Han Kang: O büyük çaresizlik

Han Kang’ın kaleme aldığı 'Beyaz Kitap', Göksel Türközü çevirisiyle April Yayınları tarafından yayımlandı. Otobiyografik bir kitap olan Beyaz Kitap^^, Kang’ın önce fiziksel, ardından düşünsel yolculuğunun bir ürünü. Kang düz bir patika üzerinde değil, akarsuyun üzerine rastgele serpiştirilmiş, çeşitli ebatlarda ve ebatlarına oranla tehlikeler içeren taşlar üzerinde sekerek ilerliyor; bu şekilde yazıyor.

Abone ol

1970 yılında, Güney Kore’de doğan Han Kang, kariyerine her ne kadar şiirle başlamış olsa da romancı yönü ağır bastığından olacak, yazdığı kitaplarla uluslararası bir okur kitlesine ulaşmayı başardı. Annesi de bir roman yazarı olan Kang, kitaplarla iç içe büyüdüğü bir evin de etkisiyle Kore edebiyatı üzerine lisans eğitimi aldığı sıralarda şiire, öyküye yöneldi. İlerleyen yıllarda kalemi birçok ödüle layık görülse de, esas bilinirliğini 'Vejetaryen' romanıyla, 2016’da aldığı Uluslararası Man Booker Ödülü sayesinde oldu.

'Vejetaryen', Türkçeye 2016 yılında çevrildi. Han Kang’la bu şekilde tanıştık. Akabinde 'Çocuk Geliyor' (2019) yayımlandı. Geçtiğimiz günlerdeyse yine April Yayınları etiketiyle Kang’ın yeni romanı raflardaki yerini aldı. 'Beyaz Kitap' adını taşıyan bu kitabın çevirmeni de Kang’ın diğer kitaplarının çevirmeniyle aynı isim; Göksel Türközü. Kang’ı Korece aslından çeviren Türközü’nün, çevirileri karşılığında Kore Devlet Başkanı Nişanı’yla ödüllendirildiğini ayrıca söylemek gerek.

OTOBİYOGRAFİK PARÇALARDAN EVRENSEL BÜTÜNE

“Taslağı bitirdiğimde, Koreli editörüm benden kitabı tanımlamamı istedi. Bunun çoğunlukla bir roman olduğunu düşündüğümü söyledim, ama belki birisi ona düzyazı şiiri ya da anlatı şiiri diyebilir ya da birisi ona deneme diyebilir, bu yüzden sanırım bu sadece bir kitap. Bu bir anlatı, geleneksel değil, ama yine de bir anlatı, bu yüzden onu bir kurmaca olarak adlandırmak istedim.” (1)

Otobiyografik bir kitap olan 'Beyaz Kitap', Kang’ın önce fiziksel, ardından düşünsel yolculuğunun bir ürünü. Üstüne üstlük güzergâhı belli bir yolculuk değil bu. Sadece belli belirsiz anlar, duygulanımlar var. Diğer bir değişle Kang düz bir patika üzerinde değil, akarsuyun üzerine rastgele serpiştirilmiş, çeşitli ebatlarda ve ebatlarına oranla tehlikeler içeren taşlar üzerinde sekerek ilerliyor; bu şekilde yazıyor. Okurun da kendi ayak izlerine basarak ilerlemesini istediği içindir belki, anları da biçimsel olarak sayfalara bölmüş durumda.

Kang’ın çeşitli parçalardan ibaret olan kitabı, ilk elden birbirinden farklı gibi görünse de son kertede anlamlı bir bütün haline geliyor. İlerleyen sayfalarda anlıyoruz ki 'Beyaz Kitap' sadece bir otobiyografi olmanın ötesinde birtakım meselelere değinmesiyle, evrensel yoksunlukları, kayıpları ve varsayımları öne çıkarmasıyla da çok yönlü bir hale evriliyor.

ÖLÜ ŞEHİR

Şehrin bir Amerikan askerî uçağı tarafından 1945 baharında çekilmiş bir videosunu izledim. Şehrin doğusunda savaş anısına inşa edilmiş binanın ikinci katındaki projeksiyon odasındaydım. Seyrettiğim videonun alt yazısına göre, 1944 Ekim’inden itibaren altı küsur ay boyunca bu şehrin yüzde doksan beşi yıkılmıştı. Bu şehir, Avrupa’da Nazilere direnerek başkaldıran yegâne yerdi ve Eylül 1944’te bir ay boyunca dramatik bir biçimde Alman askerlerini püskürterek sivil özerklik sağlamıştı. Adolf Hitler, bu şehrin ibret-i âlem olsun diye mümkün olan bütün araçlar seferber edilerek yerle bir edilmesi emrini vermişti.

Seul’de yaşayan Kang, Lehçe çevirmenin daveti üzerine bir süre Varşova’ya yerleşme kararı alır. Bu kararı almasının öyle büyük bir anlamı yoktur; yoğun bir yazı temposundan çıkmış ve rutinini değiştirmek istemektedir sadece. Çevirmenin davetini kabul eder ve kısa süre sonra Varşova’ya yerleşir.

Beyaz Kitap, Han Kang, Çevirmen: Göksel Türközü, 152 syf., April Yayıncılık, 2021.

Ne var ki Polonya hakkında, ülkenin yakın geçmişte yaşadığı trajediler hakkında yeterli bilgisi olmadığından öğrendiklerinden epey etkilenir; II. Dünya Savaşı, bombalar, yıkıntılar, katliamlar…

Kang tuttuğu evdeki ilk gününü, evin durumunu anlatarak ilerlerken her fırsat bulduğunda şehri dolaşmaya başlar. Yaşanan yıkım öyle büyüktür ki, yaraları sarılsa bile görülür; restorasyonlar, eskinin yerini almaya çalışan yapılar… Her yeni bina içten içe bunu dışa vurur Kang’ın gözünde; o da hayaletler arasında dolaşmaya başlar.

Hayaletler… Kang’ın belki de en kişisel acısı işte burada devreye girer.

ÖLÜ ABLA

Sonunda tek başına bebeği doğurmuş. Tek başına göbek bağını kesmiş. Bebeğin kana bulanmış ufacık bedenine az önce diktiği zıbını giydirmiş. Ölme, yalvarırım ölme. Zayıf bir sesle ağlayan, avuç içi kadar bebeğini kucaklayıp tekrar tekrar mırıldanmış. İlk başta sımsıkı kapanmış bebeğin gözleri bir saat geçince mucize gibi açılmış. Annem, kara gözlere bakıp tekrar mırıldanmış. Yalvarırım ölme. Oysa bir saat sonra bebek ölmüş. Ölen bebeğini göğsüne yaslayıp ufacık bedeninin gittikçe soğumasına katlanmış. Artık gözyaşı dökmüyormuş.

Kang’ın babası bir köy okulunda öğretmenlik yaparken, köyden uzak bir lojmanda yaşamaktadırlar. O yıllarda 22 yaşında olan annesi hamiledir ancak suyu erken gelir ve etrafta kimse yoktur.

Ölme, yalvarırım ölme.

Kang işte bu cümleyi aklına mıh gibi kazır ve gerek 'Çocuk Geliyor'da gerek Varşova’da attığı her adımda -kitaptaki her parça da mı demeli- bu cümleyi, ölü ablasını hissetmeye çalışır, onunla ilişki kurmayı dener ve Varşova, -etrafta kimse yokken (!)- yıkılmış bu kent bir ölüyü/ölümü anmak için fazlasıyla uygundur. Sanki bu kent için de o yıllarda aynı cümle kurulmuş gibidir; ölme, yalvarırım ölme...

BEYAZIN DİLEMMASI

“Beyaz şeylerle ilgili yazmaya karar verdiğim bahar, ilk yaptığım bir liste çıkarmak oldu.”

Bu cümleyle başlar 'Beyaz Kitap'. Kang bir liste yapar ve beyazın peşinden gitmeye başlar. Ne var ki vardığı duraklar pek öyle parlak değildir; zihinlerde saflıkla, temizlikle birlikte anılan “beyaz”ın ardındaki karanlık aslında çok ama çok yakındır. Kang gayriihtiyari olarak okurlarını bu yana doğru itmeye başlar.

Beyazın, kötülüğü örtmeye çalıştığı yerleri bulup çıkarmaya çalışır; kiraladığı evdeki beyaza boyalı demir kapıdan bahseder örneğin, kazındıkça, eskidikçe altından karartılar çıkar, küfler oluşur, tıpkı arkadaşlarıyla daha önce yaptığı bir seyahatte sisin, beyazın etrafa inip her yeri fantastik, şiirsel bir hisse boyadığından söz eder, halbuki sis kalkınca aynı yerlere gider, fakat hiçbir çekiciliğinin olmadığını söyler.

“Ben”, “O Kadın” ve “Tüm Beyazlar” adlı üç bölümden oluşan 'Beyaz Kitap', 2018 Booker finalistlerinden biri. Ölümün, yıkımın, yabancılığın ortasındaki tüm beyazların işlevini, hatırlattıklarını ve yaşattıklarını otobiyografik bir düzlem üzerinde ortaya koyan Kang, insanın acı karşısındaki o büyük çaresizliğini okurlarına göstermeye çalışır.

Dipnot

  1. https://www.smh.com.au/entertainment/books/south-korean-author-han-kang-on-her-new-novella-the-white-book-20171127-gztbr4.html