1.
Türkiye’nin en ıssız yeri neresidir?
Torba yasa geçmiyorsa, bütçe konuşulmuyorsa, ilk gün yemini edilmiyorsa Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul salonu…
Abartarak söylüyorum tabii, salon tamamen boş değil, Meclis TV’den izlediğiniz zaman gözünüze illa ki çarpan bir iki milletvekili oluyor. Oturumu yönetenler, kürsüde konuşanlar, alkışlayanlar, hatibe bağıranlar… Kameraları tatmin edecek yeterli aksiyon hep var gibi. Ama “gibi” işte, ötesine geçilmez. Pek demez ya, yönetmen “şöyle bir geniş plan görelim” dediğinde, boş koltukların tekdüzeliğini görmekten gözlerimiz kanar.
Oturuma katılanlar çoğunluk aralarında konuşuyor ya da telefonlarını karıştırıyor. Bir konuşma yapmayacaklarsa -ya da zaten yaptılarsa- orada değil gibiler.
İyi de nerede bu vekiller?
2.
Onların nerede olduğuna geçmeden evvel, Der Spiegel dergisinin geçen hafta yayımladığı bir habere göz atalım. Dergi, kafayı bir milletvekiline, Almanya’nın sol partilerinden Die Linke’ye mensup Sahra Wagenknecht’e takmış; Alman meclisi Bundestag’a yolunun çok az düştüğünü yazarak, ondan hesap soruyor. Haberde, vekili “Bundestag Hayaleti” diye isimlendiren dergi, onun 2021 ocak ayından itibaren mecliste yapılan 89 oturumdan 29’una katılmadığını yazmış. Habere göre vekil, sekiz oturumu da sonuna dek takip etmemiş. Yani Der Spiegel, Wagenknecht’in toplam 37 oturumu ya tamamen ya kısmen kaçırdığını söylüyor.
Vekil, hastalık mazereti sunmuş. Covid-19’dan dolayı 30 gün çalışamadığını söylüyor ama Der Spiegel oralı değil. “Ya kalan günler” diye hesap soruyor. Derginin haberinden Bundestag’ın çalışma disiplini ile ilgili bir fikir ediniyoruz; iktidar milletvekilleri başta Meclis’e katılım sağlama, oylamalara katılma oranı çok yüksek.
Zaten mesele de bu ya: Neden düşük olsun ki? Milletin evine girmek için milletin oyunu istemişler, kampanya yapmışlar, uğraşmışlar. Kazanmışlar. Şimdi Bundestag’a gitmeyip ne yapacaklar?
3.
Almanya’dan uzaklaşıp az önceki soruya gelelim…
Nerede bizim vekiller?
Salı günleri partilerin Meclis’te grup toplantısı var. Oradalar mesela. Liderler konuşuyor, parlamenterler dinliyor. Alkış kıyamet… Tezahürat. Neredeyse hınca hınç dolu grup salonları. Tatmin edici bir katılım. Sonra liderler kürsüden iniyor. Saatler, TBMM’nin kendi genel kurulunun vaktinin yaklaştığını gösteriyor. Vekillerin gerçek işinin başlayacağı saat geliyor. Millet adına söz alıp konuşacaklar. Söz alıp konuşanı dinleyecekler. Önce bir yemek arası tabii… Meclis Lokantası’nda. Sonra?
Sonrasını zaten tahmin ediyorsunuz da, dilerseniz yine de Meclis TV’yi açıp kendiniz bakın. İçtüzüğe göre, olağanüstü bir durum yoksa TBMM Genel Kurulu, salı günleri öğleden sonra 15’ten 21’e, çarşamba ve perşembeleri de 14’ten 21’e toplanıyor. Canlı yayın da var.
Olmadı, YouTube’u açın, “TBMM Genel Kurulu” diye arayın. Bütçe görüşmeleri gibi yoğunlukları eleyin, diğer konuşmalarda, dinleyici sıralarına bir göz atın.
Grup toplantılarındaki heyecan, katılım ve yoğunluk, Meclis’in esas faaliyetlerinden biri olan Genel Kurul’da yok. Demek ki vekillerimiz, liderlerine gösterdiği aidiyeti milletine de göstermeyi pek sorun etmiyor. Ya da o liderler, kendileri nutuk söylerken karşılarında gördükleri, muhtemelen devamlılık hesabını da tutturdukları vekillerin, öğleden sonra birdenbire berhava olmasını kafalarına takmıyorlar.
Bunlar grubu olan partilere mensup milletvekillerinin durumu… Küçük parti milletvekilleri var, bağımsızlar var. Gerçi onların içinde arı gibi çalışanlar da var; isimlerini yazdığım zaman bu yazının tüm milletvekillerine ve sisteme yönelik eleştirel tonu siyasileşecek, o yüzden yazmıyorum, kimler olduğunu herkes iyi biliyor zaten, gerek TBMM çatısı altında gerek sahada gerçekten çalışan vekiller zaten ışıldıyorlar.
Ama çalışan, iş gören, seçmeninin sesi olan az sayıda iyi örnek bir kenara, yemin ettiği günden sonra yüzünü unutturan milletvekilleri var.
TBMM’nin kendisi de mesele etmiyor bunu. Çünkü belli ki milletvekili dokunulmazlığı, icraatı da kapsıyor. Genel kurulda görünmüyorsa görünmesin, yasa yapımına, denetime katılmasın, önerge vermesin, dert değil. Bunlara yönelik bir yaptırım yok.
Bana her zaman ilginç gelir, Meclis’e bir defa girdikten sonra, vekilin, liderine hesap verdiği kadar seçmenine hesap vermesi gerekmiyor. Kaldı ki kendi seçmeninin yanında, onun için oy kullanmayan halka bile hesap vermesi gerekir. Neticede bir ili temsilen orada; sadece kendi seçildiği için değil, seçilemeyenlerin yerine de orada.
En azından Meclis’e düzenli gelip gitmesini beklersiniz, değil mi?
Der Spiegel’in devamsızlık yapan parlamenterden hesap soran haberinden, Almanya’da da vekillerin esas hesabı kendi vicdanlarına verdiğini okuyoruz. İster gelirler ister gelmezler! “Ama” diyor haber, “kamuya açık olmasa da, gelinmesi zorunlu oturumların 'devamlılık' kaydı var.” Devamsızlık oraya işleniyor.
Üstelik bir de ceza kesiliyor. Özürsüz Meclis’e gelmemek 200 euro, özür bildirirsen 100 euro. Der Spiegel’in hesabına göre, örneğin bu Mart ayında Bundestag’a özürsüz gelmeyen bir vekil 2200 euro hafifliyor.
Yine Der Spiegel bu defa Bild am Sonntag gazetesinden aktarmış. Gazete, Alman vekillerin birçoğunun, uzun hafta sonu yapmak için cumaları Bundestag’ı ektiğini ve cezaları da ödediğini yazıyor.
En azından bir ceza var ve ödüyorlar.
5.
Yine memlekete dönelim.
600 milletvekilimiz var. Her birinin parlamentoda ofisleri, asistanları var. Hastalık gibi zorunlu izinleri bir kenara bırakalım; kaçı Meclis’e düzenli olarak gidiyor?
2019 yılından bir istatistik… Türkiye Raporu websitesinin yayımladığı bir araştırmaya göre, milletvekillerinin oylamalara katılma oranı yüzde 47. Yani genel kurulda konuşmayı geçelim, yasama faaliyetinde de milletin iradesinin yarısı bile TBMM’de tecelli etmemiş.
Şu haber de geçen senenin temmuz ayından. T24’ün haberinde, o yıl 33 milletvekilinin TBMM’de “hiç” performans göstermediğini okuyoruz haberde. Hiç. (Bunların tamamına yakını 28’i AKP milletvekili. Bir MHP, bir CHP, bir YP, iki bağımsız var; bunların herhalde birkaç tanesi için elbette geçerli olan hastalık mazereti de var).
Bazı milletvekilleri de gelmiş ama kürsüye hiç çıkmamış.
Verilen soru önergelerinin ancak yedide biri cevaplanmış.
Tamamına yakın muhalefet milletvekillerine ait 789 kanun teklifi sunulmuş. Tekliflerden 35’i yasalaşmış.
Unutmadan… “AKP ve MHP oylarıyla reddedildi” artık rutin bir söz. Demek ki oylamalar sırasında reddetmeye yetecek kadar vekil bulunuyor. Bu da bir kazançtır. (Haklarını yemeyelim bu arada, parlamentolararası dostluk grupları hep arı gibi çalışıyor. Vekillerimiz temaslarda bulunmak için bir yerlere gitmeyi veya bir yerlerden gelenleri ağırlamayı seviyor. Bu performansı yasamada, denetimde de görsek ya…)
Bir de bu senenin başından bir haber. Evrensel Gazetesi’nin hazırladığı dökümde, TBMM’nin artık son demlerini süren 27’nci döneminin karnesine göz atabiliyoruz.
TBMM Başkanlık Divanı üyesi ve CHP Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin sunduğu verilerle hazırlanan haber bize, ardımızda kalan dört buçuk yılda muhalefet milletvekillerinin toplam 73 bin 685 soru sorduğunu söylüyor. AKP milletvekilleri ise sadece 15 soru sormuş. 15. Yazıyla on beş!
Tutdere de bu verileri TBMM Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı’ndan almış. Buna göre 75 bin 354 adet soru önergesinin 38 bin 351’i ilgili süre içinde cevaplanmazken, 25 bin 410 adetine cevap bile verilmemiş. 4779 kanun teklifinin 272’si kanunlaşmış ama muhalefetin verdiği 4368 kanun teklifi gündeme alınmamış.
Muhalefetin verdiği 6468 adet Meclis araştırma önergesinden sadece 125’i kabul edilmiş. Toplam araştırma önergesi sayısı zaten 6782. Toplam kabul de 184. Muhalefetinkiler çıktığında geriye kalan inanılmaz düşük bir oran.
Durum şu: Muhalefet mensubu milletvekilleri, meclis aritmetiğinden dolayı isteseler de çalışamıyor (ve bu sayede çalışmalarının kaliteli olup olmadığı da anlaşılamıyor). İktidar mensubu milletvekilleri de, araştırma ve soru önergelerinin azlığına bakılırsa zaten çalışmıyor.
Hiç gelmeyen, gelse bile hayalet gibi gezinen milletvekillerini de sayarsanız TBMM’nin performansını anlarsanız.
6.
TBMM’nin rolünü muazzam şekilde azaltan mevcut cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bu meseledeki payı kuşkusuz büyük. Ama bu sistem bile, esasen vekillerin TBMM’ye gelip gitmelerine, konuşma yapmalarına, soru önergesi vermelerine engel değil.
Sorulduğunda, seçim bölgelerinde çalıştıklarını söylüyor vekiller. Seçim bölgesinde çalışmanın büyük oranda kendi işleriyle uğraşmak olduğunu hepimiz biliyoruz. Avukatlık, müteahhitlik… Sporculuk bile var. Sahiden çalışıyorlarsa bile, asla ölçülemeyecek bir faaliyet.
Milletin vekilinin Meclis’te faal bir şekilde çalışmasını beklemek hakkımız değil mi?
Milletin vekilinin milletin evinden uzak durmaya hakkı var mı peki?
Gelmeyenler, çalışmayanlar, az uğrayanlar için söylüyorum: Sizi biz seçtik. Oyumuzu verdik, Sesimize ses olun dedik. Siz ne hakla Meclis’e gelmezsiniz?
TBMM’nin 28’nci dönemi için, milletvekillerinin adaylık başvuruları başladı. Bazı bürokratlar arasında, yerel eşrafta, orada burada hummalı bir faaliyet. Kim milletvekili olacak? Altmış gün büyük bir yürek çarpıntısı…
Ya sonra?
Önümüz seçim. Sonrasında Meclis’in gerçekten çalışması en büyük kıstasımız olmalı.
Meclis’teki faaliyetin hesabının sadece lidere değil halka da verildiği bir sistem kurulmalı.
Hiç uğramayanları zaten geçelim de, parti grubunda faal-genel kurulda hayalet vekiller artık tarihe karışsın. Hiçbir ülkenin çalışmayan parlamentere sahip olma lüksü yoktur. Türkiye hariç değil.