Hapishane Çağı / Kapatılan İnsan
Hapishane bir fiziksel ve simgesel tahakküm alanıdır. Bütün dış dünyaya kapalı kurumlar gibi şiddet üretir. Türkiye’de hapishanelerin tarihinin, işkence ve baskıların da tarihi olduğunu söylemeliyim.
Zafer Kıraç* kiraczafer@yandex.com
‘Hapishanedeki şiddet, her yönüyle, şiddete maruz kalan kadar şiddeti uygulayan açısından da toplumun ve sistemin bütünündeki şiddetin parçasıdır. Tek fark, dışarda şiddetin bir türünden kaçıp diğerine yakalanmak, zırhlarla korunur gibi yapmak, sürekli kaçmak hep ihtimal dahilindedir; içerde ise yalıtılmış ve yoksun bırakılmış insan yoğunlaştırılmış bir şiddetle karşı karşıya kalır. Üstelik, yüz yüze gelinemeyen, çünkü yüzü, dili olmayan bir şiddet... Bu faili olmayan fiil dehşetin kapısıdır: sadece vardır, üstlenilmez, sorumlu failin, öznenin yokluğu, bir süre sonra, fiile maruz kalanı da özne olmaktan çıkarır.
Hapishanenin saçmalığı hem insana (koğuş) hem insansızlığa (hücre) mahkûm etmesindedir. İnsana ve insansızlığa mahkûm olmak, kişiyi (kalabalığın daimi varlığı dolayısıyla) bireysel yaratıcılığından ve (tecridin daimi varlığı dolayısıyla) toplumsal yaratıcılığından mahrum eder.
Suç, iktidar hiyerarşisinin tepesinden aşağıya doğru örgütlenirken insan kapatılıyor; yalnızca hapishaneye değil, toplumsallığın her alanına. Ve kapatılmanın gözle görülmeyen, incelikli, muğlak süreci başlıyor: Ölüm hep var, delilik de uzakta değil. Öznenin dışlandığı bu çağda içerdeki -ve dışardaki- ise kendine yol arıyor; kapatılmanın olmadığı, saçmalığın yalnızca insan varlığıyla sınırlı kaldığı bir hayata...’ (1)
‘Hapishane Çağı’ insan hakları alanında yaptığım çalışmalarda, hep masamda duran kitaplardan. Tekrar tekrar okumam gerekiyor ve kolaylık olsun diye masamda duruyor. Bu kitaba neden çok fazla ihtiyacım olduğunu anlatabilmek için bolca alıntı yapacağım. Bu çok değerli çalışmadan yeterince yararlanılmadığı ve hak ettiği ilgiyi görmediği kanısındayım. Bu durumu tersine çevirmekte bir katkım olur mu bilemiyorum ama çalıştığım alanı ve kitaptan çok yararlandığımı düşünürsek, en azından sorumluluğumu yerine getirmeliyim.
Işık Ergüden birçok önemli kitabın çevirisinden bildiğimiz bir isim. Dünya klasiklerinden Balzac‘ın Vadideki Zambak'ı, politik duruşu ve kalemiyle dünya edebiyatına damgasını vuran Portekizli yazar Jose Saramago’nun Körlük ve Görmek romanları ve Amin Maalouf'tan Tanios Kayası dilimize kazandırdığı eserlerden sadece birkaçı. Benim için en kıymetli çevirilerinden birisi de Ahmet Othmani’nin ‘Hapishaneden Çıkış, Dünyadaki Cezaevi Sistemlerinde Reform Mücadelesi’ dir.
'Hapishane Çağı' kitabı 2007 de ilk baskısını, 2017'de ikinci baskıyı yapıyor. "Kitaptaki derin bilginin en önemli nedenlerinden birisi, yazarının bir dönemin hapishanelerine tanıklık etmesi olabilir mi?" diye sormadan edemiyorum kendime. 1979 yılında Selimiye Askeri Tutukevi’nde başlayan hapishane serüveni; Toptaşı, Sultanahmet, Metris, Sağmalcılar Özel Tip gibi çeşitli cezaevlerinin koğuş ve hücreleri arasında gidip geldi. Bartın Cezaevi’nden şartı tahliye ile çıktığında yıl 1991 olmuştur artık.
2016 yılında benim de kurucu üyelerinden olduğum ve yıllarca yöneticiliğini yaptığım, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin Mimar Sinan Üniversitesi'nde düzenlediği konferansta yaptığı ‘Türkiye’de Mahpus Olmaya Dair’ başlıklı açılış konuşmasını heyecanla dinlemiş ve kendisiyle tanışma fırsatım olmuştu.
‘Türkiye’de mahpus olmak, düşünce ve faaliyetlerinden dolayı hapiste yatanlardan adli suçlulara, cezaevi personelinden mahpus yakınlarına ve insan hakları savunucularına dek birçok kişi ve kurumun doğrudan söz almasını gerektiren; sosyolojiden antropolojiye, hukuktan psikolojiye, siyaset biliminden felsefeye dek birçok disiplinin katkısını talep eden ve aslında tüm toplumu ilgilendiren son derece karmaşık bir sorundur’
Çok bilinir ve söylenir, hapishane bir fiziksel ve simgesel tahakküm alanıdır. Bütün dış dünyaya kapalı kurumlar gibi şiddet üretir. Tüm dünyada böyledir, ama özelikle Türkiye’de, hapishanelerin tarihinin aynı zamanda bu ülkedeki işkence ve baskıların da tarihi olduğunu söylemeliyim.
‘Hapishane sorunu çok boyutlu... Toplum içindeki yeri, işlevi bir yana, asıl önemlisi içinde bulunan insan açısından taşıdığı anlam. Özel baskı, işkence ve izolasyon yöntemlerine maruz bırakılan dünyanın dört bir yanındaki siyasi muhaliflerden yoksullara dek çok geniş ve giderek artma eğilimi gösteren bir insan kitlesini ilgilendiriyor hapishane. Yaşadığımız koşullarda hemen hemen herkes, özellikle de dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturan yoksullar her an hapse atılabilir. Küresel iklim değişikliklerinin de etkisiyle giderek artma eğilimi gösteren eşitsizlik ve dengesiz gelir dağılımı hayati sonuçlara yol açarak 'suç' eylemlerini çoğaltabilir.'
Dünyada ve Türkiye’de mahpus sayıları giderek artıyor. Özelikle son 20 yıla baktığımızda 2002'de 50 bin olan toplam mahpus sayısı bugün, ne yazık ki 300 bin civarlarında dolaşıyor. Türkiye hapishanelerinin durumunu daha önce burada (2) yazmıştım. 2015 yılında Adalet Bakanlığı'na verdiğimiz bir bilgi edinme başvurusuna gelen cevapta 2020 yılı için 300 bin kapasite hedeflediklerini söylemişlerdi, bu hedefe ulaştılar. Yazık. Edindiğimiz bilgilere göre şimdi hedef, 2023 yılında 500 bin mahpus olduğu. Yazık. Suçla ilişkilenme oranlarını azaltmaya çalışmak yerine bir inşaat faaliyeti olarak görüyorlar infaz sistemini. 64 yeni kampüs hapishane (Silivri, Sincan ve Şakran gibi. Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü) daha yapılıyor. Yazıklar olsun.
‘Hapishaneler ve hapishanelere kapatılan insan sayısı arttıkça suç da artar, giderek tüm toplum suça ve güvenliğe göre düzenlenir (devlet suçu merkezi olarak örgütler; egemen sınıflar kadar ezilen sınıflar da suçta pay sahibi olmak isterler: İdam ve linç isteği hiyerarşide yer alma arzusudur, ait olmanın, sürüleşmenin koşuludur.) Suç ve güvenlik birlikte örgütlenir. Düzenli ve hiyerarşik bir denetim-baskı aygıtı kurulurken devlet ve toplum hayatta kalmalarını borçlu oldukları suçu örgütleyerek, suç sayesinde ayakta kalırlar.’
‘Hapishane kurumu öncelikle bir özne olan insanı nesneleştirmeyi hedef alan yapıdadır. Bunun için de kişiliği sakatlayıcı, benlik imgesini aşağılayıcı teknikler kullanılır. Tecrit de bunların başında gelir. Mahpus bir yandan dış dünyadan, yakınlarından, hayattan tecrit edilir, diğer yandan da mahpuslar birbirlerinden tecrit edilir. İyice daraltılmış bir mekanda, kendi zamanını dilediğince kullanma hakkı elinden alınan ve ilişkisizleştirilen kişi, kişiliksizleştirilmeye ve kültürsüzleştirilmeye, kendi evreninden kopmaya mahkum edilmiş demektir. Bu durumun mahkumlarda bir varoluş krizi yaratması, hem benliklerini, hem de bedenlerini ve zamanlarını yok etmesi, kişinin kendi benlik imgesinin değersizleşmesi, insanın bir posaya, ıskartaya dönüşmesi hedeflenilir, umulur.’
Hapishane mekanlarında günün önemli bir bölümünü geçiren çalışanların varlığını unutmamak gerek. Kötülüğün bir parçası olan veya olmak zorunda kalan infaz ve koruma memurlarından yani gardiyanlardan bahsediyorum. Sayıları neredeyse 70 bin civarına ulaştı. Çalışanların nasıl bir suç aygıtına dönüştüklerini ve bunu yaparken iktidarın onlara dayattıklarını, mahpusu insan olarak görmemenin, nesneleştirmenin nasıl gerçekleştiğini burada (3) daha önce yazmıştım. İktidarı elinde bulunduranlar için, infaz ve koruma memurlarının onlara dayatılan iş yüküne karşı çıkmaları, insan onuruna yakışmayacak bir cezalandırıcı rolüne karşı kararlı bir duruş sergilemeleri pek istenen bir davranış değil. Bu konuda o kadar başarı var ki ortada, yaptığı işi sorgulayan ve eleştirel bakabilen gardiyan bulmakta zorlanırsınız.
‘Hapishane, ’memur ahlakı’nın uç noktalarda uygulandığı yerlerden biridir. Görev bilinci, çalışma ahlakı, itaat, disiplin, aynı zamanda bir ideolojiyi de şekillendirici unsurlardır. Diktatörlük, sıkıyönetim, askeri idare gibi dönemlerde ve olağanüstü hal uygulamalarında, hapishanelerin askeri yapısı açıkça öne çıkar. ‘’Emir demiri keser’’ türü bir mantıkla emredilen her şey uygulanır ve karşı çıkış, direniş, ne kadar mantıklı ya da insani olsa da zor kullanmanın ve açık şiddet uygulamanın gerekçesi veya bahanesi olur.’
Türkiye hapishanelerinde yaşanan insan hakları ihlallerinden belki de en önemlisi sağlıklı yaşam hakkının olmayışıdır. İnsan Hakları Derneği raporlarına göre 800'ü ağır olmak üzere 1500 civarı hasta mahpus tahliye edilmeyerek ve tedavileri gerektiği gibi sağlanmayarak sakatlığa ve ölüme mahkum ediliyor. Buradan (4) okunabilir. Tek bir sonuçtan bahsetmek bile yeterli olabilir, neredeyse her hafta 5 tabut çıkıyor hapishanelerden.
‘Hapishanelerde rekor sayıda insanın bulunduğu; hapishaneye giren insan tipolojisinin giderek çok geniş bir yelpazeye yayıldığı; hiçbir toplumsal kesimin ya da kişinin kendini hapishaneye girme ihtimalinden muaf göremeyeceği; neyle suçlandığını bile bilmeyen insanların yıllarca hapis yatabildiği; hukuk sisteminin yerini bir intikam ve rehine sistemine açıkça bıraktığı bir ülkede yaşıyoruz.’
Peki yarının hapishaneleri...
‘Hapishaneler güvenlik toplumunun, neoliberal iktisadın hem suçlu hem güvenlik sektörü üretme aracı ve aygıtı olarak açılmaya devam edecek; her ihtiyaç duyulduğunda yeni mitolojilerden ve yalanlardan destek alan operasyonlar yapılacak; hukuk, ideoloji ve toplum ‘suç’ ve ‘güvenlik’ kavramlarıyla giderek daha fazla meşgul olurken, hapishaneler ve hapisteki kitle, toplumun duyularından(gözünden, kulağından, elinden) ve duygularından (merhamet, vicdan)giderek daha uzaktaki ve dıştaki konumunu alacak ve işlemeye, yeniden-üremeye ve yeniden üretmeye devam edecek, hatta ‘yersiz’, ’a-topik’ bir hal alacak’
Son olarak, hapishanelerde yaşananların duvarların dışına çıkması gerekiyor. Ancak gerçeklerin bilinmesini engellemek konusunda, iktidarın son yıllarda hiç olmadığı kadar, kirli medyası aracılığıyla da güçlü bir şekilde başarılı olduğu ortadadır.
Çok yakın bir zamanda Sevgili Işık Ergüden ile bugünün ve yarının hapishanelerini konuşmak ve sizlere aktarmak isterim. ‘Hapishane Çağı / Kapatılan İnsan’ kitabı aklınızı ve vicdanınızı hareketlendirecek, dört duvarın arkasına bakmanızı, görünmez kılınmaya çalışılanları görmenizi sağlayacak.
İyi okumalar.
*İnsan Hakları Çalışanı
1. Işık Ergüden, Hapishane Çağı / Kapatılan İnsan, SEL Yayıncılık, https://www.selyayincilik.com/kitap/hapishane-cagi-kapatilan-insan-1364
2. https://www.gazeteduvar.com.tr/hapishane-mi-depo-mu-haber-1517594