Türkiye sanat tarihine dair en büyük koleksiyonlardan birine (belki de en büyüğüne) sahip olan müzenin yeni binasının inşaatı sürüyor. Bir yandan da idari ve kurumsal altyapı çalışmaları devam ediyor. Daha çok Tanpınar arşivi çalışmasından tanıdığımız İnci de üniversitenin resim-heykel geleneğinden gelmeyen ilk rektörü. Aynı zamanda ilk kadın rektörü de. Yıllardır MSGSÜ’de akademik çalışmalarını sürdüren İnci sosyal medyadaki görünürlüğüyle de kamuyla iletişimini aktif olarak sürdürüyor. İnci’yle Resim Heykel Müzesi’nin akıbetini ve Mimar Sinan Üniversitesi'nin sanat alanında yapacaklarını konuştuk.
İlk olarak herkesin merak ettiği konuyla başlayalım. Ne olacak bu İstanbul Resim Heykel Müzesi'nin hali? Rektörlük göreviniz açıklandığında ilk işinizin müzeyle ilgilenmek olduğunu belirtmiştiniz. "Resim Heykel Müzesi'ni, işin uzmanlarından oluşmuş bir ekiple birlikte ve mümkün olan en kısa sürede ülkemizin en değerli / aktif kültür kurumu haline getirmek," diye bir tweet atmıştınız. Sonrasında da inceleyip yetkililerden bilgi aldığınızı belirten bir ileti paylaşıldı Rektörlük Twitter hesabından. Bu incelemeler sonucunda neler gördünüz? Son olarak da Vasıf Kortun’la çalışacağınızı duyurdunuz. Şu an hangi aşamadasınız?
Resim Heykel Müzesi’yle rektörlük görevim başlamadan önce de çok ilgiliydim. Bir sanatsever olarak oradaki tablo ve heykelleri görememek beni üzüyordu. Üstelik benim üniversiteme bağlı bir kurumdu ve dışarıda bu soruya ben de çok maruz kalıyordum, yani sizin şimdi sorduğunuz “Ne olacak bu Resim Heykel Müzesi’nin hali?” sorusuna. O zamanlar buna sadece herkes gibi ben de “Bilmiyorum, bekliyoruz…” diyordum. Rektörlük görevini üstlendiğimde bu soruyu artık cevaplayabileceğim için ayrıca sevindim. En büyük sorun, yıllarca bitirilemeyen müze inşaatıydı. Bu konuda görüşmeleri üniversitemizin yapı işlerinden sorumlu Rektör Yardımcısı, aynı zamanda Mimarlık Bölümü Başkanı olan Prof. Dr. Demet Binan yürüttü. Geçmişten gelen zorlayıcı bazı konular üzerinden sükunetle ve hızla ilerlemeye çalıştı. Daha önce oldukça kapalı ve sınırlı bir ekiple çalışıldığı için mevcut durumu kavramak biraz zaman aldı. Müze inşaatı şu günlerde tamamlanıyor. İnşaatın sonuçlanmasını beklerken zaman kaybetmeyelim diye ben de müzenin idaresini, küratörlüğünü üstelenecek ekibi oluşturmak için girişimlere başladım. Sadece ülkemizde değil, yurt dışında da alanın en yetkin isimlerinden olan Vasıf Kortun’u bizimle çalışması için davet ettim. Kabul ettiği için çok teşekkür ederim. Burada en önemli sorunumuz, idealimizdeki müze ile elimizdeki imkânlar ve sınırlarımız arasında oluşan uyumsuzlukları aşmak. Kültür ve sanat kurumlarının işletilmesi ülkemizde görece yeni bir alan olduğu için nitelikli kadro oluşturmak kolay değil. Buna bürokratik engeller de eklenince hedeflere ulaşmakta biraz zorlanacağımızı düşünüyorum. Bildiğiniz gibi, üniversitemizin kurucusu Osman Hamdi Bey, aynı zamanda ülkemizde müzeciliğin de öncüsüdür. Ancak MSGSÜ, eski adıyla Sanayi-i Nefise, ülkemizin plastik sanatlar alanında en eski, en birikimli kurumu olduğu halde, bu üretimin sergilenmesi ve değerlendirilmesi konusunda uzman kadro yetiştirmemiş. Mesela bir Müzecilik bölümümüz yok, Sanat ve Kültür Yönetimi bölümümüz yok. Bu büyük bir eksiklik. Sadece bizim müzemiz için değil, sergilenecek, işlenecek bunca tarihi değeri olan Türkiye için de çok önemli bir ihtiyaç. Geçtiğimiz ay bu alanda eğitim verecek bir bölüm açmak için YÖK’e başvurduk ama mevzuatta bazı engellere takıldı. Şimdi yeniden bir başvuru yapacağız.
Koleksiyon ne durumda? Müzeyi ne zaman açmayı planlıyorsunuz?
Sergilenecek tablo ve heykellerimiz 2012’den bu yana inşaatı süren binanın deposunda tutuluyor. Depoya göz taraması ile sadece kurumdan üç personel girebiliyor. İçindeki eserlerin fotoğraflanma süreci de bitmek üzere. Bundan sonra resmen devralacağım sayım ve tescil sürecini başlatacağız. Müzenin bir Yönetim Kurulu olacak ve müze için hazırlanan yönetmeliğe harfiyen uyulacak. Her önemli aşamada kurulun kararı istenecek. Bu kurulun bir kısmı üniversitemizden bir kısmı üniversite dışında alanın önemli isimlerinden oluşacak. Böylece Müze, kuruma bağını koruduğu gibi bir yönüyle de dışa açık yapıya kavuşabilecek. İstanbul Resim Heykel Müzesi, üniversitemize ait olmakla birlikte Türkiye’nin plastik sanatların birikimini ihtiva ettiği için daha geniş ve katılımcı bir yönetimi hak ediyor.
Tanpınar arşivinden sonra arşivlere karşı merak başladı bende. Bu ilgiyle hemen Müze’nin arşiv birikimini de araştırmaya giriştim. Ne yazık ki arşivi çok dağınık ve bakımsız halde, depoda torbalar içinde buldum. Bunların dijitalleştirilmesi projesini hemen başlattık. Yetiştirebilirsek açılış için müze arşiv belgelerinden bir kitap üretmeyi de düşünüyoruz.
Ali Artun bir yazısında şunları belirtiyor: “İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin ömrünün büyük bölümünde kapalı kalması, sadece olanaksızlıklarla ve idari yetersizliklerle açıklanamaz. Devlet, neden bu müzeyi yaşatmak konusunda iradesini ve gücünü göstermemiştir? İki nedeni vardır: Öncelikle müzedeki eserlerle neyi anlamlandıracağına, neyi ileteceğine karar verememiştir. Bu imgeler, işaretler nasıl bir tarih anlatmaktadır? Nasıl bir kimlik ifade etmektedir? Bunlar nasıl denetlenmelidir? Bilememiştir. Sanatın enigmatik, ezoterik, 'akla yatkın olmayan' dilinden çekinilmiştir. Sanayi yoluyla Batılılaşma/modernleşme kaygı yaratmamıştır, ama sanat yoluyla modernleşme hep kuşku uyandırmıştır." Sizce Resim Heykel Müzesi'nin yeni hali Türkiye'nin sanat tarihi açısından nasıl bir anlam ifade edecek?
Ali Artun, saygı duyduğum bir sanat eleştirmeni, değerli fikirleri var, kitaplarını, makalelerini dikkatle okuyorum. Ancak müzenin kapalı kalmasına neden olarak ileri sürdüğü bu yorumuna katılmıyorum. Göreve geldikten sonra yaptığımız bazı incelemelerde gördüğümüz üzere, müzeye devlet tarafından büyük bir kaynak ayrılmış, destek verilmiş, hatta açılışın hızlanması için ısrarla takip edilmiş. Ancak maalesef müzede iyi yönetilemeyen bir inşaat süreci var. Bu konuda Sayıştay incelemeleri devam ediyor.
2014 yılında Müzemi İstiyorum: İstanbul Resim Heykel Müzesi ve Geleceğini Düşünmek başlıklı bir panel düzenlenmişti. Bu panelde önemli tartışmalar yaşandı. Hatta mimar Emre Arolat dışında müzenin yapılanmasında yetkili bir kişi katılmamıştı. Bu paneldeki tartışmaları incelediniz mi? Mesela Sanat Tarihi bölümünden Burcu Pelvanoğlu hazırladıkları taslakların dikkate alınmadığını belirtmiş. Siz üniversitenin sanat bölümleriyle müze arasında nasıl bir ilişki kurmayı planlıyorsunuz?
Panelin internetteki kaydını okumuştum daha önce. Çok haklı görüşler vardı, ben de epey yararlandım. Bir üniversitenin böyle önemli bir müzeyi açmaya çalışırken Sanat Tarihi Bölümüne danışmaması, görüş almaması, onları da sürece dahil etmemesi elbette kabul edilebilir gibi değil. Üstelik Prof. Dr. Burcu Pelvanoğlu değerli hocamız rahmetli Prof. Dr. Semra Germaner’in ve Prof. Dr. Zeynep İnankur’un öğrencisi olarak hocalarıyla birlikte Resim Heykel Müzesi'nde çalışmış, buranın birikimine ve sorunlarına hakim olan biridir. Göreve geldiğimde ilk işim Prof. Dr. İnankur’dan ve Pelvanoğlu’ndan Müze konusunda destek istemek olmuştu.
Müzenin yapısı nasıl olacak? Hangi birime bağlı olacak? Bütçe konusunda nasıl bir planlama yapacaksınız?
Müzenin yapısı için hareket alanımız gönlümüze göre serbest değil. Bu bir devlet kurumu. Yapılanmamız da bu sınırlar içinde olacak. Esneme payımız çok olmasa da bazı çıkışlar arayacağız. Müzenin nasıl işleyeceğini Yönetim Kurulu ile birlikte, bu konuda danışmanımız olan Vasıf Kortun belirleyecek. Bütçe de önemli bir konu. İdeal olan Müze’nin kendi kendini çevirebilecek bir gelirinin olması, bunun için imkânlarımızı değerlendireceğiz ama en azından başlangıçta ciddi bir desteğe ihtiyacımız var. Ben bu konuda Kültür Bakanlığı’nın ilgisine güveniyorum. Ne de olsa İstanbul’un en değerli turistik bölgesinde, en değerli sanat birikimini sunmaya hazırlanan bir devlet kurumuyuz. Bu tür yardımları fazlasıyla hak ediyoruz.
Galataport bölgenin yapısında önemli değişikliler yaşatacak. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin Fındıklı kampüsünün taşınacağı yönünde söylentiler var. Bu söylentiler hakkında bir bilginiz var mı? Kampüs taşınmasa dahi nasıl bir işlev görecek?
Bu söylenti nereden nasıl çıkmış gerçekten hayret ediyorum. Galiba Akademide bunu bir korku gibi kendi kendimize üretip büyütmüşüz. Böyle bir ihtimal dahi yok. Fındıklı’daki binalar Akademi’nindir, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi buraya damgasını basmıştır, kimsenin onu yerinden oynatmayı düşündüğü de yok. Bırakın çıkmayı, bölgede daha da genişlemeyi hedefliyoruz. Resim Heykel Müzemiz, Fatih’in Tophanesi olarak kurulan ve bugün Kültür ve Sanat Merkezi olarak kullandığımız Tophane-i Âmire, onun karşısında şehrin en güzel tarihi eserlerinden olan ve yeniden hayatımıza katmayı çok istediğim Nusretiye Kasrı, Müzemizin karşısında yer alan ve geçmişi Roma dönemine kadar giden arkeolojik alan… Bunların hepsi Fındıklı-Tophane bölgesinde sanat eğitimi, üretimi ve sergilenmesi için üniversitemize tahsis edilmiş mekanlar. Tabii sadece bize ait olmaları yetmiyor, bunları iyi değerlendirmemiz, üretim ve etkinliklerimizle bu mekanların hakkını vermemiz de gerek. Müze, Tophane-i Âmire ve Nusretiye Kasrı ve arkeolojik alanla birlikte bölgenin çok değerli dört yapısına sahip bir üniversite olarak İstanbul’a artı değer katmak için çalışacağız. Listemize Beşiktaş’ta yenilenen binamızı ve daha iyi imkânlar kazandırmak için yine bu aks içinde genişletmeyi hedeflediğimiz Konservatuvar’ı da katarsak, MSGSÜ, Beşiktaş’tan Tophane’ye kadar bu bölgenin kimliğini belirleyen bir kurum olarak daha da etkinleşmeyi hedefliyor.
Resim Heykel geleneğinden gelmeyen bir rektörsünüz. Sizin rektörlüğünüz üniversitenin yapısına ne gibi değişiklikler getirecek? Sanat alanında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi çok geride duruyor şu sıralar. Marmara Üniversitesi GSF Bölümü gibi daha küçük yapılar daha çok sanatçı yetiştiriyor mesela. Bu konuda görüşleriniz neler olacak?
Önce şunu düzeltelim, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, hiçbir alanda geride durmuyor, sadece varlığını daha çok duyurması gerek. Bugün Türkiye’de kültür ve sanat alanında ne kadar eğitim kurumu, örgütlenme ve yapılanma varsa hepsinin temelinde Akademi’nin yetiştirdiği öğrencileri, Akademili hocaları bulursunuz. Benzer şekilde, sanat piyasasında ve iş ortamlarında da mezunlarımız revaçtadır. Öte yandan, çok köklü bir geçmişi olan üniversitemiz, tarihsel birikimi ve kimliği nedeniyle benzer kurumlarla aynı hizada durmadığı için ileride/geride gibi bir tespit de yapılamaz. Üniversitemizin çok sayıda hocası, talepler nedeniyle İstanbul’un başka üniversitelerinde derse gidiyor. MSGSÜ, Türkiye’nin sanat ortamını geçmişte olduğu gibi bugün de gelecekte de beslemeye devam edecek. Tabii bütün kurumda olduğu gibi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin de görece daha az ürettiği, ya da öyle göründüğü bir dönem olabilir. Ben daha çok “az göründüğümüzü” düşünüyorum, yaptıklarımızın çok azını kamuoyuna sergiliyoruz. Üniversite olarak sosyal medyaya, tanıtıma, göstermeye, sanırım biraz da şu eski, saraylı tavrımızdan olacak, burun kıvırmışız. Şimdilerde öncelikle kurum içinde bu algıyı değiştirmeye çalışıyorum.
Evet, dediğiniz gibi Resim-Heykel geleneğinden gelmiyorum ancak kurumdaki geçmişim yirmi beş yılı aşıyor. MSGSÜ benim çalıştığım tek kurum, başka bir üniversitede olmayı asla düşünmedim. Bütün enerjimi, birikimimi ve projelerimi burada değerlendirmek istiyorum. Çok şanslıyım ki bana en üst makamda bunu yapabilme imkânı sunuldu. Ben de bu çok özel mevkii kurumum için en iyi sonuçları elde etmek amacıyla kullanacağım. Heykeltıraş ve ressam değilsem bile edebiyatçıyım, sanat üniversitesinin bünyesine uyumlu bir çalışma alanım var. On yıldan fazladır kapalı olan, daha önce de layık olduğu ilgiyi görememiş Resim Heykel Müzemizin “Akademi dışından” bir rektörün döneminde açılacak olması da sorunuz için anlamlı cevaptır aslında. Tabii “ilk” olma özelliğim söz konusu edilecekse, bu seçkin üniversitenin ilk kadın rektörü oluşumu vurgulayalım. Bu beni çok mutlu ediyor.
Üniversitenin kamuya açık programlar yapmasına dair niyetiniz olduğunu duyduk. Kamuya açık programlarda neler yapmayı planlıyorsunuz?
Dünyanın her yerinde üniversiteler bulundukları bölgenin halkına çeşitli programlar içinde “yaşam boyu eğitim” adıyla kapılarını açık tutuyorlar. Böyle de olmalıdır. Çeşitli nedenlerle eğitimleri yarıda kalmış, kendini geliştirmek isteyen ya da farklı alanlarda yol almak isteyenlere bu imkânı belirli programlar içinde sunabilmek üniversitenin topluma vermesi gereken çok değerli bir katkıdır. Sürekli Eğitim Merkezi’mizde bu tür programlarımız varsa da içerik ve mekan açısından üniversitemizin halka açık kapısını biraz daha genişletmek istiyoruz. Program temalarımız üniversitemizdeki bölümlerle uyumlu olacak. Resim, heykel, fotoğraf, restorasyon, moda tasarım, sahne-dekor, grafik tasarım, yaratıcı yazı… bunların yanı sıra geleneksel sanatlarımızdan tezhip, ebru, ciltçilik, halı dokuma… bütün bunlar halka açık programlar sunacaklar. Ayrıca, çok önemli bir proje üzerinde daha çalışıyoruz, epeyce de yol aldık. Bir yandan akademideki birikimi halka açarken bir yandan da halktaki birikimi üniversiteye taşımayı istiyoruz. Geçmişte önemli bir işlevi olan “Ustalar Mektebi”ni yeniden hayata geçireceğiz. Buna göre ülkemizdeki en iyi taş ustalarına, ahşap ve cam ustalarına bilgi ve tecrübelerini öğrencilerimize de aktarmaları için üniversitemizde seminerler verdireceğiz. Bakın, şimdi yaz tatiline giriyoruz ve ister istemez kampüsler boşalıyor, sessizleşiyor. Oysa güçlü ve genişlemiş kadrosuyla, atölyeleriyle, sergi alanlarıyla üniversitemiz yaz kış açık kalan, kapısı eğitime hiç kapanmayan bir kurum olmalı. Bu en büyük hayalim.