Büyük sinemacıların bir türlü çekemeyip takıntı haline
getirdikleri projeleri de yedinci sanatın önemli folklor unsurları
asında yer alıyor. Scorsese’nin kırk yıllık rüyası, Terry
Gilliam’ın otuz yıllık çabası, Orson Welles’in bitmeyen başyapıtı,
James Cameron’un teknolojisinin gelişmesini beklediği büyük
distopyası…
Liste uzayıp gidebilir. Ama bu büyük isimlerin bu büyük
takıntıları genellikle takınıldığı dönemde kalır ve çekildiği
zamanı yakalamak konusunda sıkıntı yaşar. Socarsese’nin “Silence”ı,
Gilliam’ın “Don Kişot'u Öldüren Adam”ı benim açımdan böyle
filmlerdi. Orson Welles’in neredeyse yıllarca uğraşıp bitiremediği
“The Other Side of the Wind”i de öyle. Ama buradaki sorun filmde
değil, yönetmende daha çok. Bir şeyi bu kadar saplantı haline
getirmenin ya filmi ya da süreci başarısız kılması gibi tuhaf bir
lanet var belki de. Yoksa “The Other Side of the Wind” geçen yıl
tamamlanıp Netflix’te gösterildi. Ve evet Welles filmi kendisi
biterebilseymiş çok daha iyi olacakmış.
İşte büyük bütçeli, bol seyircili filmlerin uzmanı James
Cameron’ın da 25 yıldır çekmeyi beklediği “Alita: Savaş Meleği”
bugünden itibaren sinemalarımızda. Beklentiye değdi mi, bunu
Cemeron’a sormak lazım ama seyirci açısından zor ve dar zamanda
marketten satın aldığımız hazır yiyeceklerden birisi sadece. Tabii
bu durum lezzetli olmadığı anlamına gelmiyor her zaman.
Cameron’un 90’lı yılların ilk yarısında keşfedip büyülendiği
Yukita Kushiro’nun “Gunnm” adlı Manga serisini sinemaya aktarmak
için teknolojinin gelişmesini beklediği rivayet ediliyor. Doğrudur.
Filmlerinde teknolojik unsurları başarıyla kullanmasıyla meşhur bir
yönetmenin ufkunun, dijital dünyadaki gelişmenin birkaç adım
ötesinde olması anlaşılabilir. Kaldı ki kendisinin “Avatar”ın devam
filmleri için benzer bir beklenti nedeniyle ağırdan hareket
edildiği de yazılıp çizildi. Tabii Cameron kendisini “Avatar”ın
devam filmlerine o kadar kaptırmış durumda ki, yıllardır üzerinden
çalıştığı senaryoyu maharet olarak ondan alt kalır yanı olmayan ama
bugüne kadar Hollywood ölçeğinde daha ‘mütevazı’ bütçelerle film
çeken Robert Rodriguez’e emanet etmek zorunda kalmış. İşin
arkasında ve senaryoda Cameron imzası olması film için 200 milyon
dolar gibi Rodriguez’in daha önce görmediği bir bütçe ortaya
çıkarmış görünüyor. 2600’lü yıllarda geçen hikaye tahmin edileceği
üzere distopik bir dünyaya götürüyor seyirciyi. Dünya üç yüzyıl
kadar önce savaş nedeniyle zor bir durumda kalmıştır. Savaş
öncesinde gökyüzünde inşa edilen onlarca şehir yok olurken bir tek,
Zalem bir tür vaat edilmiş cennet olarak yerinde asılı kalmayı
başarmıştır. Zalem’in altında yer alan yoksulluk ve şiddetle bezeli
Iron City’nin sakinleri için oraya ulaşmak gerçekten de cennet
hayaliyle eş değerdir. Androidler konusunda uzman Doktor Ido,
Zalem’in boşalttığı çöpler arasında gezinirken beyni hâlâ çalışır
durumda olan bir android bulur. Onu tamir edip mekanik bir bedene
yerleştiren Ido, yarattığı bu genç kadına Alita adını veriyor.
Kaybettiği kızının yerini doldurmasını umduğu Alita’nın geçmiş
hatıraları değil ama maharetleri birden ortaya çıkmaya başlayınca
işler değişiyor. Çünkü kendisi göründüğünden çok daha yaşlı ve
artık kaybolmuş kadim Panzerkunst adlı bir dövüş sanatında usta. Bu
Iron City’deki ‘kötüleri’ de harekete geçiriyor haliyle. Bir de
işin içinde ergen aşkı girince denklem tamamlanıyor.
“Alita: Sava Meleği”nin bu hikaye yapısı, Yukita Kushiro
tarafından 90’ların başında inşa edildiğinde çarpıcıydı kuşkusuz.
Ancak aradan geçen otuz yılda, gökyüzüne asılmış kentler (Elysium),
yoksul çevreden merkeze doğru yürüyüşün simgesi haline gelen genç
kadınlar (Açlık Oyunları), insan ve makinenin iç içi geçtiği (Ex
Machina) kahramanlarla dolu bir sinema evreni var artık.
Dolayısıyla bu tür buluşların hiçbiri yenilik vaat etmiyor
seyirciye. Elde kalan ise hikayenizi yenilemek. “Alita: Savaş
Meleği” ana anlatısının altında tuhaf bir biçimde hikayesinin kimi
unsurlarını merak ettirmeyi başarıyor. Robert Rodriguez’in aksiyon
sahnelerinde, Cameron’un prodüksiyon kalitesindeki dokunuşlarını
hissettirdiği yapım, Alita’nın geçmişine dair gizemi ve Zalem’in
gerçekte nasıl bir yer olduğuna dair sırrı sonuna kadar saklayıp
seyircinin ilgisini diri tutmayı başarıyor. Bu her ne kadar
seyircide bir yarım kalmışlık duygusu verse de hikayenin devamına
dair de merak uyandırıyor.
Rosa Salazar’ın hareket yakalama tekniği ile canlandırdığı
Alita, animasyon olarak filmde hayat bulurken, diğer karakterler
insan formunda yer alıyor. Salazar’ın gelişen teknoloji ile
birlikte bu işin hakkını verdiğini belirtelim. Andy Serkis gibi bu
işin duayenini bir yana koyarsak, şimdiye kadarki en iyi
performanslardan birisi olabilir.
Nihayetinde “Alita: Savaş Meleği”, işin içinde gişe canavarı
James Cameron’un olduğu bir yapım ve kendisinden beklenen de bu.
Haliyle benzerlerinin taşıdığı bütün ‘standart’ ürün özelliklerini
bünyesinde barındırıyor. Bu haliyle de yazının başında belirttiğim
gibi zor zamanda ya da canınız yemek yapmak istemediğinde marketten
satın alabileceğiniz hazır yemekler gibi. Eşsiz bir damak tadı
vermeyecek hiç kuşkusuz ama beklentiyi karşılayacaktır.
ALITA: SAVAŞ MELEĞİ
ORİJİNAL ADI: Alita: Battle Angel
YÖNETMEN: Robert Rodriguez
OYUNCULAR: Rosa Salazar, Christoph Waltz,
Jennifer Connelly, Mahershala Ali, Ed Skrein, Kean Johnson
YAPIM: 2019 ABD, Arjantin, Kanada
SÜRE: 122 dk.
