Hasan Deniz zaman ve mekan referansları olmayan fotoğraflar çekiyor. Öktem&Aykut Galeri'de 18 Şubat'a kadar görebileceğimiz Rahat Bahçe sergisinde de Avrupa'nın görkemli hayvanat bahçelerini karşımıza getiriyor. Ancak onun fotoğraflarındaki hayvanat bahçeleri sosyal medyada görmeyi seveceğimiz türde görkemli ya da sevimli değiller. Hasan Deniz bir mekan olarak hayvanat bahçelerinin iktidarla ilişkisini sorguluyor. Sanatçıyla sergi sürecini, mekan fotoğrafçılığını ve "Rahat Bahçe"lerle olan ilişkimizi konuştuk.
İlk solo sergin Milli Reasürans'ta açılan Alte Liebe (2014) olmuştu. O sergiden buraya nasıl gelindi? Bu serginin süreci nasıl oldu?
Alte Liebe aslında çekmeyi hoşlandığım zamansız mekan fotoğrafları serisiydi benim için. Bu mekan hikayesinden çıktı aslında bu yeni sergi de. Çünkü yalan mekan kurgusu üzerinden hayvanat bahçesi düşüncesine geldim. Buraları idealize edilmiş, kendinden başkası için kurulmuş yüzde yüz yalan mekanlar. Görünce benim mekan düşünceme çok uygun olduğumu düşündüm.
O mekanları da orayı gezenler gibi tüketmek istedim. Çünkü aslında hayvanlar için idealize edilmiş gibi görünse de insanların tüketimi için de idealize edilmiş mekanlar hayvanat bahçeleri. Ben de aynı ziyaretçiler gibi mesai saatlerinde bilet alarak girip fotoğrafladım.
Hayvanat bahçelerini ilk nasıl gördün? Buraların fotoğraflarını çekeyim diye nasıl düşündün? Nerede bu hayvanat bahçeleri?
Arkadaşlarımla Berlin'e gittiğimde hayvanat bahçesinin ilginç olduğunu söylediler, ben de gittim. Özel bir meraktan gitmedim ama görünce benim hep çektiğim mekanlarla çok bağlantılı olduğunu gördüm. Bunlar iddialı hayvanat bahçeleri tabi. Sözde şahane olan estetiği yakalamak istedim. Bazılarında hayvanlar da yok. Berlin, Paris, Lyon, Amsterdam, Lüxemburg hayvanat bahçelerinden fotoğraflar var burada.
Burada hayvana odaklanmış tek bir fotoğraf var, o da su aygırı fotoğrafı. Ancak o da gerçek bir hayvan değil. Mekanda olmayan hayvanın da maketini yapıp koymuşlar. Onu da estetik ve yaklaşım olarak koymak istedim. Aslında o da yaratılmış bir şey. Mekanın da yetmediği, olmayanın maketinin sunulduğu fetişin bir zirvesi. Yalan dünya hikayesinin, kurulan illüzyonun parçası gibi bu maket. Hayvanımız yok ama maketini yaptık, diyorlar.
Bir röportajında belgelemekten kaçındığını söylüyorsun. O zaman bu sergi üzerinden sorayım, National Geographic fotoğraflarından nasıl ayrılıyor sence bu sergi?
Orada önemli olan hayvanlar olurdu muhtemelen. Hayvanın özelliklerine öncelik verildiği bir seri olurdu. Estetik açıdan bakarsak da boş kafesi koymazdım. Hayvanların daha büyük, daha detaylı, daha şirin gözüktüğü fotoğraflar olurdu. İnsan koyardım, çünkü belgesel fotoğrafçılığında hayvanların insanlarla ilişkisi de önemlidir.
Belgelemekten kaçınıyorum derken, o mekana dair özel referanslardan kaçınıyorum demek istedim. İstanbul çekerken illa anıt bir yapıyı görmüyorum mesela. Yoksa çekilen her fotoğraf belgesel niteliği kazanır zaten.
Mekan üzerine çalışıyorsun. Bir yandan da mekan fotoğrafçılığı -belki de inşaat furyasının gelişmesiyle- çok popüler oldu. Yapı fotoğrafı görmeye çok alıştık. Bir yandan da muhalif hareketlerle beraber yükselen şehircilik fotoğrafları var. Senin mekanların burada nerede duruyor? Mekanla nasıl bir ilişkin var?
Bina fotoğraflarının bazıları da 3d tabii ya da başka müdahaleler var. Çünkü yapı fotoğraflarında bir hayali satmaya çalışıyorsun. Post prodüksiyonla yapılmış bir görsel olarak görüyorum bunları.
Öbür taraftan da dönüşüm o kadar hızlı oluyor ki yaşadığımız çevreye dair bir şeyler anlatmak istiyoruz. Şehirle derdi olan insanlar olarak görsel medyalar üzerinden daha fazla yapar olduk. Bu tarz fotoğraflarda bahsettiğimiz belgesel yaklaşımı var. Adım adım şehirde yaşanan değişimi çekmek, onu belgelemek üzerine. Benimkiler şehir ve değişimden ziyade iktidar ve sahip olma hikayesiyle bağlantılı. Bir yandan şehrin yapısal olarak değişmesi düşüncesi var bu fotoğraflarda. Ama benimkilerde iktidar hikayesi, başkasının hayatına hükmetmeyi mekan üzerinden görüyorum. "Urban photography" düşüncesinden daha uzakta benim çektiklerim.
Peki hayvanat bahçesi bu düşüncede nerede duruyor?
Hayvanat bahçesi de bu duyguların ilk olarak başladığı, naif olarak görünen yer. Bizim de ideallerimiz ve zayıflıklarımız var. Şık binalarda oturmak için çalışıyoruz. Halbuki hayvanat bahçeleri onların isteği haricinde insanların merakı için kurulmuş, özünde de diğeri üzerine sağlanmış iktidar mekanları. Bu hayvanat bahçeleri de kendileriyle yarış halinde, bizde şu hayvan var, şu kadar büyüklüğümüz diye yarış var.
Hayvanat bahçesi politikalarına karşı eleştiriler yükselmeye başladı son zamanlarda. Harambe'nin öldürülmesiyle birlikte eleştirel söylemler yükselemeye başladı. Sen ne düşünüyorsun?
Ben hayvanat bahçelerinin gerekliliğine inanmıyorum. Hele belgesel bu kadar gelişmişken gidip canlısını görmek gerekmiyor. Çok güzel geniş parklar var, canlı doğal parklarda yer vermek belki çok kötü bir fikir değil. Ama Antalya'da penguen görmemiz gerekmiyor.
Fotoğrafların çok kusursuz görünüyor? Ne kadar müdahale var fotoğraflarda? Bu kusursuzluk senin de istediğin bir şey miydi? Neden bu kadar büyük boyutlular mesela?
Fotoğrafların büyük olmasının sebebi çok ilginç detayları yakalamak istememden. Fotoğrafları çektikten sonra rengini toparlamak gibi küçük şeyler yapıyorum. Bazı fotoğraflarda photoshop olduğu düşünüldü ama öyle bir şey yapmadım. Önce şunu bakıyorum çekerken, mekanın görmek istediğim doğru açısı neresi, doğru yaşam alanına gidip bekliyorum. Kendimce bir ölçeğim var ve orada durup bekliyorum. Denk de gelebilir, iki saat de bekleyebilirsiniz.
Hiç hayvan olmayan fotoğraflarda daha basit bir şey. Ama hayvan istiyorsanız durmak gerek. Tamamen photosop da yapılabilir, ona karşı değilim. Ama benim fotoğraflarımda yok. Bu seri öyle bir seri değildi.
Rahat Bahçe ismi nereden geliyor?
Rahat Bahçe Yunanistan'da arkadaşlarımdan duyduğum bir tabir. Onların Türkiye'den göçmüş büyükleri mezarlığa Rahat Bahçe diyorlarmış kendi aralarında. Düşününce, hem bu kurulmuş mekanları onlara rahat bir bahçe sunuyor, hem de özel bir şey olmadıkça bu hayvanat bahçeleri hayvanların da ölecekleri yer olacak aynı zamanda. Kendi doğal yaşam alanlarına dönmeyecekler, orası onların mezarı olacak.
Her fotoğrafçıya röportajımda aynı soruyu soruyorum son olarak. Instagram hesabın var mı? Herkesin fotoğrafçı olması konusunda ne düşünüyorsun? Bu fotoğraf tüketim çağında fotoğrafçılığın nasıl bir anlamı var sence?
Instagram'ı bir günlük gibi kullanıyorum. Çoğu cep telefonuyla çektiğim fotoğraflar onlar. Fazla tüketildiği için zaman zaman boğan ama hepimizin hayatında kapladığı alan açısından ilginç. Bu noktada sanat fotoğrafı çok farklı bir yerde duruyor. Benim bu sergiye koyduğum bir fotoğrafı başkası da çekip koyabilir. Ama sergide ya da kitap yapmakta önemli olan önemli bir seçkiyi alıp bir hikaye oluşturmak.
Bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsun?
İstanbul Modern'in Liman sergisinde Haliç Tershanesi'nde çektiğim fotoğraflardan bir seri olacak. Ayrıca Haydarpaşa Limanı'nda çektiğim fotoğraflar da yer alacak.