Hande Fırat, Erdoğan ile FaceTime üzerinden konuşmuş

15 Temmuz darbe girişimi gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kamuoyu ile ilk buluşturan isim olan CNN Türk Ankara Müdürü Hande Fırat konuştu.

Abone ol

DUVAR - 15 Temmuz darbe girişimi gecesi Ankara'da yaşadıklarını, aldığı istihbaratları ve geçirdiği habercilik deneyimini aktaran Fırat, "Sorumlu gazetecilik ne gerektiriyorsa onu yaptım" diye konuştu.

Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın sorularını yanıtlayan Fırat, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 11 yaşındaki kızıyla görüşmek için kullandığını söylediği FaceTime üzerinden konuştuğunu açıkladı.

'Kahraman' ilan edildiği kadar eleştiriye de maruz kalan Fırat, Aydın Doğan'ın, kendisine "Demokrasi içinde kalın" dediğini aktararak, eleştirilere şu yanıtı verdi: "Ben gerçekten, Suriye olmak istemiyorum. Hiçbir koşulda. Benim bir kızım var, hepimizin çocukları var. Şöyle düşün, iki gün önce hepimiz Pokemon Go konuşuyorduk. Teknolojiye ayak uyduruyoruz. Çağdaş insanlarız. Biz Afrika’da açlık çeken bir ülke değiliz. Ya da bombaların altında bir ülke değildik. Demokrasi büyük bir güzellik ve biz ona sahip çıkmalıyız. Benim çocuğum başka türlü yaşamamalı. Benim derken, senin çocuğun, öbürünün çocuğu. Sen de böyle yaşamamalısın, ben de böyle yaşamamalıyım. O yüzden Sayın Cumhurbaşkanımız dedim."

İşte Hürriyet yazarı Ayşe Arman'ın röportajı:

CNN Türk’ün Ankara temsilcisisin. Darbe girişiminde öne çıkan kadınsın. Seni tebrik ediyorum, bence harika bir habercilik yaptın...

- Teşekkür ederim. Ben sadece sorumlu gazetecilik ne gerektiriyorsa, onu yaptım.

Hadi o kâbus gecesine dönelim. Ne oldu? Nasıl oldu?

- Aslında normal, sakin bir gündü. İş bitti. Çıktım kanaldan, ailemle, kızım Nehir’le yemeğe gittik. Günaydın’a. Yemekten sonra eve geçtik, telefonum çaldı. Haber müdürüm Dicle aradı, “Tuhaf bir hareketlilik var. Haberin olsun!” dedi.

Sen n’aptın?

- Her habercinin yapacağını! Tek tek haber kaynaklarımı aramaya başladım. MİT’ten, emniyetten, askerden... “Evet, bir tuhaflık var. Biz de algılamaya çalışıyoruz” dediler. Ben sağı solu ararken, İstanbul’dan Erdoğan Aktaş aradı, “Hande” dedi, “Boğaz Köprüsü’nde askerler görülmüş!” Ben tekrar haber kaynaklarıma döndüm. Ve kanala geçmeye karar verdim. O sırada yoldan sürekli siyasetçileri arıyorum. Kimsenin bir şeyden haberi yok...

Senin daha önce bir darbe tecrüben var mı?

- Ben 1974’lüyüm. 12 Eylül’de 6 yaşındaydım. Esat’ta oturuyorduk, lastikler mastikler bizim kapının önünde yakılırdı. Çatışma olduğunda, anneannemin, kardeşimle beni ellerimizden tutarak kaçırdığını, dükkânların içinde saklandığımızı bilirim. Darbe tecrübem bu kadar. Ama yaptığım iş sebebiyle okuyan bir kadınım...

Kanala doğru gidiyorsun, ne geçiyor içinden?

- Haber konusunda hastalıklı biriyim ben! Ne olduğunu öğrenmeye kilitlendim. Bu arada CNN ekranında, ufak ufak “Asker sokakta” lafları dönmeye başladı. İlk anlar. Köprünün üstü...

O görüntüyü görünce ne hissettin?

- Şok geçirdim! “Anormal bir durum var. İşin aslı nedir? Öğren!” İçimdeki ses bunu söylüyor. Türkiye genelinde tanıdığım birtakım askeri yetkililer var, onları aramaya başladım. Çünkü Genelkurmay Karargâhı’ndaki haber kaynaklarım telefonumu açmıyor. Oysa iyidir diyaloğumuz. Türkiye genelindeki askeri yetkililerle konuştuğumda, “Hande, asker bir işe kalkıştı. Çok uzun bir gece olacak! Ama daha neyin ne olduğu belli değil. Komutanlar işin içinde olmayabilir” dediler. Başkalarını da aramaya başladım. Başbakanlık’ın hiçbir şeyden haberi yoktu. Bakanlarla konuşuyorum, onlar bana soruyor, “N’oluyor Hande?” diye. O arada ben Aydın Bey’i aradım, Aydın Doğan’ı. Dedim ki, “Ankara çok karışık. Askerler sokağa çıkıyor. Hatta, ‘Darbe oluyor!’ diyenler var. Bunların hiçbiri resmi değil. Ekrana da yansımış değil. Ama bir tuhaflık var. Çözmeye çalışıyoruz. Komutanlara ulaşamıyorum. Genelkurmay Karargâhı’ndaki yakın haber kaynaklarımın hiçbirine ulaşamıyorum. Siyasetçilerin de haberi yok.” Aydın Bey bana “Kızım” dedi, “hepinize güç diliyorum. İyi gazetecilik yapın ve kesinlikle demokrasinin içinde kalın. Demokrasinin yanından ayrılmayın.” Aynen böyle dedi. Bu, bana çok cesaret verdi. Sonuna kadar bizi destekleyen bir patronumuz var. Ve tavrı net: “Demokrasinin içinde kalın!”

Sonra?

- CNNTürk Ankara olarak bir WhatsApp grubumuz var, hemen bütün arkadaşlara yazdım, bütün muhabirlere görev dağılımı yapıldı. Bunların hepsi, 10-15 dakika içinde oluyor. “Serhat, Genelkurmay’a gitsin, Murat şuraya gitsin, öbürü buraya gitsin, teknik ekip gelsin, herkes yayına hazırlansın!”

Hep böyle hızlı mısın?

- Evet, çünkü ölesiye sevdiğim bir işim var. İş gibi gelmiyor. Biz, bütün ekip, o kanalda sadece çalışmıyoruz, orada yaşıyoruz! O yüzden hızlıyız ve işimize bağlıyız. Derken haberler akmaya başladı. Hepsi, “Ankara’dan son dakika” diye yayına gidiyordu. Fakat o da ne! Jetler havalandı. Bu arada, öğrendik ki bizim muhabirlerimizin oldukları yerlere de ateş açılıyor. Can güvenlikleri gittikçe yok olmaya başladı. Bir taraftan onları düşünüyorum. Kendini yere atanlar, çimlerde sürünenler, hastaneye sığınanlar. Hem onlarla haberleşiyorum hem yayın masasındaki telefonlarla konuşuyorum...

Cumhurbaşkanlığı’nı da arıyorsun...

- Tabii ki... Sonunda ulaştım Hasan’a. Cumhurbaşkanı’nın özel kalem müdürü Hasan Doğan’a. “İyi misiniz? Ne oluyor, ne bitiyor?” dedim. “Marmaris’teyiz, biz de anlamaya çalışıyoruz” dedi. İlk konuşma bu. “Karşılıklı haberleşelim” diye kapattık. Cumhurbaşkanı iyi, Marmaris’te ve dönmüyor. Bunlar da ekrana girdi. Fakat biz o sırada, Cumhurbaşkanı’na yönelik harekât için iki helikopterin havalandığını filan bilmiyoruz. Bir daha aradım. “Hasan ne yapacaksınız?” dedim. Henüz bombalar atılmıyordu ama taramalar vardı. “Hande açıklama yapacağız!” dedi. “Peki. Canlı yayın organize ediyorum o zaman!” dedim. Biz zannediyoruz ki, açıklama için oraya Doğan Haber Ajansı’ndan birilerini yollayabileceğiz. Marmaris’e saldırı olacağından haberimiz yok tabii...

Gecenin ilk saatleri bunlar...

- Evet. Hatta “Son dakika” yazdırdım, “Cumhurbaşkanı açıklama yapacak” diye. Elçin’e de “İstanbul’la konuşun, Doğan Haber Ajansı, Cumhurbaşkanı’nın bulunduğu yere, Marmaris’e geçsin!” dedim. Fakat bu arada hareketlenme artıyor. Yayındayız, birden fark ettim ki, bir saat geçmiş ama Cumhurbaşkanlığı’ndan ne bir açıklama var ne de başka bir şey. Abdulkadir’le yan yana oturuyoruz. İstanbul da kendi arasında konuşuyor. “Ya” dedim, “Cumhurbaşkanı açıklama yapacaktı, ne oldu acaba?” Ama biz o sırada hâlâ Cumhurbaşkanı’na saldırı olduğunu, onların Marmaris’teki otelden ayrılıp Dalaman’a geçtiklerini bilmiyoruz. Kimse bilmiyor...

Peki ne yaptınız?

- Hasan’ı tekrar aradım, “Açıklama yapacaktınız ne oldu?” dedim. Sesi bir tuhaftı. “Pek öyle gelişmedi olaylar Hande” dedi. “Ne oldu?” dedim. “Açıklama yapacak durum yok, biz Periscope’tan yayın yaptık!” dedi. “Periscope’tan ne yayını ya? Hiçbirimizin haberi yok! Nereden alacağız biz o yayını?” dedim, “Cumhurbaşkanı konuştuysa mutlaka vermeniz lazım” dedim. “Periscope’un varsa Periscope’tan yayın yap!” dedi. Benim o beyaz telefonda da Periscope yok ama FaceTime var. Çünkü 11 yaşındaki kızım Nehir bir Facetime canavarı. Onunla öyle haberleşiyoruz. “Ya” dedim, “Bize konuşsun o zaman Cumhurbaşkanı!” O kadar ısrar ettim, o kadar ısrar ettim ki, “Dur” dedi Hasan, “Beyefendiye bir sorayım.”

Sonra?

- Sonra valla telefonum çaldı. Hasan, “Hande tamam, FaceTime yapalım” dedi.

Yani aklına o anda FaceTime, kızından dolayı mı geldi?

- Aynen öyle! 11 yaşında herkese, her şeye yetişen, çok akıllı bir kızım var. Haberci olduğum için de çalışma saatlerim anormal. Ben eşimle de ayrıyım. Hayatımızı Facetime kurtarıyor. O babasıyla bir yere gittiğinde de Facetime’dan haberleşiyoruz. Hayatımızın bir parçası. Bir de, biliyorsun, yeni nesil bu akıllı telefon kullanımına çok hâkim. İster istemez sen de öğreniyorsun. Hemen açtım FaceTime’ı önce ve işte karşımda.... Önde Hasan Doğan, arkada Cumhurbaşkanı. Ben bu arada da kimseye bir şey söylememiştim...

Röportajın tamamı