İYİ Parti seçimlere tek başına girme kararı aldı; politbürosunun
tercihidir. Parti karar alıcıları otururlar, şapkalarını önlerine
kor bir bakarlar siyasî ahval ve şerâit nedir; allem eder kallem
eder vehbinin kerrâkesini anlamaya çalışırlar. Sosyal bilimler
-siyasî partiler de dahil- tüm örgütlerin bu türden mesailerini
SWOT analizi olarak adlandırır. Seçimler mi var, parti yetkilileri
otururlar, partilerinin güçlü (strengths-S) yönleri nelerdir,
nerelerde zayıftırlar (weaknesses-W), partilerinin önündeki
imkânlar (opportunities- O) ve tehlikeler, tehditler (threats- T)
nelerdir belirlerler; al takke ver külah bir hatt-ı siyaset
çizerler. Bir önceki seçimlerde ittifak yaptıkları parti ile
yolarını ayırırlar, yenileri ile ittifaklar kurarlar; çeşitli
konulardaki politikalarını gözden geçirirler. Farzımuhal, seçimlere
“özü başına”mı girecekler; veriler, datalar çıkarılır; uzman
görüşleri alınır, değerlendirmeler yapılır; hemen bir SWOT analizi.
Peşinden müstakbel alternatif politikaların “pros and cons”u
tartışılır. Velhasıl-ı kelam karar alınır ve gerekirse parti artık
Rubicon Nehri’ni bile geçer. Partinin âkil adamları, karar
alıcıları çok iyi bilirler ki SWOT’u yapılmadan, getirisi götürüsü
hesaplanmadan alınacak bir karar, “özü başına” alınmış bir karar
değil, “burnu dikine” alınmış bir karardır; onlar iyi bilirler ki
kararları sallapati alırlarsa özü başına karar alayım derken gözü
başı dağıtmak; dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da
vardır kaderde: Ya partinin karar alıcıları SWOT analizini realist
yapacaktır ya da pekmezinin dökülmesine razı olacaktır. Hem
pekmezim dökülmesin hem Merkez Yürütme Kurulu’m yorulmasın olmuyor
siyasette.
HAMÂSET VE BELÂGAT
Hamâset’i şeci olma, yiğit ve
civanmert olmak, cesur olmak durumu olarak
tanımlar Nişanyan. İlhan Ayverdi, “…duyguların aşırı ve
abartılı ifadesi” anlamını da eklemiş. Halk şiirimizdeki
koşma ile koçaklama türünün günümüz güncel
siyasetinin Youtube’da yapılan karşılığı desem yanlış olmaz.
Belâgat ise okkalı söz etme sanatı; rhétorique. Şek,
şüphesiz ki bir belâgat-perdaz zat, belâgatini hamâset ile
süsleyebilir. Eğer içinde zekâ varsa hamâset belâgati bir oktav
pese iter; söylenen sözün kalibresi artar; söz kallâvileşir. Zeka
yoksa hamâset, belâgat değil hamakât olur; söyleyen
gülünçleşir.
HAMÂKAT VE HAMÂSET
Seçimlerden önceki mart ayında masadan kalktığında Akşener
ekranların karşısına geçerek İYİ Parti’nin “Türk Milleti’ne
yapıldığı gibi ölüm ve sıtma arasında bir tercihe” zorlandığını
söylüyor, partisinin “devşirme bir siyasetin hınk deyicisi”
olmayacağından dem vuruyordu. Akşener Altılı Masa’nın “…potansiyel
adayların [İmamoğlu ve Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylıklarının]
tartışılabildiği bir ortak akıl platformu olmaktan çık[tığını] tüm
alternatiflerin tek bir adayın tasdiki için çalışan bir noter
masasına dön[düğünü].” söylüyordu. Bir “kumar masası”na benzettiği
Altılı Masa’dan kalkan Akşener o günlere “…kirli pazarlıkları
reddederek geldiklerini” belirtiyordu. Akşener’e göre yaptırdıkları
kamuoyu araştırmalarında Kılıçdaroğlu’na karşı açık ara
kazandıklarını gördükleri İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylığını
desteklemek gerekiyordu. “Nasıl ki bundan 100 yıl önce aynı vazife
şanlı bir iradeyi tüm engelleri aşıp Samsun’a çıkarttıysa 100 yıl
sonra bugün de bu vazife prangalardan sıyrılıp milletin sinesine
varmayı emre[diyordu.]” Abla bize iki yol kaldığını söylüyordu “ya
ışıl ışıl güneşin altında dimdik dura[çaktık)…ya da uzayan
gölgelerde kaybola[cak]. Ya şanlı bir mücadelede milyonlarla
yüreye[cek] ya da trajik bir hikâyede figüranlık yapa[çaktık]…
Ezcümle ya tarih yazacak ya tarih olacaktı[k].” Akşener’e
göre Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı neyse kendisi için Masa’dan
kalkmak da oydu. Nasıl ki Mustafa Kemal Samsun’a çıkmıştı, Akşener
de prangalarından sıyrılıp milletin sinesine çıkacaktı. Üzgünüm ama
işte hamâkatiniz de buradadır Meral Hocam. Mustafa Kemal Samsun’a
çıktı. Siz ise -söz temsili- hem gemiyi inşa ettirdiniz, sonra
denizin ortasında “durdurun dünyayı inecek var!” deyip bir vaveyla
kopardınız, sonra tıpış tıpış gemiye yine bindiniz, sonra gemi
Samsun’a çıkamayınca gemiyi yaktınız ve en nihayetinde de özü
başınıza Samsun’a çıkmaya karar verdiniz. Kusura bakmayın ama kendi
çakaralmaz liderliğini, kendi kartonpiyer liderliğini Mustafa
Kemal’inkiyle izah etmeye çalışan, Mustafa Kemal‘in Samsun’a
görevlendirilmesi ile kendisinin Millet İttifakı’ndan kopuşu
arasında analoji kurmaya çalışana ya ehl-i hamâkat denir ya
küstah.
“Köprünün altından çok sular aktı” diyeceğim ama o bile akmadı.
Kartonpiyer lider Akşener “kirli pazarlıkların” döndüğü “kumar
masası”na, “noter masası”na tez zamanda döndü. Işıl ışıl güneşin
altında dimdik duracağına uzanan gölgelerde kaybolmayı, şanlı bir
mücadelede milyonlarla yürüyeceğine trajik bir hikâyede figüran
olmayı, ezcümle tarih yazmaktansa tarih olmayı yani Altılı Masa'ya
dönmeyi tercih etti. İsterseniz buna belâgati hamâkata tercih etti
diyelim. Masa'dan ayrılırken SWOT’unu yapamayan Akşener, kupkuru
bir hamâsetle Masa komşularına demedik laf bırakmadı.
Altılı Masa’ya ayar çektiği günden bilemedin iki ay sonra (9
Mayıs) CHP’nin düzenlediği mitingde konuşan Akşener Giresun’da
“Bir oy Kemal’ e bir oy Meral’e
vereceksiniz” diyerek oy istiyordu; hoş o tarihlerde
nerede, hangi mitingde bir oy kendine bir oy da biricik ortağına
istemedi ki?
Seçimlerde umduğunu bulamayan, SWOT’unu yapamayan, aldığı
kararın artısını eksisini ölçüp biçemeyen İYİ Parti, nasıl olduysa
oldu, bir anda ittifak sisteminin yanlış olduğunu keşfetti.
İttifaklar yanlıştı; herkes kel o sırma saçlı, herkes kör o şahin
bakışlıydı. CHP ile ittifak kuran, 3 Mart’ta Altılı Masa’nın
bir kumar masası olduğunu anlayıveren; akabinde Masa’ya dönüp “bir
oy Kemal’e bir oy Meral’e” diyerek utanmadan daha dün “kumar
masası” dediği Altılı Masa’nın üyeleri ile birlikte şehir şehir
dolanıp seçmenden oy isteyen Akşener, seçimlerden sonra bir kez
daha Masa’dan kalktı; zaten artık kalkacak Masa’da kalmamıştı
ya.
Akşener geçtiğimiz hafta, Ebülfeyz Elçibey’den miras bir sözle
seçimlere “özü başına” hür ve müstakil girmeye karar verdi; hayra
vesile olsun. Akşener bu kararı sebebiyle kendisini eleştirenlere
gönül koyuyor. Ancak şunun farkında değil, kimsenin İYİ Parti’nin
hangi kararı aldığıyla ilgilendiği yok. Keşke bir düşünse,
düşünebilse, neden kimse Devlet Bahçeli’yi daha dün CHP ile ortak
cumhurbaşkanı adayı (Ekmeleddin İhsanoğlu) çıkarırken bugün AKP ile
kolkola olmakla eleştirmiyor da Akşener’i eleştiriyor? Çünkü, her
ne kadar hamâset ve belâgat dendiğinde ilk akla gelen isim Devlet
Bahçeli olsa da o, hamâkatini hamâset olarak pazarlamıyor;
aksine Ecevit’in DSP’si ile koalisyon kurarken de, AKP’ye muhalefet
ederken de, CHP ile ortak cumhurbaşkanı adayı çıkarırken de, AKP
ile Cumhur İttifakı'nı kurarken de hamâkate değil, hamâset ve
belâgate bel bağlıyordu. Akşener ise Millet İttifakı’nı kurarken
de, vazgeçip Masa’yı dağıtırken de, vazgeçip tekrar Masa’ya dönüp
arsız arsız CHP mitinglerinde CHP’lilerden kendine oy isterken de,
vazgeçip “özü başına” seçimlere girme kararı alırken de hamâkatini
hamâset ve belâgat olarak pazarlamanın ötesine geçemedi. Car car
hamâsi nutuklar işte bu nedenle hamâkati örtmeye yetmedi. İşte bu
yüzden Parti dağılma noktasına geldi; işte bu yüzden Parti özü
başıyla seçime gireyim derken sosyeteye malamat olmaktan,
inandırıcılığını yitirmekten kurtulamadı.
Keyifli okumalar…