Haşimi Rafsancani’nin ölümü ve İran’da değişen dengeler

Rafsancani’nin ölümü, vesayet kurumlarını ellerinde tutmak isteyen gelenekçiler tarafından Allah’ın bir lütfu, ılımlılar ve reformcular için ise endişe verici bir kayıp olarak görülecektir.

Abone ol

Karabekir Akkoyunlu  

Geçtiğimiz günlerde geçirdiği kalp krizi sonucu 82 yaşında yaşamını yitiren İran eski Cumhurbaşkanı ve Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Başkanı Haşimi Rafsancani, İslam devriminin artık yaşı kemale ermiş ilk kuşağının en kıdemli temsilcilerinden değildi sadece. Aynı zamanda stratejik manevra kabiliyeti, sürekli değiştirdiği ittifakları ve kıvrak zekasıyla İran’ın Humeyni’den sonraki 28 yılına damgasını vuran, sistemle özdeşleşmiş en etkili aktörüydü. Özellikle dini lider Ali Hamaney ile giriştiği güç mücadelesinde defalarca yenilgiye uğramasına rağmen, tekrar meydana çıkmayı başarabilen Rafsancani’nin yaşamı gibi ani ölümü de İran’da rejim içi dengeleri derinden etkileyecektir.

Devrimden önce Ayetullah Humeyni’nin sadık bir takipçisi, sonra da sağ kolu olan Rafsancani, devrimin ilk yıllarında önce içişleri bakanı, sonra Meclis başkanı ve İran-Irak savaşı sırasında orduların ikinci kumandanı sıfatıyla, Humeyni’nin şekillendirdiği velayet-i fakih sistemini hakim kılmada önemli bir rol üstlendi. Ve tabii önce Şah yanlıları ve devrim karşıtlarının, sonra da devrime katılmış seküler grupların kanlı tasfiyelerinde de.

Buna rağmen Rafsancani’nin pragmatik damarı ideolojik yanına çoğu zaman ağır bastı. 1988’de Humeyni’yi savaşı sonlandırmaya ikna edebildi. Humeyni’nin 1989’daki ölümünden sonra, Hamaney ile birlikte bir ‘sağ ittifak’ oluşturarak, dönemin başbakanı Mir Hüseyin Musavi’nin başını çektiği ‘İslami sol’ bloku devre dışı bıraktı. Başbakanlığı lağvedip cumhurbaşkanlığını kuvvetlendiren anayasa değişikliğini Meclis’ten geçirdi, ilk seçimlerde aday oldu ve seçildi. Aynı yıl, gerekli ilmi niteliklere sahip olmayan Hamaney’i, Humeyni’nin halefini tayin edecek olan Uzmanlar Meclisi’ne bizzat tavsiye etti ve saygın müçtehitlerin muhalefetine rağmen dini lider olarak seçtirmeyi başardı.

1990’LAR: İRAN'IN TURGUT ÖZAL'I

Cumhurbaşkanı Rafsancani, ilk kabinesinde dini bütün devrimciler yerine teknokratlara ağırlık verdi ve önceliklerini savaş sonrası İran ekonomisinin kalkınması ve dış ilişkilerinin normalleşmesi olarak belirledi. İran’ın kapıları, 10 yıl sonra yeniden ticarete ve yatırıma açıldı. Avrupa ve Arap ülkeleriyle diplomatik ilişkiler yeniden kuruldu. Petrol üretimi kısa sürede devrim öncesi hacimlerine ulaştı. Körfez Savaşı’nda Saddam karşıtı koalisyona destek veren İran, hem azılı düşmanına karşı diplomatik zafer kazandı, hem de ABD ile ilişkileri normalleştirme fırsatı yakaladı. Fakat Rafsancani’nin ABD açılımı, hem rejim içinde dini liderin etrafında toplanan ‘gelenekçiler’ kanadı, hem de Clinton yönetimi tarafından karşılıksız bırakıldı ve sonuçsuz kaldı.

Rafsancani yönetiminde İran ekonomisi hatırı sayılır ölçüde büyüdü ve gelişti. Fakat aynı dönemde rüşvet, yolsuzluk ve eşitsizlik de ciddi oranda arttı. İmtiyazlı ticaret anlaşmaları ve usulsüz özelleştirmelerle çevresinde yeni bir burjuvazi oluşturmaya çalışan Rafsancani’nin kendisi de bu süreçte ülkenin en zenginleri arasına girdi. Rejim içi bağlantılarını hiçbir zaman yitirmese de, devrimin toplumsal adalet vaadini hiçe sayan yozlaşmış elit kesimle özdeşleştikçe, kitle desteği de eridi.

Bu yaygın algı, sadece Rafsancani’yi değil, 1997’den itibaren desteklediği reformcu Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’yi de etkiledi. Gelenekçilerin tekelindeki güçlü vesayet kurumlarıyla mücadelede Rafsancani’nin yardımına ihtiyaç duyan (çoğunluğu eski solculardan oluşan) reformcular, Rafsancani’ye yakınlaştığı ölçüde toplumsal desteğini riske attı. Coşkulu ve geniş bir kitle desteğiyle seçilen Hatemi, sekiz yıl sonra kâh Hamaney ve gelenekçilerin engellemeleri, kâh kendi çekimserliği sonucu arkasında tutulmamış onlarca söz ve yitirilmiş umut bırakırken, ekonomik durumu gittikçe kötüleşen kentli işçi sınıfı ve kırsal kesimle iletişim kuramamakla eleştiriliyordu.

2005 seçimlerinde bu dışlanmış kesimin sözcülüğüne soyunan eski Tahran belediye başkanı Mahmud Ahmedinecad, başkanlığa yeniden aday olan Rafsancani’ye karşı sivri popülist söylemi (ve Hamaney’in üstü kapalı kurumsal desteği) sayesinde beklenmedik bir zafer kazandı. İlk defa sistemin dışından gelen ve din adamı olmayan bir aday, düzenin baş mimarlarından birine kafa tutuyor ve kazanıyordu. Bu sadece Rafsancani’ye değil, devrim sonrasında zenginleşip dünyevileşen tüm mollalara iletilmiş bir mesajdı.

BİR HALK ADAMI?

Rafsancani’nin geri dönüşü, toplumsal ayrışma ve bölgesel gerilimlerin tırmandığı dört yılın sonundaki olaylı 2009 seçimleri sonrasında gerçekleşti. Cumhurbaşkanı adayları Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerrubi’nin destekçileri, sayıma hile karıştığı gerekçesiyle ülke çapında sokaklara dökülüp, Ahmedinecad yanlısı Besic milislerinin yoğun şiddetine maruz kalırken, Hamaney İran’ın yumuşak bir darbeyle karşı karşıya olduğunu söylüyor, Ahmedinecad’a desteğini açıkça ilan ediyordu.

İran İslam Cumhuriyeti’nin meşruiyetini derinden sarsan bu çalkantılı günlerde Tahran’da kalabalık bir cemaate Cuma hutbesi veren Rafsancani, kendinden beklenmeyen bir kararlılıkla rejimin bekçilerini uyarıyor, sisteme inancın korunabilmesi için hukuksuz göz altıların son bulmasını ve seçim kurumlarının bağımsızlığının korunmasını talep ediyordu. ‘Özgürlük’ sloganları arasında okunan ve gelenekçilerin denetimindeki vesayet kurumlarına açık bir meydan okuma olarak nitelendirilen bu konuşma, Rafsancani’ye pahalıya mal oldu. Çocukları, halkı isyana teşvik ettikleri gerekçesiyle tutuklanırken, kendisi de yıllardır etkin olduğu kurumlardan birer birer tecrit edildi.

Fakat bu duruş, aynı zamanda, kendisine daha önce hiç sahip olmadığı bir popülarite kazandırdı. Yıllarca düzenin çarpık yüzü olarak tanınan Rafsancani, her şeyini kaybetme pahasına adaletsizliğe karşı çıkan bir halk adamı görüntüsüne büründü. 2010 ile 2013 arasında, yani İran’ın derinleşen ekonomik ve siyasi krizlerle boğuştuğu, rejimin toplumsal meşruiyetinin ve bölgesel güvenliğinin tehlikede olduğu yıllarda, Rafsancani’nin siyasi tecrübesi ve pragmatizmi giderek aranan değerler haline geldi. Bu sırada, Ahmedinecad ile hiç ummadıkları sertlikte bir kavgaya girişmiş olan Hamaney ve gelenekçiler, eski rakiplerinin yeniden güçlenmesine razı olmak zorunda kaldılar.

2013’te cumhurbaşkanlığı adaylığı Anayasa Koruma Konseyi tarafından veto edilen Rafsancani, seçime bir hafta kala, Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Sekreteri Hasan Ruhani’yi desteklediğini resmen açıkladı. Rafsancani’nin desteği, devlet içinde ılımlı ve diplomatik tavrıyla bilinen, fakat halk arasında fazla tanınmayan Ruhani’nin anketlerde kısa sürede birinci sıraya yükselmesine ve ilk turda seçilmesine yardımcı oldu.

Ruhani hükümetinin yürüttüğü nükleer müzakerelerin ve Batıyla geliştirilen ilişkilerin İran devleti içinde destek bulmasında Rafsancani’nin oynadığı rol büyüktü. Birkaç yıl önce ‘bitti’ denilen Rafsancani, tekrar İran’ın en etkin oyun kurucusu haline gelmişti.

RAFSANCANİ SONRASI DEĞİŞEN DENGELER

Böyle bir aktörün sahneden aniden çekilmesi, dört ay sonra cumhurbaşkanlığı seçimine gidecek olan İran’daki siyasi dengeleri de yerinden oynatacaktır. Rafsancani’nin yokluğunda, gelenekçiler ve reformcular arasındaki rekabet yeniden kızışacak, Ruhani’nin temsil ettiği orta yolcu ‘ılımlılar’, yürüttükleri hassas denge politikasını sürdürmekte zorlanacaktır. Bu durum, ABD’de Trump döneminin getireceği belirsizliklerden de beslenerek, bölgesel istikrarsızlık ortamına katkıda bulunabilir.

Uzun vadede kritik soru, Rafsancani sonrası İran İslam Cumhuriyeti’nin hangi yöne evrileceğidir. Kurumsallaşmış partiler yerine bireylerin ön planda olduğu İran’da sistem, otuz yıla yakın süredir Hamaney ve Rafsancani arasındaki rekabet üzerinden şekillendi. Rafsancani, önceleri kolay manipüle edebileceğini düşündüğü Hamaney tarafından birkaç kere yenilgiye uğratılsa da, dini liderin denetimsiz gücü ve Batı karşıtı gelenekçilerin artan nüfuzu karşısında önemli bir fren işlevi gördü.

Daha da önemlisi, Rafsancani, Hamaney’den sonraki dini lideri tayin edecek olan Uzmanlar Meclisi’nin önemli bir üyesiydi. (Bu kurumun üyeleri, önümüzdeki ay halkoyuyla sekiz yıllığına yeniden seçilecek). Dolayısıyla, artık ihtiyarlamış olan bu ikiliden hangisinin daha uzun yaşayacağı İran’da yıllardır fısıltı halinde konuşuluyor, prostat kanseri tedavisi gören dini liderin, Rafsancani’den biraz daha genç olmasına rağmen, sağlık sorunlarıyla uğraştığı biliniyordu. Son derece dinç ve enerjik görünen Rafsancani ise çoktan Hamaney’den sonraki düzeni tasarlamaya girişmiş, aralık ayında verdiği bir demeçte, tek lider yerine farklı görüşlerin temsil edildiği bir liderlik konseyinden bile bahsetmişti.

Rafsancani’nin ölümü, vesayet kurumlarını ellerinde tutmak isteyen gelenekçiler tarafından Allah’ın bir lütfu, ılımlılar ve reformcular için ise endişe verici bir kayıp olarak görülecektir. Defalarca siyasi ölümü atlatan Rafsancani, bu sefer de mezarından çıkıp geri dönmediği sürece…

* Graz Ünivesitesi, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Merkezi, Yardımcı Doçent.