Küresel aktör olduğumuz söylemleri arasında kendi içimize daha da gömülüyoruz. “Küresel aktörüz” masallarını anlatan iktidarın sorumlu olduğu şiddet ortamı kafamızı kaldırıp şöyle bir etrafımıza bakmamıza engel. Cezaevinde açlık grevi yapan yakınlarını, çocuklarını görmeye, destek olmaya giden anaların, kadınların maruz kaldığı muameleyi konuşuyoruz. Muktedir olduğu için yaşananların en büyük ve hatta çoğu zaman tek sorumlusu olan iktidarın eli cenazede Türkiye’nin en büyük ilinin seçilmiş başkanına uzanmıyor ancak aynı el bir yumruk olarak anamuhalefet partisinin liderinin yüzünde patlıyor. Biz bunlarla uğraşırken çevremizde, dünyamızda bir kısmı bizi doğrudan ilgilendiren, etkileyen gelişmeler yaşanıyor.
Suriye’den başlayalım. Suriye’de anayasa komisyonu oluşturma çabaları sürüyor ve bir adım daha atıldı.
İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif, Şam’dan sonra Türkiye’ye geldi, Şam’dan mesaj getirdiğini söyledi. Sadece İdlib’in değil, yeni anayasa ve sonrasının, Kürt meselesinin de konuşulduğunu tahmin etmek güç değil ama ne konuştukları konusunda bilgi verilmedi. Önümüzdeki günlerde ne olduğu ortaya çıkar.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in özel temsilcisi Aleksander Lavrentiyev ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Vershinin’in Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’tan sonraki durakları Şam oldu. İkili Suriye Cumhurbaşkanı Esad ile yeni anayasayı oluşturacak komiteyi konuştular. İkilinin Suudi Arabistan tarafından yeni bir teklif getirdiği de konuşuluyor ancak ayrıntılı bilgi yok. Bu arada Suudi Arabistan’ın geçtiğimiz aylarda Suriye’ye “İran ile ilişkilerini düzenlemesi” teklifinde bulunduğunu hatırlayalım. Bu durumda Riyad’tan bu yönde (belki daha yumuşak) yeni bir teklifin geldiği söylenebilir. Suudi Arabistan Suriye’nin geleceğini de şekillendirecek olan yeni anayasaya kendi güdümünde olan “muhalifler” vasıtası ile müdahil olma fırsatını kaçırmak istemiyor. Rusya ise Şam’a ve Arap ülkelerine ilişkileri tekrar başlatma telkinlerine devam ediyor.
Zarif Erdoğan’a, Lavrentiev Esad’a ne dediler acaba?
İran’a yönelik ABD yaptırımlarında daha sert bir aşamaya girilecek. ABD İran’dan petrol alımı konusunda daha önce “istisna” tanıdığı ülkelerin muafiyetini kaldırdı. Türkiye nasıl bir tavır alacak? S-400 üzerinden zaten var olan kriz yeni eklenecek kalemle daha da tırmandırılacak mı, yoksa Türkiye yeni petrol satıcıları mı bulacak? Türkiye İran’dan petrolü piyasa fiyatına mı alıyordu, petrol fiyatları tekrar yükselme eğilimine girmişken maliyet ne kadar artacak?
Lübnan’da Hizbullah lideri Hasan Nasrallah kurmaylarını topladı ve “bu yaz İsrail’in saldırması büyük ihtimal” dedi. Lübnan için her yaz böyle olasılıklardan bahsedilir ancak Nasrallah’ın ağzından böyle bir açıklamanın olması “bu kez olur mu?” sorusunu gündeme getiriyor. Lübnan ve İsrail arasında bir savaşın çıkması durumunda alabileceğimiz bir rol var mı? Hani Ortadoğu’da bizden habersiz sinek uçamaz ya, onun için soruyorum.
Sudan’da El Beşir’i devirenler Türkiye’nin daha önce Sevakin Adası için yaptığı anlaşmayı ilga etmeye hazırlanıyor. Üstüne bugünlerde Türkiye ile amansız bir mücadele yürüten Suudi Arabistan ve BAE Sudan’ın geleceğini şekillendirebilmek için aktif biçimde çalışıyor. Sudan’daki misyonumuz bu kararın çıkmaması için kim bilir nasıl ter döküyordur.
Libya’da General Hafter komutasındaki güçler Trablus’u ele geçirmek, daha doğrusu ülkede yeni bir düzen kurmak için savaşıyor. Hafter’in ABD Başkanı Trump ile yaptığı görüşme sonrası ABD ağız değiştirdi ve “tam gaz yola devam” garantisi verdi. Hafter Türkiye karşıtı ya da tam tersi Türkiye Hafter karşıtı. Hafter başarırsa Libya uzun bir dönem daha Türkiye için biter.
Sri Lanka’da son yılların en büyük saldırılarından biri üstelik Hıristiyanlar için en önemli günlerden birinde gerçekleştirildi ve 300’e yakın insan hayatını kaybetti. Sri Lanka hükümeti saldırıların “delet (istihbarat) bağlantılı” olduğunu açıkladı. Bakalım kimler suçlanacak?
Cezayir’de Buteflika gitti ama halkın tepkisi dinmiyor. Yeni seçim tarihi verilmesi de halkın öfkesini dindirmedi ve arayışlar sürüyor. Buteflika sonrası Cezayir’i nasıl bir dış politika bekliyor? Cezayir kriz boyunca (laik) Suriye’ye ılımlı yaklaşan ülkelerden biriydi.
Doğu Akdeniz’de kaynakların çıkartılması ve paylaşımı konusunda atılan adımlar daha da somutlaşıyor. Bu, tamamen ayrı bir yazının konusu. Ama şu çarpıcı gerçek ortada: Doğu Akdeniz yerkürenin uzak bir köşesinde değil, bizim de münhasır ekonomik bölgeler nedeniyle doğrudan taraf olduğumuz bir bölge. Türkiye’nin tavrına bakınca buradaki gelişmelerin Hint Okyanusu’nda olduğunu sanırsınız.
Bütün bunlar yaşanırken Türkiye ne yapıyor?
El cevap: koskoca bir hiç.
Dikkat edin bütün bu önemli gelişmeler karşısında Türkiye net, elle tutulur tek bir adım bile atmıyor. Daha doğrusu atamıyor! Eğer hariciye gemisi lafla yürütülüyorsa ne ala!
Gerçek şu ki adı üstünde yerel olan seçimler ve sonuçları devleti ve hariciye yönetimini uluslararası alanda dumura uğratmış. İktidar mensupları içeride maçı uzatmaya ve gerekirse rövanş kapmaya çalışırken çevremizde ve kürede gol üzerine gol yiyoruz.