Tarihinde Roma döneminden beri onlarca kez yıkılıp yeniden doğmuş bir şehirdeki son yıkımın ardından umudu yeniden inşa edeceğiz. Şef Ali Uğur, bu umudu birlikte inşa etmek, orkestrasını fiziksel olarak yeniden bir araya getirmek istiyor. Bunun için de 1 Nisan günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi davetiyle Cemal Reşit Rey'de (CRR) Dayanışmanın Müziği adı altında gerçekleşecek konsere davet ediyor herkesi. Sahnede Ali Uğur’a İBB Kent Orkestrası ve Hatay Akademi Orkestrası korosu eşlik edecek.
“Karanlık zamanlarda şarkı da söylenecek mi? Elbette, şarkı da söylenecek, karanlık zamanları anlatan.” Bertolt Brecht
Geçtiğimiz yıl Hatay coğrafyasının en sevilen sanatçılarından biri olan Lübnanlı efsanevi şarkıcı Feyruz’un Habbaytak Bilsayf şarkısını yorumluyorlardı.
Ali Uğur şefliğindeki Hatay Akademi Orkestrası’na sesiyle eşlik eden solist Pınar Yatkın, dans sanatçıları Didem Koban Demirkol ve Süleyman Demirkol’un aşk dolu koreografisiyle bütünleşerek mekanı hüzünle ve umutla dolduruyordu.
Kışın seni sevdim, yazın seni sevdim Kışın seni bekledim, yazın seni bekledim Gözlerin yazdır, gözlerim kıştır Kavuşmamız, sevgilim, yazın kışın ötesindedir.
Bir yabancı kadın geçti, bana mektup bıraktı Sevgilimden hüzünle karışık gözyaşlarıyla yazılmış Açtım mektubu, harfler kayboldu Ve günler geçti, ve seneler geçti Ve mektubun harflerini kış sildi.
Yine geçen sene Nevruz’u ve baharın gelişini, tarihi Batıayaz Ermeni Kilisesi’nde soprano Cansu Çilingir’in yıldızları kıskandıran sesiyle, Büşra’nın, Ali’nin, Abdurrahman’ın da yer aldığı orkestrada yankılanan notalarla kutlamışlardı.
Nereden bilebilirlerdi ki bir sene sonra 1,5 dakika süren bir deprem sonucu ne şarkı söyledikleri mekan yaşayacaktı, ne de arkadaşlarından bazıları... Kontrbas sanatçısı Ali Yılmaz, vurmalı sazlar sanatçısı Abdurrahman Düzgün, viyola sanatçısı Büşra Kırkıcı ve soprano Cansu Çilingir aralarından sonsuza dek ayrılacaktı.
Prova salonları yıkılacak, enstrümanlarının büyük kısmı enkaz altında kalacak, hayatta kalan orkestra üyeleri ise yakınlarını kaybedeceklerdi. Şefleri Ali Uğur hariç hepsi farklı şehirlere dağılacaktı.
Müzik bir süreliğine susmak zorunda kalacaktı. Ve sözler de... Müziğin harflerini deprem silmiş, açılan mektuplar sonsuza dek kaybolmuştu.
Peki ama müzik susarsa, perdeler kapanırsa, enstrümanların akordu bozulursa Hatay halkı nasıl konuşacak? Beynimizin içindeki müzik hiç susar mı? Susmaz.
Hatay, depremler sonucunda yerle bir olurken, binlerce can enkaz altında kalırken, en büyük yara alan sektörlerden biri de müzik oldu.
Ama Hatay Akademi Orkestrası kurucu şefi ve aynı zamanda müzik öğretmeni olan Ali Uğur’a göre artık yıkıma odaklanmak yerine, yaşamı yeniden ilmik ilmik örmek ve travmayı birlikte atlatmanın vakti geldi. “Sanatçının iyileşmesi için en önemli şeylerden biri, üretmesidir,” diyor.
2019 yılı Eylül ayında kurulan Hatay Akademi Orkestrası, Hatay’ın ilk ve tek senfonik orkestrası. Orkestra üyelerinin tamamı konservatuvar mezunları, konservatuvar öğrencileri ve müzik öğretmenlerinden oluşuyor. Modern çalgılarla da yöresel çalgılarla da müzik icra ediyorlar.
Barok dönem klasik müzik eserlerinden, Arapça, Kürtçe, Gürcüce eserlere, Hatay türkülerinden uzun havalara, etnik müziklere, kırık havalara, longalara dek dünyayı ve yöreyi kucaklayan bir repertuarları var. Tıpkı Hatay gibi, tıpkı çok-kültürlülüğü tüm hücrelerine dek benimsemiş olan Hatay halkı gibi...
Hatay Akademi Orkestrası bünyesinde çok sesli bir koronun yanı sıra, bir çocuk ve gençlik orkestrası ve korosu var. Koro ve orkestraya müzikal yeterliliklerin ölçüldüğü bir sınavla seçiliyor ve burada orkestranın müzik öğretmenleri tarafından nota, solfej, armoni, enstrüman, koro ve orkestra eğitimi alıyorlar.
Bir nevi zamanında köy enstitülerinin Hatay özelinde yeniden canlandırıldığı müthiş bir müzikal aydınlanma projesi bir süredir var gücüyle devam ediyor(du).
Sayıları 90’ın üzerinde; ancak deprem sonrası çocuk ve gençlik orkestrası üyeleri aileleriyle birlikte şehir dışına çıktığından dolayı sayıları 70’lere geriledi.
Üç buçuk yıldır birçok konsere, projeye, eğitim ve atölye faaliyetine imza attılar. İzmir’den Adana’ya dek farklı kurumlarla ortak girişimlerde bulundular; AB destekli projelerde yer aldılar.
Ta ki yer yarılıp tüm umutları ve çabaları içine, yerin binlerce fersah altına çekene kadar...
Ama halen umut var. Tarihinde Roma döneminden beri onlarca kez yıkılıp yeniden doğmuş bir şehirdeki son yıkımın ardından umudu yeniden inşa edeceğiz.
Şef Ali Uğur, bu umudu birlikte inşa etmek, orkestrasını fiziksel olarak yeniden bir araya getirmek istiyor. Bunun için de 1 Nisan günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi davetiyle Cemal Reşit Rey'de (CRR) Dayanışmanın Müziği adı altında gerçekleşecek konsere davet ediyor herkesi. Sahnede Ali Uğur’a İBB Kent Orkestrası ve Hatay Akademi Orkestrası korosu eşlik edecek.
Amaç; dayanışma ağlarını büyütmek. 4 Nisan’da da Bursa / Nilüfer belediyesinin davetlisi olarak belediyenin kültür merkezinde bir konser verecekler. Ne kadar çok konsere davet edilirlerse o kadar motive olacaklar ve orkestra üyeleri eski ekip ruhunu canlandırıp finansal olarak ayakta kalacak noktaya gelince Hatay’a geri dönmek isteyecekler.
İBB Orkestralar Müdürlüğü inisiyatifiyle başlayan Dayanışmanın Müziği projesinde Hatay Akademi Orkestrası’nın yanı sıra, depremde Mehmet Özdemir, Gizem Dönmez, Hakan Samsunlu, Pınar Aksoy, Fatma Çevik, Müge Mimaroğlu ve Ahmet Fehmi Ayaz gibi değerli müzisyenlerini yitirmiş olan Antakya Medeniyetler Korosu’na da 31 Mart’a yine CRR’deki bir konser organizasyonuyla destek verilecek ve bu dayanışma yıl boyunca devam edecek.
Hatay Akademi Orkestrası, ağırlıklı olarak serbest çalışan müzisyenlerden oluştuğu için, “normale dönme” sürecinde bu müzisyenlerin yeniden şehre dönmeleri, hayatlarını kazanabilmeleri için iş olanakları yaratılması şart. Zaten sanat duyarlılığı yüksek olan, çok aktif bir sanat yaşantısı olan, sürekli konserlerin, canlı müziklerin düzenlendiği bir şehirden bahsediyoruz.
Bu sanat ortamını yeniden inşa etmek ise hem manevi destek, hem de sürdürülebilir maddi olanaklarla ve fiziki motivasyonla mümkün. Bunların oluşturulmadığı bir ortamda müziğin yeniden ayağa kalkması da kültür-sanat aktörlerinin şehirde kalması da olanaksız. Dayanışma konserleri, bu farkındalığı diri tutmak için önemli.
Ancak Hatay Akademi Orkestrası gibi güçlü girişimlerin küllerinden yeniden doğup ayakta kalmaları, birçok medeniyete ev sahipliği yapmasıyla övünülen kadim bir şehrin kültürel dokusunun kurucu bileşeni olarak yaşatılmaları, künefeye verilen değerin insan gücüne de verilmesi için sürdürülebilir ve kararlı bir kamu desteği şart. Ali Uğur’un da önemle vurguladığı gibi, sadece gönüllü desteklerle olabilecek bir şey değil bu...
Tüm kurumlar, sanatçılar, belediyeler bu önemli orkestrayla iletişime geçmeli, onları içine alan projeler ve kampanyaları sadece birkaç ayla sınırlı tutmadan uzun vadeye yaymalı. Eksik enstrümanlar bağışçılar ve müzisyenlerin yardım konserleriyle temin edilmeli. Adeta bir ipekböceği kozası misali bir dayanışma ağı örülmeli. Ve hatta Antakya’ya yapı standartlarına uygun, şehrin müzik ihtiyacını giderebilecek şekilde donatılmış, büyük ve modern bir kültür merkezi inşa edilmeli.
Hatay Yeniden Ayakta Platformu, kurucu üyelerinden biri Hatay Senfoni Orkestrası Kültür Sanat Derneği. İçinde akademisyenler, bilim insanları, arkeologlar, sanatçılar, meslek odaları, üniversite temsilcileri, ulusal ve uluslararası birkaç dernek temsilcisi var.
Bu platformun amacı; Hatay’ın yeniden kuruluşunda, yeni yaşamın örülüşünde atılacak adımların Hatay’ın sanatına, kültürüne, ruhuna uygun şekilde yapılması. Örneğin yaşanan bu acının belleklerde hep canlı tutulup bundan sonra atılacak adımların bu farkındalık ışığında atılması için bir açık hava deprem müzesi yapılması öneriliyor.
Aynı zamanda güzel sanatlar lisesinde öğretmen olan Ali Uğur’un ana çalgıları; bağlama, piyano ve akordeon. Ancak evi ağır hasarlı olduğu için geri dönüp piyanosunu kurtarması mümkün olamamış. Deprem gününden beri enstrümanı eline alacak fırsatı olmamış. “Şu anda Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde en alt katmandayız: yeme-içme-barınma,” diyor.
Ali Uğur’a göre, “Hatay’ın kültürel ve sanatsal anlamda kalkınmasına yönelik nitelikli insan göçü yaşandı. Onların da geri dönmesi, sanatçılar, doktorlar, akademisyenler, öğretmenler ve zanaatkarlar ile bu şehrin entelektüel olarak da yeniden kalkınması lazım. Bu kişilerin gittikleri yerde kalma olasılıkları çok yüksek, ancak onları geri dönmeye teşvik edecek adımlarda geç kalınmamalı.”
Dolayısıyla, gerek TOKİ gerekse mimarlık şirketlerini görevlendirerek yüzlerce bina yapsak bile, bu şehirleri kalkındıracak ve onlara kimliklerini kazandıracak olan tam da bu sözü edilen entelektüel kesim... Ali Uğur, “Binalar bir kültür yaratmaz, o anlamı veren insanların yaptıklarıdır,” diyor.
“Düşlerimiz halen sıcakken, kendi sularımıza dönmemiz gerekiyor,” diye bir şarkıdan alıntı yapıyor şef Uğur ve ekliyor: “Eğer şehrimize geri dönüp yeni yaşamı birlikte örmez isek, artık döneceğimiz bir şehir de kalmayabilir. İşte Antakya tam da o zaman ölür.”