu kampanyanın Türkiye’ye bakan yüzü
biraz sertlik içeriyor. Türk-İran karşıtlığının Arap dünyasında
İsrail lehine buzları kırdığını görüyorlar ve sonuç almakta
kararlılar.
Yine de bu durum, İsrail-Türkiye ilişkilerindeki uzun erimli
balayını asla etkilemiyor. AKP’nin iktidara geldiği 2002’de
İsrail’le 1.3 milyar dolar olan ticaret hacmi 2019’da 6.6 milyar
dolara çıktı. Erdoğan, Arap rejimlerinin 1960-1970’lerde geçtiği
yolu şimdi çiğniyor. İsrail ve Amerikan çıkarlarına üstün
hizmetleri, Filistin odaklı ‘özel bir gündem’ çıktısına da
dokunulmazlık kazandırıyor. Meşal gitmiş Heniye gelmiş, tepkiler
gelmiş tepkiler gitmiş, iyi de ne değişmiş? Günün çıktısı diyor ki
“Telaşa mahal yok.” Var mı?