'Hasretinden Prangalar Eskittim' elli yaşında

Ellinci yılında bütün zamanların en çok okunan ve yarım yüzyıldır değerinden hiçbir şey yitirmeden bugünlere ulaşan 'Hasretinden Prangalar Eskittim'e, şairi Ahmed Arif’e, şiiri, şiirin sesini, sözünü direnişe dönüştürenlere, şiirle, şiirde direnenlere selam olsun…

Abone ol

DUVAR - Geriye doğru dönüp baktığımızda Nâzım’dan başlayarak Modern Türkçe şiirin aynı zamanda bir direniş hareketi olduğunu da görürüz. Bugün her şeye karşın şiirin eğer toplumsal bir değeri, anlamı, önemi varsa bunda hiç kuşkusuz kırklı yıllarda şiiri, şiirin dilini, sözünü mücadele biçimine dönüştürmüş olan kuşağın katkısı büyüktür. Nâzım Hikmet’in, şiirlerinin etkisini arttırmaya başladığı süreçte hapsedilmesi yeni bir şiirin; diliyle, sesiyle, sözüyle 'devrimci' nitelemesini hak eden bir şiirin önünü kesememiştir. Kırklı yıllarda hem Nâzım’dan etkilenerek şiir yazanların, hem Garip dalgasıyla ortaya çıkanların girişimi aslında aynı zamanda bir direniş hareketi olmuştur. Şiirin, dilin kolayca ele geçirilemeyen çok özel bir biçimi olduğunu biliyoruz. Her iktidar, gücünü dil üzerinde mutlak hegemonya kurarak pekiştirmek amacındadır. Ancak iktidarın borusu şiirde ötmemiştir, ötmez, ötmüyor. Modern Türkçe şiirin birikimi ve deneyimi, aynı zamanda iktidarın borusunun şiirde ötmediğinin kanıtıdır. Şiirin, iktidarın elinde tuttuğu ve kullandığı birtakım aygıtlarla etliye sütlüye dokunmayan bir anlayışla sürdürülmesine, vatan, millet hamasetine, yerli ve milli olma zorlamasına karşı çıkan Nâzım’ın isyanıyla başlayan direniş, sonraki kuşaklarda da karşılığını bulur. Kırklı yıllarda, Garip’in yükseldiği dönemde, dalganın dışında kalan özgünlüğü ve öznelliğiyle dikkat çeken genç bir şair dergilerde yayımlanan şiirleriyle kısa sürede ünlenir. 1927 doğumlu, asıl adı Ahmed Önal olan Ahmed Arif’tir o isim. Onu uzun uzun anlatmak sözü boş yere uzatmak olur. Şu dizeler aslında Ahmed Arif’i, daha doğrusu şair Ahmed Arif’i kısa ve öz olarak anlatır:

Belinde Diyarbekır kuşağı

Zulasında kimbilir hangi hınç, hangi mısra

Yürür namus bildiği yolda...

Yürür yine de yalınayak ve

ayakları yanarak.

Kırklı yıllarda resmi bakışın, görüşün dışında bir anlayışla şiir yazmanın ve şair olarak ünlenmenin bedeli de en hafifinden 'komünistlikle' suçlanmaktır. Nitekim Garip dalgasının en 'hızlısı' Orhan Veli de bir şiirinde dile getirir bu durumu:

Açlıktan bahsediyorsun;

Demek ki sen komünistsin.

DİLİN HEYBETİ

Ahmed Arif açlıktan bahseder, daha çok şeyden bahseder. Dilinde tanımayanı, bilmeyeni, yani dost olmayanı ürkütecek bir heybet, sözünde şifa veren bir hikmet vardır. Bu durum elbette ki amaçladığı hegemonyayı dil ve söz üzerinde sağlayamamış iktidarı telaşlandırır. Derhal baskı aygıtını devreye sokar. Ahmed Arif hakkında başlatılan sorguların, soruşturmaların ardı arkası kesilmez. Şair Türk Ceza Yasası’nın 141. maddesine aykırı bulunan siyasi görüş ve eylemleri nedeniyle 1951 yılında tutuklanarak 38 ay hapis yatar. 7 Ekim 1954’te serbest bırakılır. Urfa’da 8 ay kamu gözetiminde tutulma kararını Diyarbakır olarak değiştirtir. Artık memurluk yapması mümkün değildir. Bir tuğla ve kiremit fabrikasında çalışmaya başlar. Birkaç yıl sonra tekrar Ankara’ya döner, ancak öğrenimini tamamlama olanağı kalmamıştır. Birçok işe girip çıktıktan sonra, Öncü ve Halkçı gibi gazetelerde düzeltmenlik, teknik sekreterlik ve gazetecilik yapmaya başlar.

Ahmed Arif şiir yazmaya ortaokul yıllarında başlar. İlk şiirleri 1942 yılında Afyon Halkevi yayın organı Taşpınar dergisi ile Millet dergisinde yayımlanır. Attilâ İlhan’ın düzenlediği ve Varlık dergisinin yayımladığı 'Şiirler 1948' adlı antolojide yer alan 'Rüstemo' başlıklı şiiri, ilk şiiri olarak kabul edilir. O şiirden bir bölüm okuyalım:

Maktela üzerinde sağımız

Karbeyaz Çermik Dağları

Solumuz kan kırmızısı Fırat'tır

Dört mevsim yeşildir orman

Ve toprak çetin

Baharları aşiretler iner Dersim üstünden

Sürü otlatır.

Odunda

Kömürde

Pamukta

Gönlü bir akarsu gibi alıp götüren

Irzdan ve ekmekten yana

Bir kara sevdadır

Yeşil murattır

Ve bundan ötürü tutmuş dağları

Ve almış yürümüş sulardan öte

Kıl çadırlarda maceramız

Yasak bundan böyle zulüm;

Ve öşür

Ve haraç

Ve angarya

Ve katil

Ve şirkat

Ve talan

Ve küfür kıza kısrağa

Yasaktır, emreder Dağlar Paşası

Aynı yıl, 'Bir Akşamüstü' adlı şiiri de, tek sayı çıkan Meydan dergisinde yayımlanır. Sonraki yıllarda İnkılapçı Gençlik, Yeryüzü, Seçilmiş Hikâyeler, Soyut, Militan, Yeni Ufuklar, Türk Solu, Kaynak, Papirüs vb. dergilerde şiirleri çıkar. Daha kitabı çıkmadan şiirleri elden ele dolaşmaya başlar. 1950’li yılların sonlarıyla 1960’lı yılların başlarında, Fikret Otyam’ın röportajlarına şiirlerinden parçalar almasıyla, ünü yaygınlaşır.

Ahmed Arif’’in ilk şiirlerinin yayımlanmasından yirmi yıl sonra ilk kitabı, 'Hasretinden Prangalar Eskittim' adıyla yayımlanır. Kitap okurla buluşur buluşmaz şiirler de kısa sürede büyük bir yaygınlık kazanır. Kitaba adını veren şiirden bir bölüm okuyalım:

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin

Yitirmiş öpücükleri,

Payı yok, apansız inen akşamdan,

Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,

Seni, anlatabilsem seni...

Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini

'Hasretinden Prangalar Eskittim' o güne kadar bir şiir kitabının görmediği yoğunlukta ilgi görür ve önem kazanır. Altmışlı yıllarda başlayan toplumsal, siyasal, kültürel isyanın ve direnişin kitleler nezdinde şiirdeki, şiir dilindeki, şiir sözündeki temsilcisi olarak kabul edilir ve kısa sürede kült haline gelir.

Hasretinden Prangalar Eskittim, Ahmed Arif, 184 syf., Metis Yayınları, 2008.

KÜRTÇENİN KALBİ

Ahmed Arif ilk şiirinden itibaren, Türkçe yazsa da Kürtçenin kalbini dinlemiş bir şair olmuştur. Onun şiirlerindeki Türkçe aslında bir benzetmeyle söyleyecek olursak iyi işlenmiş bir örtüden ibarettir. O örtünün altında tüm varlığıyla işleyen bir Kürtçe söz konusudur. Şairin 'Hasretinden Prangalar Eskittim'de bir araya gelen şiirlerde yalnızca Kürt coğrafyasının tarihsel, sosyal kültürel sorunları değildir şiire dönüşen. Kürtçe de tüm varlığıyla şiire dönüşür.

Ahmed Arif, kendisinden sonraki şairleri olduğu kadar kendi kuşağından şairleri de etkilemiştir. Üstelik onun şiirinden etkilenenler yalnızca 'toplumcu gerçekçilik' çizgisindeki isimler olmamıştır. Çok daha geniş bir yelpazede etkileri görülür. Bir sonraki kuşaktan şair Gülten, Akın Ahmed Arif’in şairliği ve şiiriyle ilgili şunları söyler: “Ahmed Arif’in şiirine, umudun, inceliğin, korkusuzluğun şiiri demişler. Ekleyeceğim: Onun şiiri, onurun ve alçak gönüllülüğün, derinliğin ve yalınlığın bile şiiridir. Bu özellikler sonradan edinilmiş değil, doğulunun geleneksel özellikleridir. Akıl ve yürek bir olmuştur. Hayat, en acı, en umutlu deneylerini sermiştir. O şiirler yazılmıştır. Ahmed Arif’in şiiri baştan sona somut gerçeklere dayanan bir şiir. Zor bir şiir. Ama, tek bir kez kekelemeden, tek bir kez biçim sıkıntısı, dil, anlatım sıkıntısı çekmeden, benzetmelerin, imgelerin en özgürünü bula kullana yazmış. Benzersiz bir ozan.”

'Hasretinden Prangalar Eskittim'in elli yıllık serüveni içerisinde üzerinde durmaya değer birçok olay vardır. Yılmaz Güney’in 'Arkadaş' filminde kitaptan, şiirlerden söz edilmesi ve bir sahnesinde gösterilmesi bunlardan biridir. Ayrıca kitapta yer alan şiirlerin birçoğu bestelenmiş ve söylenmiştir. Cem Karaca tarafından bestelenip söylenen 'Diyarbekir Kalesinden Notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi' de o şiirlerden biridir. Yeri gelmişken o şiiri de küçük bir bölüm okuyarak anımsayalım:

Doğdun,

Üç gün aç tuttuk

Üç gün meme vermedik sana

Adiloş Bebem,

Hasta düşmeyesin diye,

Töremiz böyle diye,

Saldır şimdi memeye,

Saldır da büyü...

Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü...

Bu, namustur

Künyemize kazınmış,

Bu da sabır,

Ağulardan süzülmüş.

Sarıl bunlara

Sarıl da büyü...

Direniş bayrağı gibi yıllarca elden ele dolaşan 'Hasretinden Prangalar Eskittim' ilk şiirinde 'Terk etmedi sevdan beni' diye seslenir. Bu şiir de bestelenmiştir. 'Sevdan Beni' başlıklı ilk şiirini okuyalım:

Terketmedi sevdan beni,

Aç kaldım, susuz kaldım,

Hayın, karanlıktı gece,

Can garip, can suskun,

Can paramparça...

Ve ellerim, kelepçede,

Tütünsüz, uykusuz kaldım,

Terketmedi sevdan beni...

'Hasterinden Prangalar Eskittim' üzerine yapılmış en kapsamlı inceleme Ahmet Oktay’a aittir. Oktay’ın incelemesi 'Karanfil ve Pranga' adıyla kitap olarak yayımlanmıştır. Ahmet Oktay modern Türkçe şiirin vazgeçilmez şairi Ahmed Arif’in yapıtıyla ilgili şu değerlendirmede bulunur:

“Ahmed Arif hep bağlı kaldı şiire. Söylemek gerekir ki, fazla üretken bir şair değildi. Ama, baskı ortamı yüzünden yıllarca yayınlanma olanağı bulamayan şiirlerini 1968 yılında kitaplaştırdığında, özgün sesini kitlelere hemen ulaştırmayı başardı. Hasretinden Prangalar Eskittim, Türkiye’de Nâzım Hikmet’e bile nasip olduğunu sanmadığım bir tiraja ulaştı.

“Ahmed Arif, ömrü olan bir kitaba imzasını attı. Dizeleri dudaklarda dolaşacaktır. Benim bile dilimde şu anda: ‘Kalbim ranzalara şilte / dosttur içerimde yatan.”

Ellinci yılında bütün zamanların en çok okunan ve yarım yüzyıldır değerinden hiçbir şey yitirmeden bugünlere ulaşan “Hasretinden Prangalar Eskittim”e, şairi Ahmed Arif’e, şiiri, şiirin sesini, sözünü direnişe dönüştürenlere, şiirle, şiirde direnenlere selam olsun…