HDP PM Sonuç Bildirgesi: Öcalan'ın kendisi konuşmalı

29 Ocak'ta yapılan HDP Parti Meclisi (PM) toplantısının sonuç bildirgesi açıklandı: "Kürt sorununun çözümü için Öcalan’ın kendi fikirlerini kamuoyuyla paylaşmasının önü açılmalı."

Abone ol

DUVAR - HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlığında 29 Ocak’ta gerçekleştirilen Parti Meclisi (PM) toplantısı sonuç bildirgesi açıklandı. Sonuç bildirgesinde, kapatma ve kumpaslarla demokratik siyasetin ve muhalif düşüncenin yasaklanmasının hedeflendiği belirtilerek, “Umudumuz ve sesimizle, kapatma ve kumpas davalarına karşı Türkiye halkları ile beraber savunma hattını öreceğiz. Demokratik siyaseti ve halk iradesini hep birlikte savunacağız. Krize, kapatmaya, kumpasa karşı hep birlikte mücadele ederek AKP-MHP ittifakından kurtulacağız” ifadelerine yer verildi. 

HDP PM toplantısının sonuç bildirgesi şöyle:

EŞİT DÜZEN İNŞASI: Kuşku yok ki, 2022 yılında da AKP-MHP ittifakı kaybettiği siyasi hikâyesini baskı araçları ile ikame etmeye devam edecek. İstibdat politikasını tüm muhalif kesimlere doğru genişletme hususunda tek bir kuşku duymayacaktır. Bizler ise Türkiye’nin ezilenleri, yoksulları, kadınları, işçileri olarak dayanışma içerisinde direnmeye ve özgür, adil, yurttaşların yoksullukla baş başa bırakılmadığı bir düzeni hep birlikte inşa edecek ve eşit yurttaşlar olarak yaşayacağız.
 
GÖRÜLMEMİŞ REJİM KRİZİ: AKP-MHP ittifakı demokrasi, adalet ve barış karşıtlığı üzerinden kurduğu siyasi denklemlerini sürdüremeyecek hale gelmiştir. Bir yandan toplumdan rıza üretememekte, diğer yandan ekonomik yaşamın devamını sağlayamamaktadır. Türkiye tarihinde daha önce görülmediği kadar yoksullaşma yaşanmaktadır. Saray ahalisi ve yandaşları hariç bu ülkedeki her bir yurttaş yoksulluk ve açlık riski ile karşı karşıyadır. İşsizlik ve enflasyon çift hanelerde kronik hale gelmiştir. Faiz-döviz kıskacına sıkıştırılan Türkiye halkları her gün biraz daha borçlandırılmakta, mülksüzleştirilmekte ve yoksullaştırılmaktadır. Ekonomik kriz sokağa faturalardaki korkunç artışlar, icralar, iflaslar, borç krizleri ve intiharlar şeklinde yansımaktadır. İktidar bloku, ekonomik ve toplumsal krizlere çözüm bulmak yerine imtiyaz ve suç ekonomisi yaratmaktadır. Devlet ve bürokrasi bizatihi çete ve mafya düzeni haline getirilmekte, her türlü hukuksuzluk desteklenmekte ve teşvik edilmektedir. Siyasal, toplumsal ve ekonomik krizlere eklenen, çete ve mafya düzeni Türkiye tarihinde görülmemiş bir rejim krizini ortaya çıkarmıştır.
 
KURULAN ‘KARTEL İTTİFAKI’DIR: Bir yanda ısmarlama ihale çeteleri ve bürokratik saray oligarşisi diğer yanda siyasetin ve devletin idaresindeki karanlık odaklar ile kurulan ittifak tam bir ‘Kartel İttifakı’dır. Ekonomi, siyaset ve hukuk eksenlerinde kurulan bu Kartel İttifakı ile Türkiye’deki mali kaynaklar ve yargı-idare-bürokrasi kartelin ortakları tarafından parsellenmektedir. Türkiye halklarına ise fahiş zamlar, yeni vergiler ve yurttaşlık haklarından feragat etme dayatılmaktadır. Dış politikada art arda iflaslar yaşayan ‘Kartel İttifakı’, küresel siyaset dengelerinden hızla dışlanmaktadır. Bu ittifak, sulh yerine silah ihraç etmeyi tercih etmektedir. Bu tercih sebebiyle, Ukrayna’da, Ortadoğu’da ve küresel denklemlerin yeniden kurulduğu her bir coğrafyada ve konuda küresel siyasetten uzaklaştırılmakta, kırılgan fay hatlarının tam ortasına yerleşmektedir. İç ve dış politikada değer üretmekten uzak, siyasi pragmatizm ve çıkarı esas alan; halkları ve barışı tercih etmek yerine çatışmayı ve ihtilafı tercih eden bir iktidar bloku gerçekliği ile karşı karşıyayız. Bu sebeple, içerideki çoklu krizler ile küresel siyasetteki fay hatları AKP-MHP ittifakının rejim krizini derinleştirmektedir.
 
TECRİT POLİTİKASI: İktidar bloku, krizler silsilesi içerisinde koltuklarını korumak için halktan uzaklaşıp, devletli reflekslere daha fazla sarılmaktadır. Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve özgürlükle ilgili yapısal sorunlarına karşı devletli dile, karanlık senaryolara, komplo teorilerine, geçmişte kalmış siyasi aktörlere sarılmaktan geri durmamaktadır. Kürt sorununda ağırlaştırılmış tecrit ile barışın sözü kesilmek, savaş ve çatışma politikaları ile bir arada yaşama umudu söndürülmek istenmektedir. İnkârı, siyasetsizliği ve baskıyı esas alan 90 yıllık cumhuriyet politikaları, farklı isimler altında sürdürülmektedir. Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarına tüm muhalif kesimlerin baskı altına alınması eşlik etmektedir. Bu yaklaşım, Türkiye halkları ve demokrat-devrimci güçler tarafından iyi bilinen çözümsüzlük politikalarından başka bir şey değildir.
 
ZIRHLI ARAÇLARLA KATLİAM: Çözümsüzlük politikaları, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da bu ülkenin halklarına tek bir fayda sağlamayacaktır. Bu tarihsel hakikate rağmen AKP-MHP ittifakı siyasal sorunları derinleştiren ölüm politikalarında ısrar etmektedir. Hemen her ay bir genç zırhlı araçlarla katledilmektedir. Bu katliamlar asla teknik, tesadüfi, kazara meydana gelmemekte, her biri politik bağlamlara sahip katliamlardır. Nitekim zırhlı araçlarla yapılan katliamların cezasızlık politikaları ile karşılanması söz konusu katliamların politik olduğunu açıkça göstermektedir.
 
HASTA TUTSAKLAR: AKP-MHP ittifakının ölüm ve cezasızlık politikalarının benzeri, hasta tutsaklar ve cezaevlerine yönelik yaklaşımda açıkça görülmektedir. Türkiye ve dünya kamuoyunun tüm çabalarına ve çağrılarına rağmen hasta tutsaklara zindanda ölümü dayatan AKP-MHP ittifakı, ölüm politikalarında gelebileceği sınırı göstermektedir. Zindanlara ölüm dağıtan iktidar, politik tercihini yaşatma değil, öldürme üzerinden belirlemiştir. Herkes bilmelidir ki, cezaevlerindeki hukuksuzluklar ve hasta tutsaklara yönelik ölüm politikalarının dayatılması, insanlığa karşı işlenen suçtur ve tüm iktidar mensupları ve bürokrasisi bu suçun ortağıdır. Kuşkusuz ki bize düşen tarih ve bağımsız yargı önünde bu suçun hesabını sormaktır. HDP haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutulan hasta ve siyasi tutsakların özgürlüğüne kavuşması konusunda taleplerini güçlü bir şekilde sürdürmektedir.
 
KADIN DİRENİŞİ VURGUSU: AKP-MHP ittifakı ideolojik ve politik nedenlerle kadın kazanımlarına yönelik tarihin en kapsamlı saldırılarını gerçekleştirmektedir. Kadın hareketinin kazanımlarına göz diken iktidar İstanbul Sözleşmesi’nden sonra, nafaka hakkına saldırmaya hazırlanıyor. Kadınları, kamusal alandan uzaklaştırıp eve hapsetmeyi ve erkek tahakkümünü derinleştirmeyi esas alan bu ittifak büyük kadın direnişiyle karşılaşmaya devam edecektir. Kazanılmış haklarımızı koruma ve yeni kazanımlarla taçlandırma çizgisinde ısrarla mücadelemizi sürdüreceğiz. AKP-MHP ittifakı, 2022 yılı ile birlikte siyasi kadınları hedef gösterme, tutuklama ve komploların merkezine koyarak baskısını arttıracağının işaretini vermiştir. Bizler de kadınlar olarak erkek egemen otoriter rejime karşı sokağı esas alan direnişimizi büyütecek ve 8 Mart’a bu ruhla hazırlanacak, mücadelemizi tüm yıla yayacağız. Kadınlarla dayanışma ve istişareyle dönemin ruhuna uygun olarak ittifak politikalarının daha çok güçlenmesi için maksimum düzeyde çaba harcayacağız.
 
İTTİFAK ÇALIŞMALARI: Halkların Demokratik Partisi olarak kurulduğumuz günden beri Türkiye siyasetinde halklar lehine oyun bozan ve oyun kuran gücümüzle belirleyici konumumuzu sürdürüyoruz. Sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’nun her köşesinde, dünyanın her yerinde HDP’li olmanın farkını görüyor ve yaşıyoruz. Bu itibarla, seçim sandıkları dahil siyasetin tüm alanlarında belirleyici olmaya, HDP’siz yapılan hesapları bozmaya devam ediyoruz. İlkeler ve değerler partisi olarak, iktidar hesabı yapan tüm kesimlere demokratik, adil, özgürlükçü siyaseti her daim hatırlatıyor; iktidarcı anlayışların başarısız olacağını sokaktan sandığa kadar gösteriyoruz. Türkiye halkları, iktidarı elde etmeye odaklanmış; milliyetçilik ve hamasette benzeşen iki seçeneğe mahkûm değildir. Bugün, Türkiye halklarının tarihsel sorunları olan Kürt sorunu, demokratikleşme ve ekonomik adalet sorunlarına karşı farklı reçeteleri olmayan iki seçenekle karşı karşıyayız. HDP, bu iki seçeneğe karşı mücadele birliğini büyüterek 3’üncü yolu güçlendirmeye ve Türkiye halklarına gerçek bir seçenek sunmaya yönelik çalışmalarını büyüterek sürdürmektedir. Mücadele birliğini sağlayarak 3’üncü yolun genişletilmesinde ittifak çalışmaları tarihi önemdedir. Ezilenlerin bir araya gelmesi, genişlemesi ve güçlenmesi Türkiye halkları ve gelecek kuşaklar için en önemli hamle olacaktır. Bizler de bu tarihsel sorumluluğun bilincinde olarak Türkiye siyasetindeki denklemlerde belirleyici konumumuzu ittifak, çalışmalarımızı esas alarak güçlendireceğiz. Bizler genişledikçe ve güçlendikçe bir suç ve günah ittifakı olan AKP-MHP iktidarı kaybedecek, siyasetsizliği esas alan farklı ittifaklar ise gerçek demokrasi tercihi ile karşı karşıya kalacaktır.

KÜRT SORUNU: Kürt sorunu ve İmralı’daki mutlak tecride karşı ciddiyetsiz tavırlara, politikasızlığa ve Kürt sorunu gibi tarihsel bir sorunu oya ve sandığa endeksleyen pragmatist çıkışların ve milliyetçi hamasetle Kürt sorununa yaklaşım siyasetsizlik örneğidir. Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin tarihsel sorunlarına dair konuşmak siyasi çıkarı aşan ciddiyet gerektirir. Bu ciddiyeti taşımayan her söz ve hamle, başarısızlığa mahkumdur. Nitekim Sayın Öcalan ve Kürt sorunu üzerinden yapılan tartışmalar, her iki blokun da demokratik çözümden uzaklıkta birbiriyle yarıştıklarını göstermektedir.

ÖCALAN KONUŞMALI: Bizler, geldiğimiz noktada Kürt sorununun gerektirdiği ciddiyetin farkında olan tek siyasi seçeneğiz. Bu kapsamda, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin derhal kaldırılması gerekmektedir. Sayın Öcalan tecrit altında tutuluyorken AKP Genel Başkanı’nın siyasi çıkar, oya ve sandığa endeksli ucuz hesaplar ile meseleye yaklaşması kabul edilemez. Sayın Öcalan yerine konuşmak kimseye fayda sağlamayacaktır. Tecrit kaldırılmalı ve Öcalan’ın kendisi konuşmalıdır. Vakit kaybetmeksizin İmralı’daki mutlak tecridin kaldırılması ve Kürt Sorununun çözümü için Sayın Öcalan’ın kendi fikirlerini kamuoyu ile paylaşmasının önünün açılması gerekmektedir. Kürt sorunu ve Türkiye’nin demokratikleşmesi hususlarında Sayın Öcalan gerçekliğinin iyi anlaşılması gerekiyor. Basit siyasi hesaplara veya milliyetçi hamasetlere başvurmanın sorunu derinleştirmekten başka bir şeye yaramayacağını bir kez daha belirtiyoruz.

TOPLUM KRİZE MAHKUM DEĞİL: Ekonomik kriz, saray etrafında toplanmış imtiyazlı azınlık hariç tüm toplumsal kesimleri vuruyor. Fahiş zamlar ve vergi artışları, yoksulların, işçilerin, gençlerin, kadınların sırtına yükleniyor. Yandaşlara uygulanan vergi istisnaları ve zamlardan koruyan destekler, Türkiye halkının yüzde 99’una uygulanmamaktadır. Her birimiz için markete ve pazara çıkmak hayal haline geliyor, faturaları ödemek imkansızlaşıyor.

YÖK’E DİRENEN ÖĞRENCİLER: Son olarak üniversite öğrencisi Enes Kara’nın intihar ederek hayatına son vermesi gençlere uygulanan sistematik şiddetin son halkası olmuştur. Gençlere dayatılan geleceksizlik, yoksulluk, işsizlik bir kader değildir. Gençlerin özgür ve eşit bir şekilde yaşayabileceği bir yaşamı inşa etmek için mücadelemizi daha da yükselteceğiz. HDP olarak tek adam rejimi ve YÖK’e karşı direnen üniversite öğrencileri ve akademisyenleri destekliyoruz. Üniversite öğrencileri için nitelikli eğitim/öğretim, barınma ve beslenme sorunlarına çözüm getirilmesi talebimizi güçlü bir şekilde yineliyoruz. HDP sağlıklı bir toplum için özellikle yoksul halkımızın gıdaya ucuz erişimi için ülke tarım ve hayvancılık politikalarında ithalata dayalı sisteme karşıdır, çiftçilerin ve üreticilerin yanındadır. Ülkeyi yangın yerine çeviren AKP-MHP ittifakı, iktidarını sürdürebilmenin planlarını demokratik siyaseti boğmak üzerine yapıyor. Bu koşullarda bir tek kurtuluş yolu var. O da her alandan yükselen itirazların demokratik bir zeminde ortaklaşması. Toplum bu kadar haksızlığa, hukuksuzluğa, yoksulluğa mahkûm değil. Dönem dayanışma içinde mücadele etme dönemidir.

HEP BİRLİKTE MÜCADELE: Ekonomik yaşamı krizlere sürükleyen AKP-MHP ittifakı, iktidarını sürdürebilmenin planlarını demokratik siyaseti boğmak üzerine yapmaktadır. Kapatma ve kumpaslarla demokratik siyaseti ve muhalif düşünceyi yasaklamayı hedeflemektedir. Oysa bizler, gençler, kadınlar, işçiler ve tüm ezilenler, kapatma ve kumpaslara karşı demokrasi ve barış talep edenler olarak her geçen gün sesimizi daha fazla yükseltiyoruz. Umudumuz ve sesimizle, kapatma ve kumpas davalarına karşı Türkiye halkları ile beraber savunma hattını öreceğiz. Demokratik siyaseti ve halk iradesini hep birlikte savunacağız. Bilinmelidir ki, 2022 yılında AKP-MHP ittifakı son gücüyle kurumlarımıza, değerlerimize, aşımıza, işimize saldırmaya devam edecektir. Fakat tarihte olduğu gibi bir kez daha topluma savaş açan bir iktidarın kaybettiğine tanık olacağız. Krize, kapatmaya, kumpasa karşı hep birlikte mücadele ederek AKP-MHP ittifakından kurtulacağız.

8 MART’IN DİRENCİ: 2022 yılını 8 Mart ve 21 Mart’ın gücüyle bir zafer yılı haline getirmek için şimdiden çalışmalara başlayacağız. Kimsenin şüphesi olmasın ki, 8 Mart ve 21 Mart, zulmünün sınırlarına gelen AKP-MHP ittifakına karşı kadınlar öncülüğünde direnişin görkemini gösteren halkların cevabı olacaktır. 8 Mart’ta kadınların direnci, 21 Mart’ta halkların umut dolu ruhu ile 2022 yılında başaracak ve Demokratik Cumhuriyeti hep birlikte inşa etmenin mücadelesini vereceğiz. Bu topraklara huzur, halklara barış ve adalet gelene kadar mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz, asla vazgeçmeyeceğiz. Bu düzeni değiştirecek, demokratik bir cumhuriyeti inşa edeceğiz. Mutlaka başaracak, birlikte kazanacağız! (MA)