Plak, kaset ya da CD gibi fiziksel bir araçla albüm dinlemek bir ritüeldi. Albüm kapağı açılır, içinden çıkan o nesne bir oynatıcıya takılır, elde kartonetle şarkılar sırayla, atlamadan, hızlı geçmeden dinlenirdi. Şarkı sözleri, sözün, bestenin kime ait olduğu, şarkıyı kimin düzenlediği ve bugün en çok es geçilen albüm bilgisi olarak, enstrümanları kimin çaldığı bilinirdi. "Emeğe saygı" dediğimiz tam da bu değil mi?
"Müzik albümü” denen sanatsal eser hayatlarımızdan ağır ağır çekiliyor. Bir yazarın başından sonuna bir öyküyü belirli bir kurguyla anlattığı romanı gibi bir şey oysa müzik albümü, yani öyleydi eskiden. Özellikle şarkı yazarları, kimi zaman bir kavram, bir olgu, bir duygu üzerine “konsept albümler” yapar; şarkıları belirli bir konuda ve muhakkak belirli bir sıra ile dizer, dinleyiciden de albümü aynı sıraya riayet ederek dinlemesini beklerdi. Pek tabii bir roman yazarının, romanının birinci sayfadan sonuncu sayfaya doğru okunmasını beklemesi gibi. Her okurun eline aldığı romanın herhangi bir sayfasını açıp okuma, hatta sevdiği kimi pasajları tekrar tekrar hatmetme hakkı da bulunması gibi, dinleyici tabii ki o albümün hikâyesinden bir şarkıyı diğerlerinden daha çok sever, ara ara yalnızca onu dinler, ancak bu alışkanlık, o albümün yekpâre bir eser olduğu gerçeğini değiştirmezdi.
Benim tevellüt itibariyle kasetlerde dinlemeye başladığım albümlerin çoğunun (genellikle şarkı yazarlarını dinlemeyi tercih ettiğim için) bir hikâyesi vardır. Lakin fiziksel olarak plak, kaset, CD formatlarında basılan albümlerin bir diğer önemli özelliği (eğer yapımcı cimrilik yapmamışsa), sayfa sayfa kartonetleriydi. Albüm kapağının içinden çıkan bu kartonetler, bugün bile müzik tarihi, müzik türleri, müzisyenler ile ilgilenen insanların en önemli kaynaklarının başında geliyor. Bugün biraz buna değinelim.
MÜZİĞİN ASIL KÜTÜPHANESİ ALBÜM KARTONETLERİDİR
Bilgisayarın başına geçmeden önce az ötemdeki rafta duran kasetliklerden birine uzandı elim. Minyatür bir çekmece düşünün, kapağı tamı tamına bir kaset kutusu büyüklüğünde. Çektiğinizde yan yana yaslanmış 12 kaset sırayla önünüze seriliyor. Evin en sevdiğim nesnelerinden bu kaset çekmeceleri.
Açtığım sihirli kutudakilerin önden arkaya listesi tam olarak şöyle:
‘Plastik Aşk’ / Mozaik
‘Çook Alametler Belirdi’ / Mozaik
‘Aşk Yeniden’ / Yeni Türkü
‘Vapurlar – Blues’ / Mehmet Güreli, Ayşe Tütüncü, Tahsin Ünüvar, İlkin Deniz
Kasetçalarım yok, bu yüzden upuzun bir zaman sonra ilk kez bir kaset kapağı açıyorum. Tuhaf, tanıdık ve eski bir kokusu var tozlu kasetin. Kaseti çıkarıp kapağın içinden kartoneti çekiyorum.
‘Lâ'l...’
İçine doğru akordeon misali katlanmış, arkalı önlü 14 sayfacık. Küçücük, kaset ölçüsündeki sayfalara ise bu satırların yazarının ve kim bilir kimlerin müzik haznesini dolduran ne dünyalar sığdırılmış.
MÜZİK DİNLEYİCİSİNİN HASI ALBÜM DİNLEYİCİSİDİR
Bunu neden anlatıyorum?
Müzik üzerine yazmaya başladığımdan, hatta kapsamlı bir müzik / biyografi / nehir söyleşi kitabı (‘Bu Su Hiç Durmaz: Bülent Ortaçgil’ – İnkılap – 2018) hazırladığımdan beri sohbetlerde, söyleşilerde soruluyor bana: "Nasıl bir arşiv çalışması yaptınız?"
Buna, bir yandan utandığım diğer yandan ise garip bir gururun hazzını aldığım cevabımı veriyorum hep: "Kapsamlı bir arşiv çalışması yapmadım, bolca albüm dinledim."
Muhatabım belli bir yaşın altındaysa, şaşırdığını gizleyemeyecek denli hayret ediyor bu cevaba. Soruyu anlamadım sandı hatta bir muhabir, bir daha sordu. "Yok, anladım. Albüm dinledim, en büyük arşiv çalışmam bu."
Yaş önemli, zira belli bir nesilden itibaren "albüm" dinlemez oldu müzikseverler. Müziğin dijitalleşmesinin olumlu pek çok yönünün yanına, olumsuzlardan biri olarak bunu ekleyelim:
Dijital dinleyici albüm değil, şarkı listesi dinliyor.
CD'lerden apartılan mp3'ler ve bu tür sıkıştırılmış sayısal formatları çalan müzik çalarlar hayatımıza girdiğinden beri bu böyle.
Aslında "karışık kaset" furyasıyla başlamıştı her şey. 80'li yılların bir aralığında, vitrin camına, bir devrimi ilan eder gibi "KARIŞIK KASET DOLDURULUR!" yazan tanıdık bir kasetçi ağabey bana A ve B yüzleri tamamen Mory Kanté'nin ‘Yé ké yé ké’ (Yeke Yeke) şarkısıyla doldurulmuş bir kaset yapmıştı mesela. Mory Kanté kimdi? “Yeke Yeke” ne demekti? Bu adamın, ya da belki kadının (her ikisi de sanılabilecek bir ses...) başka şarkıları var mıydı? Doğrusu umurumda değildi. Çıldırmış gibi, durmadan, durmadan ‘Yeke Yeke’ dinlemek istiyordum. Kasetin sınırlı dünyasında gözünü açmış, müzik sevdalısı bir çocuğun ilk özgürlüğüydü bu. Ha bir de, kasetin bir yüzü bitince diğerine otomatik geçen bir teybimiz vardı. Günlerce çaldı o şarkı, inanabilirsiniz...
Her neyse...
Karışık ya da "modifiye" kasetlerin ortaya çıkmasından yıllar sonra, "şarkı" temelli bir dinleyicilik yeniden hâkim oldu. Mp3 dinleyiciliği, çoğu zaman arka arkaya klasörlere sıkıştırılan yüzlerce, binlerce, sınırsızlarca şarkının ister sırayla, ister karmakarışık biçimde çalınmasına dayanıyordu. Kimi zaman, araya sıkışmış şarkının adı da, şarkıcısı da bilinemiyordu "mp3 çalar" zamanlarında.
Şimdi ise çok azımızın meraklı olduğu özel plak, kaset, CD "session"larımız dışında akıllı telefonlar, tabletler ve bilgisayarlar kullanarak, dijital müzik platformlarından ve tabii YouTube gibi video ortamlarından dinliyoruz müziği. Neyse ki şarkı adlarını da, şarkıcıların isimlerini de biliyoruz. Ancak bana ve birçok müziksevere o arşiv bilgisini kazandıran verilerden ne yazık ki yoksunuz.
Plak, kaset ya da CD gibi fiziksel bir araçla albüm dinlemek bir ritüeldi. Albüm kapağı açılır, içinden çıkan o nesne bir oynatıcıya takılır, elde kartonetle şarkılar sırayla, atlamadan, hızlı geçmeden dinlenirdi. Şarkı sözleri, sözün, bestenin kime ait olduğu, şarkıyı kimin düzenlediği ve bugün en çok es geçilen albüm bilgisi olarak, enstrümanları kimin çaldığı bilinirdi. “Emeğe saygı” dediğimiz, tam da bu değil mi?
Ben, bir şeyler tındgırdatan bir çocuk olarak önce enstrümanistlere bakardım. Zaten çoğu tanınmayan isimleri başka başka albümlerde, başka şarkıcıların kayıtlarına çalarken bulmak kayıp ve heyecan verici bir ayrıntıyı yakalayıp çıkarmak gibi güzeldi. Sanki benden çok uzak olmasına rağmen bir müzik çevresini tanıyor, tüm bu isimlerin birbirleriyle arkadaş olduğunu düşünüyor ve niyeyse bu tanışıklıktan zevk alıyordum. Bugün bile 80'li, 90'lı yıllardan tanıdık bir şarkı duyduğumda "Basgitarı Gürol Ağırbaş çalıyor bunda", ya da "Erdem Sökmen işte bu gitarı çalan, hani şu kişinin şu şarkısında da öyle..." demeyi, bunu yanımdakilerle paylaşmayı seviyorum. Malumatfuruşluk değil sanki bu, bir emeğin, bir ayrıntılı dinleyiciliğin sonucu...
Şimdi elimdeki o rastgele seçilmiş dört kasetin kartonetlerine bakıyorum. ‘Sevdalı Kıyılar’da piyanoyu Selim Atakan'ın çaldığını, Derya Köroğlu'nun bu albüme gitarlarıyla katkıda bulunduğunu, düzenlemeleri yapan Cengiz Onural'ın buzuki, gitar, kemençe ve perdesiz bas çaldığını görünce, Muammer Ketencoğlu'nun bu isimlerin yer aldığı Yeni Türkü'nün aynı yıl yayınlanan ‘Aşk Yeniden’ albümüne akordeon çalarak katıldığını anımsıyorum. Sonra yine ‘Aşk Yeniden’de, rastgele seçtiğim diğer kasetin sahibi Mozaik grubundan Ayşe Tütüncü'nün piyanosunu dinlediğimi de unutmuyorum üstelik.
Mozaik demişken, elimdeki Mozaik / ‘Çook Alametler Belirdi’ kartonetinde ismine "Davul"da rastladığım Cem Aksel, bir anda Sertab Erener'in ‘Lâ'l’ albümünün kartonetine kopyalanıveriyor. ‘Lâ'l’deki şarkıların çoğunu yazan Sezen Aksu ise, elimdeki diğer kaset olan ‘Gökyüzü Herkesindir’in ‘Sürgün’üne... Daha yüzlerce albümü bu şekilde birbirine bağlayabilir "albüm dinleyicisi". En önde sunulanın ardındakileri görmezden gelmeyip onlardan biri olduğum için şükrediyorum sonra.
Geçmişte dinlediğim müzik, birbirine bağlı halelerin topyekûn bir resmi olarak gözümde canlanırken, elim şunu yazıyor korkmadan.
"Derken şarkılar elden ele...”
ALBÜME DÖNÜŞ MÜMKÜN MÜ?
Bugün müziğin temel mecrası dijital platformlar. Müzik eserinin arkasındaki emeğin görünmez olduğu bu platformlarda yeni yeni en azından şarkı sözlerini görür olduk. Ayrıca Spotify, henüz test aşamasında da olsa kimi albümler ve şarkılarla ilgili arka plan bilgisi verilebilen bir sürüm üzerinde çalışıyor anladığım kadarıyla. Yüklenen albümlerdeki şarkıların tamamen algoritmaya göre ve hatta keyfekeder sıralandığı bu dijital platformlardaki dağınık anlayışa yakın zamanda ünlü İngiliz şarkıcı Adele karşı çıkmış, albümünün kesinlikle kendi yaptığı sıralama içinde çalınması gerektiğini, aksi taktirde şarkılarını Spotify’da yayınlamayacağını duyurmuş, şirket de buna göre bir düzenleme yapmıştı.
Albüm tabii ki bitmiş, tarihe gömülmüş bir format değil. Batı’nın ünlü şarkıcıları arada bir yayınladıkları single’lara rağmen birkaç yıl arayla büyük prodüksiyonlu albümleri dinleyicisine sunuyor hâlâ. Keza bizde de kimi şarkı yazarları, albümün yekpâre bir eser olduğunun bilinciyle single değil albüm yayınlamayı tercih ediyor.
Aslında konu dinleyici alışkanlıklarıyla olduğu kadar dijitalin müzik prodüksiyonuna etkisi ve müzik üretim süreçleriyle ilgili. Böyle bakınca, albüm denilen formata dönüşün imkânsız olduğunu da söyleyemeyiz zira dijitaldeki müzikte trendler her gün ama her gün değişiyor.
Albüm yayınlamak aslında eskisinden zor değil. Sanatçıların neden albüm değil de “single” yahut “EP” yayınladığını, neden buna mecbur kaldıklarını da başka bir yazıda konuşalım.