Hataylı Suriyeliler: Suriye’de hayat yok ama ‘gidin’ derseniz gideriz
Hatay’da yaşayan Suriyeliler, ülkelerinde kendilerini bekleyen bir hayat olmadığını, buna rağmen “gidin" denilirse gideceklerini söylüyor. Suriyeliler hepsinin aynı kefeye konmasından da rahatsız.
Burcu Özkaya Günaydın
HATAY - Türkiye’de son günlerde en çok tartışılan konulardan biri mülteciler... 1 milyon 672 bin nüfusu olan Hatay’da resmi rakamlara göre 500 bin Suriyeli var. Geçtiğimiz haftalarda bir televizyon yayınına bağlanan Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, Suriyeli seçmen sayısının Türkiyeli seçmen sayısına göre 10 kat arttığını belirterek, “2019 yerel seçiminde Yayladağı ilçesinde seçimi Büyük Birlik Partisi (BBP) kazanacak iken Suriyelilerin oylarıyla seçimi AK Parti kazandı. Demografik yapı değişiyor” dedi.
Savaş, birkaç ay önce de kentteki altyapı sorununu gündeme getirerek, Suriyeli mültecileri hedef göstermişti.
Hatay’da yaşayan iki Suriyeli ile iktidarın politikalarını ve Lütfü Savaş’ın söylemlerini konuştuk.
AYLIK 1500 TL KAZANIYOR
Yorgan dikim işi yapan İdlibli Abdullah, 2012 yılında Türkiye’ye geldi. Beş çocuğu olan Abdullah’ın, üç kızı evli, bir oğlu da engelli. 600 TL dükkan kirası veren Abdullah’ın eline ortalama aylık 1500-2000 TL geçiyor. 300 TL engelli ödeneği alan Abdullah’tan bu ödeneğin yükselmesi için heyet raporu istenmiş fakat oğlunun engel oranı yüzde 25 çıktığı için alamamış. Engelli ödeneği için özür oranının en az yüzde 40 olması gerekiyor.
ÇOCUK PARASI 150 TL VERİLİYOR
Herhangi bir mülkü, parası olmayan Suriyeli ailelere Kızılay tarafından çocuk başına 150 TL ödenek veriliyor. Bu ödenek çocuklar 18 yaşına bastığında kesiliyor. Abdullah’ın çocukları da 18 yaş üstü olduğu için ödenek alamıyor. Kendisi dışında bir oğlu iş olursa fırında çalışıyor. Yine Abdullah'ın aktardığına göre, bazı aylar tam bazı aylar da 10 gün iş oluyor.
‘İNSANLAR ÇOK RAHAT KONUŞUYOR AMA SAVAŞ ŞAKA DEĞİL’
Abdullah, geçim sıkıntılarıyla ilgili olarak “Şu anda ölü gibi yaşıyoruz. Hayattayız ama aslında ölüyüz” diyor. Ramazan ayında Abdullah’ın eline 1500 TL para geçmiş. 600 TL ev kirası veren Abdullah’ı ev sahibi idare etmiş. Abdullah, “Komşularım yemek getirmese açtık” diyor.
Abdullah, insani bir durumdan dolayı buraya geldiklerini, Türkiye hükümetinden bir karar çıkarsa ellerinden bir şey gelmeyeceğini söylüyor. Abdullah gitmeleri istendiği takdirde gideceklerini anlatıyor: “Bize gideceksiniz derlerse ne yapabiliriz ki, gideriz. Ama Hatay Belediye Başkanı’nın da hükümetin de gitmemizi isteyenlerin de şunu düşünmelerini isterim: Orada bizi bekleyen bir hayat yok. Mafya, silah, örgütlerin, savaşın olduğu yerde onlar yaşayabilir mi? Bize 'niye savaşmadınız’ diyorlar. Hava saldırıları vardı, kızlarım vardı, nereye bırakırdım ailemi? Savaşın şakası olmaz. İnsanlar çok rahat konuşuyor burada. Ölümün olduğu yerde böyle rahat konuşamazsınız. Dükkânım, 3+1 evim, bir hayatım vardı. Şimdi hiçbiri yok. Evet, burada da yaşamıyoruz ama bomba yok en azından.”
‘TÜRKLER HEP AYNI MI? HİÇ KÖTÜ YOK MU?’
Dört senedir aynı yerde esnaf olan Abdullah’a iyi davrananlar da var nefret söyleminde bulunanlar da... Abdullah, “Siz Türkler hepiniz aynı mısınız? Sizde hırsız, mafya yok mu? Benim de bir namusum, onurum var. Ama ne yapayım, konuşamam. Cevap verme hakkım yok” diyor.
KAÇAKÇILARA 8 BİN DOLAR VEREREK HATAY’A GELDİ
Halepli Ebu Muhammed, erkek kuaförü. Hatay’a dört sene önce geldi. Şimdi dört yaşında olan kızı iki günlükken, eşi de sezaryen yaralarıyla göç yollarına düşmüşler. Halep-Hatay arası 100 kilometre. Araçla ortalama iki saatlik bir yol. Ebu Muhammed, Hatay’a gelebilmek için tüm birikimi olan 8 bin doları kaçakçılara vermiş. Hatay’da onlardan önce gelen akrabalarının yanında kalmışlar. İki buçuk sene inşaatlarda çalışan Ebu Muhammed, bir buçuk sene önce de şu an işlettiği berber dükkanını devren kiralık almış. Dükkânı açmak için ne iktidardan ne de Birleşmiş Milletler’den herhangi bir destek almış. Vergi ödediğini söyleyen Ebu Muhammed, dükkânı açmadan önce Kızılay’dan her çocuk için 150 TL ödeme alıyormuş ama vergi vermeye başladığı an yardım kesilmiş.
‘CAN VE MAL GÜVENLİĞİ OLSA DÖNERİZ’
Ebu Muhammed, can ve mal güvenliğinin sağlanması durumunda ülkesine dönmek istediğini söylese de şu an Suriye’nin güvenli olduğunu düşünmüyor. Esad’ın af çağrısını da “Doğru mu, yalan mı bilemem” diye yorumlayan Ebu Muhammed, “Biz oraya döndüğümüzde orada da elektrik, su faturası ödüyoruz, burada da ödeyeceğiz. Bu bizim üzerimize bir farz. Ben Suriye’ye döneceğim, çocuklarımı eşimi bir evde bırakacağım. Onların can ve mal güvenliği korunacak mı? Ben işe giderken aklım ailemde kalacak” diyor.
‘SURİYELİLERİN EKONOMİYE KATKISI VAR’
Ebu Muhammed, herhangi bir olaya karışmayanların korunması, buna karşılık çalışmayan, suç işleyenlerin gönderilmesi görüşünde. Yine de Türkiye bir karar çıkarırsa uyacaklarını söylüyor: “Türkiye insanını seviyoruz. Halı sahada top oynadıklarımın hepsi Türk, iyi anlaşıyoruz. Türkiye bize kucak açtı, minnettarız. Gönderirlerse mecbur gideriz.”
Ebu Muhammed'in en büyük rahatsızlığı “Suriyeliler çalışmıyor” söylemi... Muhammed, Suriyelilerin çoğunluğunun tekstil ve hizmet sektörü gibi alanlarda çalıştığını, ülkeye ekonomik zararları olmadığını, aksine katkıları olduğunu düşünüyor.
‘VATANIMIZIN ÇOCUKLARINA KURŞUN SIKAMAM’
Ebu Muhammed, Türkiye’de insanların “Bayrama gidiyorsanız savaş yoktur” dediğini ama bu meselenin yanlış anlaşıldığını söylüyor. Suriyeliler, İdlib, Resulayn gibi Türkiye sınır hattında yer alan kamplarda akrabası varsa bayram iznine gidebiliyor. Hama, Humus, Halep, Şam gibi şehirlere gidemiyorlar. Hem maliyeti çok yüksek hem de güvenlik riski taşıyor. Ebu Muhammed “Oraya gittiğinizde ya Suriye ordusuna cephe alacaksın ya da orduya katılacaksın. Ben kimi karşıma alacağım? Hepsi vatanımızın çocukları, beraber yaşadık. Ben onunla mı savaşacağım? Yapamam, kurşun sıkamam onlara. Cephede karşı karşıya kalmak bizi zorda bırakacak. Ben kimseyle savaşmak istemiyorum. Ben gidersem silah altına alınacağım. ‘Ya savaşacaksın ya öleceksin’ diyorlar.”