HDP: Gökçek'in direngenliği gözlerimizi yaşartıyor
HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu: Tayyip Bey’in yolsuzluklara karşı bu kadar duyarlı olduğunu bilmiyorduk, şaşırdık. Gökçek’in de direngen tavrı da gözlerimizi yaşarttı.
DUVAR - HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, Meclis'te yaptığı basın toplantısında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in istifaya zorlanması konusunda değerlendirmelerde bulundu. Belediye başkanları yolsuzluk yaptıysa bunun yargı tarafından araştırılması gerektiğini söyleyen Kerestecioğlu, "Herkes için adalet derken bunu kastediyorduk" diye konuştu.
Kerestecioğlu'nun gündeme ilişkin açıklamaları şöyle:
TEK AKP'Lİ KADIN VEKİL SAVUNAMADI: Kadınların itirazlarına rağmen Meclis’teki erkekler korosu müftülere nikah kıyma yetkisi veren yasayı Meclis’ten geçirtti. Müftülük yasasını Meclis'te tek bir AKP'li kadın milletvekili savunamadı. Neredeyse tek bir AKP’li kadın vekilin bu yasayla ilgili konuşmadığını gördük. Tek bir AKP’li kadın milletvekili bu yasayı savunmadı. Neden karşı çıkıyorduk? Bu yasayla muhafazakar tek bir hayat dayatması inşa edilmeye çalışılıyor. Kadın erkek eşitliğine inanmadığını söyleyen, kadınlara sürekli boşanmamaları gerektiğini telkin eden bir kuruma, Diyanet İşleri’ne çok ciddi bir yetki verilmiş oldu. Kadınlar medeni kanuna ilişkin olan hakları Osmanlı’dan bu yana mücadele ederek kazandı. Bu tarihi bilen kadınlar da bu yasayı kabul etmediler. Tek bir dinin dayatması da var. Biz HDP olarak bütün inançlara saygılı bir partiyiz. Meclis’te özellikle partimiz ve vekillerimizle gurur duyduğumuzu söylemek istiyorum. Müftülük yasası ile ilgili, o kadar farklı görüşlerden olmamıza rağmen, herkes itirazlarını kadınların, insanlığın, eşitliğin lehine o kadar güzel dile getirdi ki.
ÇOCUK İSTİSMARI TEHLİKESİNE DİKKAT ÇEKTİK: Türkiye çocuk istismarının çok yaygın olduğu bir ülke. Biz bu anlamda da yasanın tehlikesine dikkat çektik. Bize tekrar tekrar şu söylendi; müftüler resmi nikah kıyacak, çocuk yaşta evlilik yapılmayacak. Müftülere verilenin resmi nikah yetkisi olduğunu biliyoruz. Zaten Hacettepe Üniversitesi’nin ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yaptırdığı araştırmalara göre çocuk yaşta evliliklerin yüzde 95’i resmi imamlar tarafından yapılıyor. Bunu zaten yapanlar var ama bunun resmi alanda yaygınlaşmayacağının ve bunların örtbas edilmeyeceğininse hiçbir garantisi yok. Siz medeni hukukla ilgili bir alanı neden bir din görevlisine verdiniz? Bunu vermek istiyorsanız başka görevlilere verin, muhtarlar var belediye memurları yeterince var. Sanki insanlar sıraya girmiş de evlenemiyormuş gibi bir ortam yaratılmaya çalışılıyor. Kanunda önemli noktalardan biri şuydu, doğumdan sonra sözlü beyanla bildirilebiliyor. Bu doğru. Yeni yasada da bu devam ediyor. Dünyada bu kadar savaş ve göç varken sadece yazılı bildirimle doğum bildirimi olamayabilir. Ama bu riskli bir madde idi. Çünkü çoklu evlilikler var bu ülkede ve bir kadın doğurmadığı bir çocukla ilgili de sözlü bildirim yapabilir. Yeni bir düzenleme yapıyorsanız bunu daha iyi yapın dedik. Deniliyordu ki “mülki amir talimatı ile araştırma yapılabilir”. Ama burada bir keyfilik var. Mülki amir talimat vermezse, ya da talimat verdiği halde aile hekimi araştırma yapmazsa hiçbir zorunluluğu, cezai yaptırımı yoktu.
ISRARLARIMIZLA DÜZELTMELER OLDU: Bunun sakıncalarının nasıl giderilebileceğini İçişleri Bakanı Soylu’ya sorduk. Israrlarımız sonucunda o kanun maddesi değiştirildi. Mülki amirin talimatı ile her sözlü doğum bildiriminde aile hekiminin araştırma yapması zorunlu kılındı. Bu en azından çocuk yaşta evlilikleri, başkalarının üzerine kaydedilecek çocukları engellemek için bir adımdır. Bunun yönetmelikte çok dikkatli düzenlenmesi lazım ve kadınların da nasıl uygulandığını her zaman takip etmesi lazım. Genel ahlak kriteri de kadınların mücadelesi sonucunda kaldırıldı. Biz yıllarca Türk Ceza Kanunu’nda genel ahlak başlığına karşı çıktığımızı, aslında kadınlara dayatılan ama erkeklerin ahlakı olan ahlakı reddettiğimizi söylüyorduk. Bunun çıkması da olumlu oldu. Soyadı ile ilgili bir değişiklik yapılabilirdi, ama erkek egemen Meclis’te ancak bu kadarı olabildi. Kadınların kendi soyadını, bir izne bağlı olmaksızın yazılı bir bildirimle yapabilmeleri mümkündü. Bu yönde uluslararası yasalar, AYM kararı ve AİHM içtihadı vardı. Şu an biz yine kendi soyadımızı kullanmak için tek tek dava açmak zorundayız.
HÜKÜMET SUÇLARINI SİLMEYE ÇALIŞIYOR: Bir başka nokta ise, hükümet bu dönem tarih yazılmadan silmeye çalıştığından, insan haklarına yönelik suçları tarihten kaçırmak için yeni bir yöntem geliştirmiş. Önergelerimizi Meclis tutanaklarından silmenin hukuksuz bir yolunu bulmuşlar. Tüm denetim mekanizmalarından geçerek Genel Kurul’da görüşülmüş olan önergeleri, 1 buçuk yıl sonra iç tüzüğe aykırı olduğunu iddia ederek iade etmeye başladılar. Meclis’te görüşülmüş, konuşulmuş, oylanmış! Zaten Meclis’te önergelerin kabul edilmesi diye bir şey yok. Dün sentetik uyuşturucuya ilişkin önerge bile partilerin onayına rağmen AKP oylarıyla reddedildi. Reddedilmiş önergeleri nasıl 1 buçuk yıl sonra iade edebilirsiniz? Bunların gerekçesi ne onu da söyleyeyim. Diyelim ki önergede vekilimiz cezaevindeki hak ihlallerini sormuş ya da “asimilasyon” demiş. Bunlar siyasi kavramlar. Öyle bir noktaya geldi ki siyasi iktidar, muhalefetin dilini bağlamak istiyor. Ya da sanrım İsmail Kahraman bizim önergelerimizi tekrar tekrar reddetmenin keyfini yaşamak istiyor. Barış akademisi ile ilgili verdiğimiz önergede örneğin, “Ayşe Öğretmen çocuğunu cezaevinde doğurmaya mahkum edildi” demişiz, o da reddedildi. Meclis’in siyasi bir TDK’sı var, bizim istediğimiz dilden konuşacaksınız diyen bir TDK’sı var, gerçekten inanılır gibi değil.
AKP İÇİNDEKİ HUKUKÇULARIN HİÇ Mİ SESİ YOK? Bugün KHK’larla ihraç edilmiş olan ve bunun ardından göreve iade talebi için eylem yapan ve açlık grevine başlayan Nuriye ve Semih’in davaları görülüyor. Dün İçişleri Bakanı yine ne yazık ki bir bakan sıfatı ile hiçbir adli sicili olmayan eğitimcilerle ilgili iftiralarda bulundu. Ülkeyi bu şekilde bölüyorlar. “Sadece işimizi istiyoruz” diyen insanlar, yargılaması süren insanları terörist ilan ediliyor. AKP içerisindeki hukukçu milletvekillerinin bu kadar adaletsizlik karşısında hiç mi çıkaracak sesi yok. Birbirimizden çok farklı düşünsek bile aldığımız adap budur. Nuriye ve Semih’in bu hukuksuz durumu sona ermelidir.
DİRENGEN TAVRI GÖZLERİMİZİ YAŞARTTI: Gökçek’in istifa meselesi en çok tartışılan konulardan biri. Tayyip Bey’in yolsuzluklara karşı bu kadar duyarlı olduğunu bilmiyorduk, şaşırdık. Gökçek’in de direngen tavrı da gözlerimizi yaşarttı. Gökçek’in elinde kendisini güçlendiren dosyalar olduğu iddiaları var ama Gökçek’in elinde olan dosyaları soruşturacak bir savcı bulunamaz deniliyor. Adalet derken, herkes için adalet derken, bunu kastediyoruz. Biz adaleti sadece kendimiz için istemedik. Biz güzelim Gültan Kışanak’ın Diyarbakır’ına, Bekir Kaya’nın Van’ına kayyum atanırken boşuna seçimle gelen seçimle gider demedik. Bugün nasıl bizim Müslümanımız da Süryanimiz de Hıristiyanımız da bir kanunu eşitlik açısından savunabiliyorsa bunu da biz herkes için savunduk. Sayın Erdoğan her işini bitirdi, yargı makamı oldu. “Ben karar vereceğim” diyor. “Sizin için bedeli ağır olur” ne demek? Burada gördüğümüz nokta şu: Çok sayıda sıradan insan bu adaletsizlikten ceza çekiyor. Sadece Bank Asya’ya para yatırdığı için cezaevinde yatan var. Bir yapılanma vardı ve biz bunu yıllar öncesinde söyledik, bunlar kale alınmadı ama biliyoruz yürünen bir paralel yol vardı. Şimdi daha tepedekilerin, asıl sorumlu olanların yargılaması engellenmeye çalışılıyor. Hiçbir şekilde bu işin siyasi ayağı ortaya konulmadı, insanlar Bank Asya’nın açılışını yapmayıp sadece para yatırdıkları için yargılanıyor. Bu kirli ilişkilerin mutlaka hesabı sorulacak. Belediye başkanları yolsuzluk yaptı ise araştırılması lazım, yargı varsa yargının ele alması lazım. Hakkında hiçbir delil yokken onlarca belediye başkanımız görevden alındı, cezaevine atıldı, yerlerine kayyum atandı ama Gökçek’i haftalardır istifa ettiremediler.