Televizyon ekranında yaz dizileri yok ama yazlık bölgelerde çekilen ya da romantik/eğlenceli havasıyla yaz dizisi tadı veren dijital platform dizileri var. Netflix Türkiye, 'Kimler Geldi Kimler Geçti’nin ilk sezonunun ardından şimdi de 'Zeytin Ağacı' dizisinin ikinci sezonuyla yaz dizisi açığını kapatıyor. Gerçi 'Zeytin Ağacı' hayatlarımızdaki başka açıkları kapatmak için de bize bir hikaye anlatıyor olabilir.
'Zeytin Ağacı'nın ilk sezonu Netflix'in Top 10 verilerine göre, 108 milyon saat izlenmeyle en çok seyredilen yerli dizi olmuştu. Dizi ilk sezonunda popülerleşmesine destek olduğu bir konuyu kucağımıza bırakırken sosyal medyada ‘aile dizimi’ epey konuşuldu, tartışıldı. Diziyle ilgili görüşümün yanlı olduğunu, tek taraflı olduğunu baştan söyleyeyim. Ben bilim tarafından bakıyorum. Çünkü başıma bilimin çare bulamadığı bir hastalık gelmedi. Gelirse ne yaparım, bilimsel tedavilerin yanında enerjiyle, aile dizimiyle ilgilenir miyim bilmiyorum. Ama bizler tüm bakış açımızı bağlamsal olarak kuruyoruz. Biraz uçuk hayaller kursak bilimin bakış açısını kabullenmemizin de bağlamsal olduğunu, yani bu kabullenmenin sonsuz bir zaman ve evren içinde belli bir ana denk geldiğini düşünemez miyiz? En azından dizi üzerinden düşüneceksek, bunun bir kurgu hikaye olduğunu kabul etmek ekran karşısında geçirdiğimiz vaktin, boş zamanımızın, eğlence zamanımızın keyfini çıkartmamızı sağlar.
Üç yakın kız arkadaşın hikayelerine odaklanan dizide -bir doktor, bir avukat, bir sosyal medya fenomeni anne- avukat olan Sevgi’nin kanser hastalığı için destekleyici tedavi olarak Ayvalık’ta bir kampa gitme kararıyla değişen hayatları anlatılıyor. Ayvalık’taki kamp, bir ‘aile dizimi’ kampı ve ailenizin/atalarınızın geçmişte yaşadığı kötü deneyimlerin sizi etkilediğini iddia edip bunu çözmeniz için -nasıl olduğunu anlamadığımız bir yöntemle- yol gösteriyor. Yol gösterme dediysem suya mum yak, denize at gibi önerilerle. İlk sezonda tıbbi tedaviye bir alternatifmiş gibi sunulan ‘aile dizimi’ meselesi, dizinin kanser hastaları için yanlış umut aşıladığı, etik ihlaller yarattığı konusu üzerinden tartışıldı. Bu tartışmaları yine bir diziye belgeselmiş gibi bakarak yaptığımızı kabul edelim. Ama diziden sonra ‘aile dizimi’ meselesi bu kadar popülerleşince dizilerde toplumsal gerçekler kadar bireysel psikolojiler üzerine de hikayeler anlatılabileceğini hatırlayıp, bunun bazı izleyicilerin dikkatini çektiğini görmek gerek. 'Zeytin Ağacı’nın yapımcısı OGM, televizyonda yayınlanan tüm dizilerinde neredeyse bu konunun üzerinde duruyor. 'Kırmızı Oda’yı hatırlayalım, oradaki psikiyatristin hastalarıyla kurduğu ilişkinin bir benzerini talep eden gerçek hastalar olduğunu doktorlar sosyal medyada dile getirmişti. Ama ruh sağlığının geri plana atıldığı bir toplumda sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı grupların doktora gitmesi için bir adım atmalarını yaratmış da olabilir 'Kırmızı Oda'. Gülseren Budayıcıoğlu’nun hastalarının hikayelerini fütursuzca anlattığı dizilerle yaratılan dünyaya çok benziyor 'Zeytin Ağacı' da. Bu sebeple ‘aile dizimi’ne başvuranlar da Zaman Bey gibi birini arıyorlar mıdır diye düşünmeden edemiyorum.
‘Aile dizimi’ konusuna farklı yaklaşanlar, destekleyici görenler elbette olabilir. Kitapçılardaki kişisel gelişim raflarından uzak duran biri olarak kendi öznel düşüncem üzerinden diziyi değerlendiriyorum. Dizide doktor Ada ile (pardon, Operatör Doktor Ada Korkmaz! Yarı baygın hastasına kendisini böyle tanıtan doktor var mıdır gerçekte?) hastanedeki diğer doktorlar arasında yemekhanede ortaya çıkan gerilimde Ada’nın kampa gitmesini yargılayan doktorların bağnaz bilim insanları gibi gösterilmesi çok rahatsız ediciydi.
Bugün insan sağlığına bütüncül yaklaşım metotları yaygınlaşıyor. Bilim bugün bildiğimiz tanımıyla Batı’dan çıktı. Aynı ‘New Age’ akımlar gibi. Modern insanın aklıyla çözemediği bazı gerçekleri duygularıyla, sanatla çözmeye çalışması bazen zor gelen dünya gerçeklerini katlanılır kılıyor. Bilim bazen çaresiz bıraktığı hastalıklarla baş etmek için de duygularıyla sorunları çözmeye başvuran insanlar yaratıyor. Sanırım burada diziyi etik açıdan sorunlu bulanlarla birleştiğim nokta bu insanlara kendini yol gösterici gibi tanıtanların yarattığı sömürü dünyasının bir nevi tarikat benzeri yapılar kurmuş olması. 'Kızıl Goncalar’daki tarikat hikayesinde izlediğimiz din-bilim çatışması 'Zeytin Ağacı’nda hurafe-bilim çatışmasına dönüyor. Modern insanın duygularını yönetmeye talip iki alanın bilimle çatışması, yeni nesil bir tarikat duygusu uyandırıyor bende. Bu noktada modern insanın sert gerçeklerle baş etmesi için başvurduğu yöntemleri tartışmadan, buna başvuran insanları yargılamadan önce anlamaya çalışmak daha yararlı olabilir. Eleştirilerin yönünü toplumsal hayatı düzenleyemeyen, dengemizi bozanlara çevirmek daha anlamlı olacaktır.
Dizinin yeni sezonunu henüz izlemeyenler için spoiler vermeden (yemekhane sahnesi hariç) yazmaya çalıştım, bu sebeple açıkça tartışamadığım yerler var ama dizinin sonuyla ilgili birkaç sorum var. İşte burası tam spoiler: Havada kalan ve üçüncü sezona bağlamak için aceleyle yazıldığı/çekildiği açık olan son bölümde bir günde hangi ülkeye seyahat kararını bu kadar hızlı aldılar? Diyelim ki doktor Ada ve avukat Sevgi’nin yeşil pasaportları var, Leyla’nın vizesi mi var? Birkaç aylık kızı Mavi’ye ne zaman pasaport çıkartıldı, vize alındı? Bu ekip bu şekilde ancak Kıbrıs’a gider. Neyse, yurt dışı çıkış harcı zamlanmadan gittiler. Ama bakalım üçüncü sezonda hayatlarına nerede başlayacaklar? İyi seyirler dilerim.