FATF (Financial Action Task Force on Money Laundering) yani Mali Eylem Görev Gücü adında belirlenen işlevi terörle mücadele kapsamında yerine getirmek üzere 1989’da Paris’te toplanan G-7 Zirvesi’nde kurulmuş. Zaman içinde üye devlet sayısı 39’a yükselmiş. Yılda üç kere bakanlar düzeyinde toplantılar düzenleniyor. Bizde de Hazine ve Maliye Bakanlığı çatısı altında çalışıyor.
Aciz bendeniz de 2002-03 yılında keza Paris’teki OECD Daimi Temsilciliği’mizde bir sezon forma giymiştim. FATF heyecanlı bir konu olduğu için ve esasen oldukça sıkıcı mesai saatimi renklendirmek amacıyla o yılki toplantılardan birine “selamünaleyküm” deyip damlayayım istedim. Salonun kapısında duran ızbandut “pardon birader sen hayırdır?” yollu bir bakışla beni durdurdu. “Diplomat, törkişdelegeyşın” filan ne desem para etmedi, kös kös geri döndümdü. Yanisi, ciddi, iş gören, ciddiye alınan bir kurum FATF.
İşte bu FATF geçtiğimiz günlerde “karşılıklı değerlendirme” raporunu yayımladı. Türkiye'nin bu alanda “ciddi eksiklikler” yaşadığı uyarısında bulunulan raporda, ülkemizin bir yıllık izleme sürecine alındığı ve düzelme görülmezse de Pakistan, Yemen ve Moğolistan gibi ülkelerin bulunduğu “uluslararası gri listeye” alınabileceği, özcesi “kümeye gönderilebileceği” uyarısı yer alıyor.
Ne olacak, “yok hükmündedir” der geçeriz. De, olmuyor öyle bu defa. Yukarıdaki küçük ıskarta hariciyeci anekdotunu da o nedenle şey ettim. Pabuç bağlı, çünkü FATF’la dans etmek mümkün olamıyor. Bizim yerli ve milli iç kamuoyu gözünden, kenarda köşede atlanıp geçilecek bu haberi Financial Times yazınca, Gazete Duvar da paylaşmış. İyi etmiş. Benim mütevazı köşeme taşıma nedenim ise meselenin teknik ayrıntılarından ziyade bir baskın zihniyeti yansıttığını düşünmemden ötürü.
Biliyorsunuz, çok arzu edilen Avrupa Birliği’nde serbest dolaşım hakkını elde etmemizin önünde duran başlıca engel de terörün tanımı konusunda AB ile anlaşamamamız, daha doğrusu AB’nin tanımını kabul etmeyi reddetmemiz. Aynı doğrultuda, NATO ve ABD ile de örnekse, YPG’nin “terör örgütü” olarak tanımlanması konusunda durmadan didişiyoruz. Yahut Başkan Trump’la Beyaz Ev’de yapılan birebir görüşmede, önüne tablet koyup Mazlum Abdi’nin Kandil’de çekilmiş fotoğraflarını gösteriyor, CIA’den zamanında gelmiş gizli bilgi fişini de paylaşıyoruz. Başkan Trump da “ben bunları bilmiyordum” yanıtını veriyor.
Sonra? Sonra, pek bir şey olmuyor, diplomatik yılgınlığımız (“frustration”) kubbede nahoş bir seda gibi baki kalıyor. Zira içerideki gibi oynanmıyor Şampiyonlar Ligi’ndeki maçlar. Açık açık “biz öyle düşünmüyoruz” dedirtiyoruz kendimize. Bağırıyoruz, atar-gider yapıyoruz. “Siz IŞİD ve türevleriyle pek de mücadele eder gibi görünmüyorsunuz” yanıtı alıyoruz. FATF da diyor ki “Türkiye yetkilileri terörizm finansmanı konusunda soruşturma kapsamını genişletmeleri ve terörizm ve kitle imha silahlarının yayılması ile ilgili suçluların finans kaynaklarını gecikmesizin dondurma yeteneği kazanmaları gerekiyor.”
Sonra? Sonra, aksi gibi “demokrasi”, “ifade özgürlüğü” tutturuyor siyasi muhataplar. Ciddiyeti her daim güleç yüzünde ifadesini bulan bir İçişleri Bakanımız var, Süleyman Soylu. Devletin sahibi. O ise “devlete bu sözleri söyletmem” diyor. Anayasa Mahkemesi kararlarını dahi tanımak, uygulamak zorunda olmadığını vurguluyor. İşinde, gücünde bir insan. İşi, gücü terörle mücadele. Terörün tanımını ve teröristin kim olduğunu ise devlet belirliyor.
İkiyüzlü “dış güçler” ise yüzümüze gülüp, sırtımızı sıvazlayıp, arkasından bölücü teröre yol vererek ülkemizde huzuru bozmaya kalkıyorlar. Zira şu çılgın Türkler bir bellerini doğrulturlarsa, yandı gülüm keten helva, yeniden yedi düvele duman attıracak duman. Bu konularda ana muhalefetin güzide sancak gemisi CHP’nin de maşallahı var. O da iktidara omuz veriyor, terörle mücadelede taviz vermemek üzere. Terör ve teröristin karşısında, güvenlik ve istihbarat kuvvetlerinin yanında dimdik ve gözleri çakmak çakmak durduğunu anımsatıyor sürekli.
Son olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan da BM Cenevre Ofisi’nde düzenlenen 1. Küresel Mülteci Forumu’nda yaptığı konuşmada Suriye’den söz ederken "o petrol kuyularında bulunan petrolü gelin beraber çıkaralım, ondan sonra o terör bölgesine şu projeleri uygulayarak şu anda mülteci halinde olan bu insanları o yaptığımız evlere, okullara barınmaları için oraya yerleştirelim." Her türlü pratik, her türlü kazan-kazan, her türlü özgün ve bir o denli etkin bir çözüm önerisi. İş kalıyor tevekkeli, FATF’ın radar ekranlarına takılan uluslararası terörün finansman kaynakları meselesinin halline.