İktidar, yoğun gündemin arasına sıkıştırıp oldu bittiye
getirdiği çok önemli yasal değişiklikler yapıyor. İlki, ‘kentsel
dönüşüm yasası’ olarak da bilinen 6306 Sayılı Kanun’da yapılan
değişiklikler. İkincisi, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulan
yeni bir ‘başkanlık’ yapılanması. Her ikisinin gerekçesi de depreme
hazırlık. Gerçekten öyle mi peki?
6306 Sayılı Afet Riski Bulunan Bölgelerin Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikler epey bir tartışma yarattı.
Öylesine ucu açık ki, ‘tapu hakkı’ başta olmak üzere kent ve
barınma hakkına yönelik ciddi tehlikeler barındırıyor. Riskli
alan/yapı ilan etme kolaylaştırılıyor, müteahhitler lehine
düzenlemeler getiriliyor. Yasal yollardan itiraz etmenin ise
neredeyse önü kesiliyor. Daha çok şeyler var elbette. Merak
edenler, konunun uzmanı TMOBB Mimarlar Odası’nın 'Barınma ve mülkiyet hakkı rant
aracı haline getiriliyor.' başlıklı açıklamasına
bakabilirler.
İktidar, yasal değişikliği apar topar Meclis’e getirmeden önce
bir adım attı. 16 Ekim 2023 tarihli Resmi Gazete’de, ‘Bazı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ yayımlandı. Önce teknik detaylarını
verelim.
Kararname ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği
Bakanlığı’nın bünyesinde bulunan Altyapı ve Kentsel Dönüşüm
Hizmetleri Genel Müdürlüğü kaldırıldı. Yerine ‘Kentsel Dönüşüm
Başkanlığı’ kuruldu. Buna bağlı olarak da iki temel genel müdürlük
yer alacak. Marmara Kentsel Dönüşüm Genel Müdürlüğü ile Taşınmaz ve
Kaynak Geliştirme Genel Müdürlüğü. Ayrıca riskli yapılar, imar
planları, yapım ve proje, izleme ve değerlendirme gibi 7 tane de
daire kuruluyor.
Görevi ne olacak bu yeni başkanlığın?
6306 Sayılı Kanunun tanıdığı bütün yetkileri kullanacak. Riskli
yapıların dönüştürülmesine dair yasal mevzuatı hazırlayacak. 5393
Sayılı Belediye Kanunu’nun 73’üncü maddesi kapsamındaki
uygulanmaları ve 5366 Sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz
Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması
Hakkında Kanun kapsamındaki işleri yürütecek. Bir de Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın kararı ile şirket kurabilecek veya özel şirketlere ortak
olabilecek.
Gelelim bunların ne anlama geldiğine…
İktidar yeni bir yasal düzene ve başkanlığa ihtiyaç duymasını,
‘işleri hızlandırmak’ olarak açıklıyor. 2018 yılında geçilen
başkanlık rejimi için de böyle demişlerdi. Sonuç ortada. Hadi
yaklaşan İstanbul depremi bahanesini bir an olsun kabul edelim.
2012’de tam da bu yüzden çıkarılan 6306 Sayılı Kanun ile ne yapıldı
da, önlem almaya yetmedi? Erdoğan’ın ağzından defalarca duyduk.
“Vatandaş ikna edilemiyor”, “muhalefet davalarla bizi engelliyor”
falan filan…
Oysa 11 yılda İstanbul’un öncelikli riskli alanlarının sadece
yüzde 2’sini dönüştürdüler. Geri kalana ne oldu? Defalarca
örnekleri sıralandı. Lüks konutlar, AVM’ler, rezidanslar dikildi.
Deprem toplanma alanları yok edildi. Parklar, yeşil alanlar, askeri
bölgeler yandaş şirketlere ihale edildi ve imara açıldı. 130 büyük
projede imar oyunları ile 85 milyar dolarlık inşaat rantı
yaratıldı. Bu parayla bile riskli alanlar birkaç kez
dönüştürülebilirdi. Yani yandaşa imar rantı sağlarken, üzerinde
yapı olmayan yerleri riskli alan ilan edip, mesela Suudi
Arabistanlı şirketlere rezidanslar yaptırılırken, 6306 Sayılı Kanun
hiç de eksik kalmamış, muhalefetin açtığı davalar engel olamamıştı.
Kahramanmaraş-Hatay depremlerinde binlerce konutun fay hatlarını
dikkate almadan nasıl uyduruk yapıldığını, bir kez olsun
denetlenmediğini acı tecrübeyle gördük. Yargı, bakanlıklar,
yetkiler, Meclis çoğunluğu vs. bütünüyle elinizdeyken, 21 yıldır
deprem önlemi almak için elinizi tutan mı vardı?
Çeyrek asırlık pratiğine bakınca, ‘canını kurtarmak için tapunu
istiyorum’ diyen bir iktidara güvenmek saflık olur doğrusu. Çünkü
bütün bir kentsel dönüşüm faaliyetini özel bir başkanlığa
bağlamanın arkasındaki niyet deprem olamaz.
Bunu açıkça 11 kenti vuran depremin henüz ikinci günü alınan
kararlarla sergilediler zaten. ‘Hızlı yeniden inşa’ adı altında
insanlar henüz enkaz altındayken, uygun Hazine arazilerinin yerine
gidip orman arazilerini, tarım alanlarını kamulaştırdılar. Yasal
itirazların yolunu tıkadılar, uygulama planları hazırlanmadan
inşaat ihalelerini aceleyle yaptılar. Öyle ki kamulaştırma, bazı
‘özel’ şahıslara ait parsellerin etrafından dolanıp, küçük
üreticilerin zeytinliklerini buldu. Deprem bölgesinde uygulamaya
konulan imar rejiminin en çarpıcı örneği oldu Hatay.
İşte şimdi Hatay’da yıldırım hızıyla uygulamaya konulan bu ‘yeni
imar rejimi’, kalıcılaştırılıyor ve başta İstanbul olmak üzere
bütün ülkeye yayılıyor. Kentsel Dönüşüm Başkanlığı ile
belediyelerin yetkileri tamamen gasp ediliyor. Yerleşim yeri olsun
olmasın kentlerdeki arsalar üzerindeki tasarruf hakkı, tek bir
iradeye geçiyor.
“Yapamazler, edemezler” diyenler, geçmiş 11 yıla bir baksın ve
biraz vakit ayırıp internet arama motorlarına, ‘kentsel dönüşüm
başkanlığı + müteahhitler’ yazsın lütfen. Tıpkı 2018’de olduğu gibi
imardaki başkanlık düzenini de kimlerin coşkuyla karşıladığını
göreceklerdir.