“Emek sineması önünde şarapçı bir amca vardı, ‘Tamamlıyoruz’ diyerek dolaşır bozukluk isterdi. Çok nazikti. İstanbul’un ruhunun bir parçası gibiydi.”
Beyoğlu - Yıkılmadım Ayaktayım Haritası / Mekanda Adalet Derneği
Bir arkadaşımın aşk acısını hafifletmek için şöyle bir çözümü vardı: Ayrıldığı sevgilisini hatırlatan mekanları, şehrin köşelerini gidip “geri alırdık”. Şehri severdi ve şehrin parçalarının, caddelerinin, sokaklarının, kafelerinin, manzaralarının giden sevgiliyi hatırlatmasını istemezdi. Biz de o caddeleri, sokakları tek tek tekrar ziyaret eder, oralarda yeni anılar oluştururduk ki şehri aşk acısından “geri alalım”.
Peki geri aldığımız mekanlar yok olursa ne yapacağız? İşte bunu pek düşünmemiştik. İstiklal Caddesi’nin simge mekanlarının, Tünel’deki o bitmeyen ruhun solup gidişini izlemiş bir neslin parçasıyım ben. Güzel günlerdi; geceleri sokaklar insan dolup taşardı. Robinson Crusoe 389’un yerden tavanına kadar yükselen kitaplarını sadece izlemek bile güzeldi. Renkli ve eğlenceli yürüyüşlerin caddesiydi İstiklal.
Pandemi ile beraber politik kayboluşların yerini ekonomik kayboluşlar aldı. Sonunda yazın dışarı çıktığımda Şimdi kafenin de artık aramızdan ayrılmış olduğunu gördüm. Bizim okulun adı konulmamış Sanat Sosyal Bilimler Fakültesi mezun lokali... Açıp Mekanda Adalet Derneği’nin border_less imzalı Sanat Kitapları Günleri’nden 1-2 sene önce aldığım Beyoğlu – Yıkılmadım Ayaktayım Haritası’ndan görebilirim Şimdi’yi. Harita basıldığından Mevcut-Değişime Uğradı – Taşındı - Kapandı gibi seçeneklerden ilkiydi; artık listede yer değiştiren birçoklarıyla beraber sonuncusu. Artık o mekan, bir o haritada, bir de hafızalarımızda...
BELLEK MEKANLARI
Bir de yüzyıllara dayanmış mekanların kimliğini değiştirmek “moda oldu” son dönemde. Ayasofya ve Kariye artık müze değiller. UNESCO Dünya Mirası yapıların içindeki mozaiklerin üstleri örtüverildi, varlıkları şimdilik silindi. Artık aktif birer ibadethane bu iki kadim yapı. İbadethane sayısında bir sıkıntı yoktu ama; öyle karar verildi, oldu.
Çağrı Saray, “Uygun Isıda Mekanlar” isimli kişisel sergisi ile kolektif belleğin tarihle aynı şey olmadığının; tarihin belirli yapıların inşa ettiği bir sonuç olurken, belleğin farklı bakış açılarının karşılıklı etki alanında şekillenen bir olgu olduğunun altını çiziyor. Belki biz tarih yazmıyoruz; ama belleklerimizin farklı algılarıyla başka başka hikayeler kurguluyoruz. Her bir bina, her bir sokak için...
“Bellek” kavramını odağına alan sergi, Anıtkabir, TBMM, Dolmabahçe Sarayı, İstanbul Üniversitesi, AKM, Haydarpaşa Garı, Sirkeci Garı, Kuleli, Ayasofya, Kariye, Kadıköy ve Beşiktaş İskeleleri gibi mekanların rezonatif çizimleri ile aidiyet bağıyla ilişki kurduğu kent sembollerini önümüze seriyor.
HAFIZA VE BELLEK
Saray’ın sergisinin kilit noktası; hafıza ile belleğin ayrıldığı nokta. Hafıza, bir bilgisayar gibi veri kaydeder; o kaydedilen verileri işleyen, anlamlandıran ise bellektir. Üzerine çok düşünmediğimiz ama kafamızı yorduğumuzda, neden bir mekanın, bir caddenin bir sokağın bize çok yüklü anlamlar ifade ettiğini kavratıyor bir sergi. İster yukarıda bahsettiğim gibi bir aşk acısı, ister sanat tarihçisine okul olmuş mozaik duvarlar, ister Yunan halkının çok büyük dini-politik anlamlar yüklediği kubbeler... Bir bina kaybolduğunda, belleğine kaydettiklerin yüzünden aşkını da okulunu da milli değerlerini de kaybedebilirsin...
Derya Yücel, sergi kataloğuna yazdığı yazıda, Andreas Huyssen’İN Alacakaranlık Anıları: Bellek Yitimi Kültüründe Zamanı Belirlemek kitabından bir alıntı yaparak uzun zamandır belleğe karşı yükselen ilginin, tarihsel, kültürel ve toplumsal bağlamda bellek yitimine karşı verilen bir tepki olduğuna dikkat çekiyor. Çağrı Saray, sergisi ile bu tepkinin sanatsal duruşunu yalın ve net bir tavırla ortaya koyuyor. Bildiğimiz, tanıdığımız binaları, kendine has katman katman, titreşimli çizimlerle karşıdan ve tam cepheden bize sunarak kentsel hafızamızı canlandırıyor. Saray’ın titreşimli çizimleri, belleğimizi de titreştiriyor. Ne ifade ediyor bu binalar bana? Hepsi bir araya geldiğinde nasıl bir hikaye çıkarıyorum bundan?
HATIRLAMAK POLİTİK
Tüm bu simgesel mekanlara aynı sergi alanında baktığınızda yapacağımız çıkarımları Twitter’da yazsak, başımız belaya girebilir. Saray da zaten çizimleriyle kentsel mekanı bellek aracılığıyla deneyimleme ve dönüştürmenin muhalif potansiyellerine işaret ediyor. O bamteline dokunuyor. Kişisel hikayelerden çok ortak hikayeleri, davaları hatırlıyorsunuz böylece. Bir mekanın, binanın bellek ile gelebileceği politik çizgileri görüyorsunuz. O çizgilerin arkasına koyulan anlamları, iktidar mekanizmalarını, muhalif söylemleri, politik sembolleri...
Sergi kataloğunda, “Hafıza, unutuşa boyun eğmektedir,” diyor Yücel. Bugün geldiğimiz noktada, belleğin kent mekânını hem tanımlamak hem savunmak açısından kavramsal bir güce ulaştığına dikkat çekiyor. Hafızalarımızı taze tutup birbirimize kayıtlarımızı açık ettiğimizde, o kayıtları koruyacak da cesareti bulabiliriz belki... O yüzden unutmayın, anıları, ifade ettiklerini not alın, haritalandırın, kaydedin ve Çağrı Saray’ın sergisinde çizgiler üzerinde ortak kayıtların izini sürün.