Handan Uslu: Türkiye’de kadın olmak demek sürekli bir var olma mücadelesi demek

Handan Uslu’nun yönettiği, toplumun ve medyanın kadına yönelik şiddete olan katkısını ve etkisini sorgulayan “Hegemonya” belgeseli 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü izleyiciyle buluştu. Yönetmen Uslu ile "Hegemonya"yı konuştuk.

Abone ol

DUVAR - Kadına şiddete karşı dijital hak bilgilendirme çalışmaları yürüten kadinhaklari.org'un hazırladığı “Hegemonya” adlı belgesel, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü yayınlandı. kadinhaklari.org kurucusu Handan Uslu’nun yönetmenliğini yaptığı film, hayatın farklı noktalarından 9 kadının şiddet ve mücadele deneyimlerini konu alıyor.

Ayşe Ece Durmaz, Gül Erdoğmuş, Handan Uslu, İris Mozalar, Mahinur Aytaç, Merve Namlı, Nesibe Kırış ve Zeynep Reva’nın tanıklıklarının yer aldığı film, hak ve yaşam mücadelesinde kadını bekleyen hukuki ve psikolojik yolculuğun izini sürerken, kadınların iç muhasebelerinden dönüşümlerine, kurdukları duygusal ortaklıkların bu mücadelenin bir parçası olduğunu söylüyor.

Yönetmen Handan Uslu ile "Hegemonya"yı, Kadın Hakları Dijital Veri Platformu'nu ve Türkiye'de kadına yönelik şiddeti konuştuk. 

"Hegemonya" kısa filminden kısaca bahsedebilir misiniz?

Hegemonya, Avrupa Birliği Sivil Düşün programı kapsamında çektiğimiz, Türkiye’nin kronik problemi kadına şiddeti tariflemek isteyen ve problemlerimizi konuşmaya çağıran bir kısa belgesel. Kadın hakları alanında yaptığımız dijital veri toplama çalışmalarımızın bir parçası olan film, hikâye anlatıcılığının gücünden yararlanarak farklı hayatlardan 9 kadının şiddet tanıklıklarını belgeliyor.

'ŞİDDET GÖREN KADINI GÜÇLENDİRMEK İÇİN BU HİKÂYELERİN ANLATILMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORDUK'

Bu çalışma için nasıl bir fikirle yola çıktınız? Proje nasıl şekillendi, süreç sizin için nasıldı?

Şiddete uğrayan bir kadının yaşadığı psikolojik yolculuk birçok kadınla ortaklıklar içerse de, yine de tek başına yaşanan bir deneyim. Şiddetin adını koyma sürecinde aydınlanmayla gelen şaşkınlık, bu süreçte neden daha önce fark edemediğine dair suçluluk duygusu, şiddetin adını koyduktan sonra kendini korumak için adımlar atması, mental olarak kendini güçlendirmeye başlaması... Hukuksal bir süreç başlıyorsa da, karakoldaki polisin vazgeçirme çabası, aile üyelerinin tavrı, ertelenen davalar… 2018’den beri kadınlara destek olurken bütün bu tecrübelerin de tanığı olmuş ve birçok hikâye biriktirmiştik. Şiddet farkındalığı yaratmak ve şiddet gören kadını güçlendirmek için bu hikâyelerin iyileştiriciliğine ve anlatılması gerektiğine inanıyorduk. Hegemonya da buradan doğdu.

Filmde, Mahinur Aytaç, Ayşe Ece Durmaz, Av. Gül Erdoğmuş, Nesibe Kırış, İris Mozalar, Merve Namlı, ve Av. Zeynep Reva tecrübelerini aktarıyor. Bu isimler, neye göre ve nasıl seçildi?

Projenin kabul edilmesi ile birlikte çok kısa sürede ulaşabileceğimiz ve hikâyesini anlatmaya hazır hisseden -ki bu çok kolay bir şey değildi- kadınlara ulaştık. Aynı zamanda erken evlilikler üzerine çalışan İMDAT Derneği, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun gönüllü hukukçusunun deneyimlerini de dinledik. Şiddet, sadece belli bir sosyoekonomik kesimdeki kadının başına gelen fiziksel bir olaymış gibi görülebiliyor, oysa bu temsiliyet problemli. Şiddet her gün yaşanan, duygusal ve ekonomik gibi gözle görülemeyen çeşitleri olan bir olgu. Bu farkındalıkla, temsiliyete önem verdik ve filmin farklı şiddet türlerini kapsaması için de çalıştık.

'ŞİDDET POLİTİKTİR, TOPLUMSALDIR VE DEVLETİN ATTIĞI ADIMLARLA AZALTILABİLİR'

İzleyiciye bu filmle ne anlatmak istediniz?

Her şeyden önce, eril şiddetin sistematikliğini anlatmak istedik. Şiddet, bireysel bir ahlak problemi sonucundan doğmaz. Politiktir, toplumsaldır ve devletin attığı adımlarla azaltılabilir. Karakola gelen kadını göndererek tutanak tutmayan polis, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimine uğramayan eğitim sistemi, şiddeti normalleştiren medya, hepsi şiddetten sorumludur. Kadına şiddeti, toplumsal cinsiyet konusundan ayrı düşünmemiz mümkün değil, o yüzden eşitsizliğin nasıl pekiştirildiğini de anlatmak istedik. Kadınlara her gün, itaat etmeleri, boyun eğmeleri söyleniyor. Bu tahakküm ve zorbalık oldukça, şiddetin en temelindeki bu problemi inkar ederek onu çözmek mümkün değildir. Filmde ayrıca, kadınlara sadece yaşadıkları şiddette değil, aynı zamanda iç muhasebeleri, ve duygu durumlarında da yalnız olmadıklarını söylemek istedik. Film gösteriminden sonra birçok kadın bize ulaşarak, kendi yaşadıklarına benzer şeyleri yaşayan kadınları görerek duygulandıklarını ve güçlendiklerini söylediler, ki bu da filmin amacına ulaştığını gösteriyor.

'İNTERNET, KADININ YAŞAM MÜCADELESİNDE ÇOK KRİTİK BİR ROLE SAHİP'

Filmde de bahsedilen Kadın Hakları Dijital Veri Platformu’nda yapılan arama verileri projesinden bahsedebilir misiniz?

2017 yılında İrlanda’da Google’ın Avrupa genel merkezinde çalışıyordum ve burada Türkiye’deki kullanıcıların karşılaştıkları içeriğin güvenlik açısından incelenmesi ve güvenlik açıklarının bulunmasından sorumluydum. Yapay zeka etiği, stres altındaki kullanıcılara yönlendirmeler, arama algoritmasını kandırmaya çalışan kötü aktörleri yakalama gibi birçok farklı projede yer aldım ve fark ettiğim şey şuydu: Türkiye’de şiddet gören bir kadın, internette arama yaptığında ona yardımcı olacak bilgiye ulaşamıyordu. Karşısına ya 3. sayfa haberleri, ya reklamlar ya da kadın forumları çıkıyordu. Oysa internet, kadının yaşam mücadelesinde çok kritik bir role sahip. Birçok kadın internete en mahrem özelini, sağlık problemlerini, sorunlarını yazıp aramalar yapıyor. Google’da arama yapmak anonimlik duygusu yaratıyor ve şiddete uğrayan kadına sürecin başındayken ihtiyacı olan şey tam da bu; anonim bir şekilde edinebileceği bilgi. Kadınlar çevrelerine şiddet gördüklerini anlattıklarında Türkiye’deki ilk refleks, üstünü örtmeye çalışmak oluyor; kadın suçlanıyor ve hakkında “Acaba ne yaptı da şiddeti hak etti” diye düşünülüyor. 2018’de hukukçu, mühendis, sanatçı ve insan hakları savunucusu kadınlar bir araya gelerek kadinhaklari.org'u kurduk ve 2019’da Google’daki pozisyonumdan istifa ederek Türkiye’ye döndüm. Hukuki bilgiyi sindirilebilir hale getirerek internette kadınlara kolay erişilebilir olmasını sağlamak istedik. Normalde bir ürün satmak için kullanılan arama motoru optimizasyonu, arayüz tasarımı gibi kavramları şiddet gören kadınların faydasına kullandık ve bugüne dek 3 binden fazla kadına ulaştık. kadinhaklari.org, website trafiğimiz üzerinden Türkiye’deki şiddet beyanında bulunan kadın verisine ulaşmamızı da sağladı. Artık, kaç kadının internette “kocam beni dövüyor”, “abim beni elledi” gibi aramalar yaptığını görebiliyor ve biliyoruz.

.

Türkiye’de "kadın" kelimesi size neyi çağrıştırıyor? "Türkiye'de 'kadın' olmak" konusunda ne söylemek istersiniz?

Türkiye’de kadın olmak demek sürekli bir var olma mücadelesi demek. Var olmak için, yaşamak için, kendin olmak için… Aile, medya, toplum ve iktidar nasıl bir kadın olunacağını dikte ederken, her kadın kendi bireysel mücadelesini veriyor. Türkiye’de kadınların yaşadığı problemler maalesef çok çeşitli: İşçi kadınların haklarının gasp edilmesi, kız çocukların zorla evlendirilmesi, iş yerinde toplantılara alınmama, engellenme, mülteci kadınların yaşadığı ihlaller, sağlık sistemine erişimleri, kadın cinselliğinin bastırılmaya çalışılması… Her biri cinsiyet temelli, kadın olma durumundan ötürü yaşanan problemler. Ancak Türkiye’deki kadın hareketi, çok güçlü bir hareket. challengeaccepted akımı başladığında, uluslararası birçok kadın örgütü bize ulaştı, dayanıştı. Türkiye’deki hiçbir kadın “asla yalnız yürümeyecek” dedik. Uluslararası akımlara dahi ilham veren, yüz binlerin içinde olduğu bir akımdan söz ediyoruz. Umudum hep çok güçlü.

Türkiye'de kadına yönelik şiddet ve yaşanan kadın cinayetleri üzerine ne söylemek istersiniz? Medyaya yansıyan kadına şiddet haberlerinin dili ve medyada 'övülen erkeklik' hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu dili değiştirmek için neler yapılabilir?

Türkiye’de kadınlar, kendi hayatları ile ilgili karar almak istedikleri için öldürülüyorlar. Öldürülen kadınların çoğu, boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından öldürülüyor. Her yıl 500’e yakın kadın öldürülmesi, cinayetlerin ne kadar sistematik işlendiğini gösteriyor. Katil yetiştiren bir toplum haline geldik, bu da erkekliğin nasıl yaşandığı ile alakalı. Televizyon dizilerinde raconlu, atarlı giderli, yeri gelince adalet uygulamak için şiddet uygulayan, sevgi gösterirken aslında kadına tahakküm uygulayan erkekleri izliyoruz. Sinirlerine “hakim olamayan” erkekler görüyoruz ve senaryolar bu sinirlenme durumlarını haklı çıkaracak yönde yazılıyor. Dizilerdeki kadın karakterler gerçek hayatta bir kadının vereceği tepkileri vermiyor, aslında yaşamıyorlar. Kadın karakterler şaşkın, özgüvensiz, entrikacı çiziliyor. Yapay ve abartılmış sahneler, kıskançlık, entrika ve şiddeti sömürerek gelişen hikâyeler ve reytinge özel kurgularla yaratılan bu dünya, kadına şiddeti besliyor ve körüklüyor. Medyada gösterilmeyen, işlenilmeyen konuları da bir o kadar problemli buluyorum. Annelik tecrübesindeki uykusuz geceler, zorluklar, yıpranmaları medyada göremiyoruz mesela. Kadınların iş yerinde bastırıldığında, taciz edildiğinde verdiği mücadeleler anlatılmıyor bize. Her gün milyonlarca kadın tarafından yaşanan tecrübelerin ekranlarda hiç görülmemesini normal karşılamamalıyız. Ve tabii, aktörlerin yıllarca gözümüzün önünde gitmeyişleri de ayrı bir problem. Dünyada Bill Cosby, Kevin Spacey gibi oyuncuların ellerinden projeleri birer birer alınırken, Türkiye’de kadınlara şiddet uyguladığını tanıkları ve hukuki süreçleriyle ayan beyan bildiğimiz müzisyenler, oyuncular, sunucular medyada kendilerine hala yer bulabiliyorlar. Bazı yapımcıların, medya patronlarının maddi hesaplarını yerinden oynatmadığı sürece, televizyonda desteklenen kişilerin kim olduğu önemsenmiyor. Bu yaptırım mekanizmalarını yaratmak için de çalışacağız.

'KADIN HAREKETLERİNİ SINIRLAMAYA ÇALIŞAN HERKESİN KADINA ŞİDDETTE PAYI VARDIR'

Kamuoyuna kadın mücadelesi ve kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda ne gibi bir çağrıda bulunmak istersiniz?

Kadın cinayetleri, bir araba kazası rastgeleliğinde gerçekleşmez. Ataerkil, LGBTİ+fobik, baskılayıcı, suçlayıcı, kadınların hareketlerini sınırlamaya çalışan herkesin kadına şiddette payı vardır. Toplumun bir bireyi olarak, #kadınaşiddetehayır paylaşımlarından daha çok sorumluluğumuz ve yapabileceğimiz şeyler olduğunu düşünüyorum.