HDP'den 15 maddelik 'anti-andıç'

Afrin operasyonu öncesinde hükümetin basına yönelik isteklerine HDP'den 15 maddelik 'anti andıç'la yanıt geldi.

Abone ol

DUVAR - HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında 15 maddelik 'anti andıç' açıkladı. Gündeme ilişkin değerlendirmeler yapan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın Afrin saldırısına ilişkin medyaya bildirdiği 15 maddelik andıcı eleştiren Kemalbay, "HDP’nin ve barış talep eden halkların gazetecilerden talepleri" olarak adlandırdığı 15 madde sıraladı.

Kemalbay'ın açıklamalarından satır başları ve 15 madde şöyle:

SAVAŞI COŞTURAN BİR SALDIRI: Bugün Afrin’e saldırının 7. günü. 7 gündür 1 milyondan fazla insanın yaşadığı bir kent havadan ve karadan bombalanıyor. Siviller, tarihi yapılar, barajlar ve sivil yerleşim alanları. Bu saldırı aynı zamanda Türkiye halklarının barış ve demokrasiden yana tutumu karşısında savaşın kışkırtıldığı, Türkiye’deki iç siyaset çarklarının da ağırlaştırılarak sürdürüldüğü bir döneme tekabül ediyor.  AKP-Erdoğan iktidarı “biz işgal etmiyoruz” dese de bu yapılan şey, Suriye coğrafyası içindeki yeni yaşam çabası içinde olan bir halka saldırıdır. Kendimizi kandırmayalım. 2011’den beri Suriye’de uluslararası güçlerin güç savaşı yürüttüğünü biliyoruz. Türkiye sürekli burada konum almaya çalıştı. Bu konum alışlar Erdoğan-Bahçeli iktidarı etrafındaki egemen güçler etrafında gelişti. Biz TBMM’deki 3’üncü büyük siyasi parti olarak yaşanan siyasi sürecin işgal girişimi olduğunu, savaşı coşturan bir saldırı olduğunu ifade ediyoruz. Açıkça ifade ediyoruz kral çıplak. Türkiye bölgesel savaşın tetikleyicisi konumuna gelmiştir. Bu işgal girişimini tasvip etmiyoruz. Bizler Ortadoğu’da barışı savunmalı, Türkiye coğrafyasında da barış talebini güçlendirmeliyiz.

ÖNCE BASIN BÜROLARINA GİRİLDİ: Halklarımızın hakikati, öğrenmesi de çok önemlidir. Ama OHAL koşullarında Türkiye’de rejim, 12 Eylül darbesini aşan baskı rejimine dönüştü. Tıpkı 12 Eylül’de Kenan Evren’in basını zapturapt altına alması gibi, 28 Şubat andıçlamaları gibi basın, özgürlüklerinden arındırılıyor. Bugün de gördük ki iktidar Afrin’e girmeden önce basın bürolarına girdi. Başbakan’ın medyaya sunduğu 15 maddelik sansür uygulamasını bir kez daha kınıyoruz. Basını gerçekleri yazmaya, halkların haber alma özgürlüğünü yanında yer almaya davet ediyoruz. Bugün Hayri Demir, Deniz Yücel ve Ahmet Şık gibi gazeteciler rehin alınmış durumda. Çünkü özgür habercilik yapmak devletin zulmüne uğramaktır. Ama tarih bugünleri yazacak. Özgür basın onurla anılacak. Çukur medya, yandaş medya ise tarih önünde hesap verecek.

15 MADDELİK 'ANTİ ANDIÇ':

Bizler ülkenin Parlamento’daki 3’üncü büyük partisi olarak basını gerçek haberciliğin yanında olmaya davet ediyoruz ve onlara kendi 15 maddemizi açıklamak istiyoruz:

1.     Gazeteci, bilgiyi toplama, haberleştirme ve yorumlama konusunda dürüst, tarafsız, adil ve cesur olur.

2.     Gazeteci, gerçekleri ve haberleri nesnel bir biçimde, çarpıtmadan ve sansürlemeden aktarır.

3.     Gazeteci, bağımsız davranır ve kamuoyunun bilme hakkı dışında hiçbir çıkara hizmet etmez.

4.     Gazeteci, evrensel demokratik değerlere ve insan haklarına aykırı yazı yazmaz, haber yapmaz.

5.     Gazeteci, şiddeti haklı gösteren, özendiren ve kışkırtan, nefret ve düşmanlığı körükleyen nitelikte yayıncılık yapmaz.

6.     Gazeteci, kişi ve kuruluşlara yönelik; eleştiri sınırları ötesinde, aşağılayan, hakaret içeren ifadeler kullanmaz.

7.     Gazeteci, konu ettiği şahıs ve kurumlara saygılı davranır, tekzip ve cevap hakkına saygı gösterir, tarafların ifade özgürlüğüne saygı gösterir.

8.     Gazeteci, ayrımcılık ve düşmanlıktan arınmış çalışmalar yapar, hiçbir şekilde kışkırtıcı ve ayrımcı bir dil kullanmaz.

9.     Gazeteci, haksızlığa, tektipleştirmeye ve nefret söylemine yol açacak üretimler yapmaz.

10.   Gazeteci, manipülasyona yol açabilecek muğlaklıktan uzak durur.

11.   Gazeteci, eline ulaşan bilginin doğruluğunu sınar, bilgiyi ve iddiaları titizlikle gözden geçirir.

12.   Gazeteci, iktidarın ve özel çıkar çevrelerinin sözcülüğü rolünü üstlenmez.

13.   Gazeteci, kişileri veya grupları hedef haline getirmez.

14.   Gazeteci, kendisine her gün ‘gazeteciliğin evrensel ilkelerine uyuyor muyum?’ sorusunu sorar.

15.   Gazeteci, gazetecilik ilkelerine, ahlakına ve değerlerine uygun davranır.

BU YÜZDEN İNANMIYORLAR: Dışişleri Bakanı, kendi mevkidaşlarına diyor ki “neden bize inanmıyorsunuz?” İşte bu saydığımız maddelerin aksine davrandıkları için, basın özgürlüğünü ortadan kaldırdıkları için, tüm medya araçları bu savaşın çığırtkanlığını yaptığı için, manipülatif haberler yaptıkları için, bilgisayar oyunlarından görüntülerle ya da başka ülkelerin tatbikatları Afrin’de geçiyormuş gibi servis edildiği için inanmıyorlar. Bu iktidara, bu iktidarın baskı altına aldığı medyaya güven duyulmuyor. İktidarın birbirine zıt, gerçeklerle bağdaşmayan açıklamaları, halklara karşı yürüttükleri operasyonlar, sanki Afrin’den Türkiye’ye yönelik bir tehdit varmış gibi göstermelerinden kaynaklı. Sadece Türkiye’de değil uluslararası kamuoyunda da saygınlığı, güvenilirliği olmayan bir iktidarı ortaya koyuyor.

'SAVAŞA EVET' DEMEK SUÇ OLMALI: Barıştan yana olmak suç sayılıyor, savaşı alkışlamaksa ödüllendiriliyor. Adeta taşlar bağlanıyor, köpekler salınıyor. Ne yazık ki Türkiye’nin şu anda karşı karşıya bulunduğu demokrasi seviyesi bu durumda. 20 Ocak’tan beri “savaş istemiyoruz” diyen herkes baskı altında. Gözaltı ve tutuklama operasyonları sürüyor. Sadece ve sadece savaşa hayır diyenler tutuklanıyor, gözaltına alınıyor. Şu ana kadar pek çok arkadaşımız bu saldırılarla karşılaştı. 178 kişi sosyal medya paylaşımlarında savaşa karşı durduğu için gözaltına alındı. 7’si tutuklandı. 11 il, 6 ilçe eşbaşkanımız, 15 il ve ilçe yöneticimiz, 4 PM üyemiz gözaltında. Afrin’deki savaşa hayır dediğimiz için Antep’te ilçe binalarımıza saldırılar gerçekleşti, pankartlarımız indirildi. Dünyanın hiçbir yerinde savaşa hayır pankartı açmak suç değildir. Savaşa evet demek suç olmalıdır. Barış hemen şimdi demekse bu ülkenin yüz akı olmalıdır.

METAL İŞÇİLERİNİ DESTEKLİYORUZ: Savaş iklimi iktidarın halkları olumsuz etkileyen bütün politikalarını görünmez kılıyor. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaşatılan bu baskı rejiminin ortaya çıkardığı sonuçlar savaş çığlıklarıyla görünmez kılınıyor. Bakın metal işçileri grev kararı aldı. 130 bin işçiyi kapsayan bu mücadele iktidar tarafından yasaklandı. Metal işçileri grev kararında ısrarcı olduklarını açıkladılar. Biz HDP olarak metal işçilerinin bu mücadelesini destekliyoruz.

KOMİSYON KARARI UTANÇ VERİCİ: Nuriye ve Semih’le ilgili olarak OHAL Komisyonu sonunda bir karar verdi. Fakat ne yazık ki bu karar da bir utanç kararı olarak tarihe geçecek. Nuriye ve Semih sadece işleri için açlık grevinde. Ne yazık ki her an yaşamdan kopabilecek aşamadalar. Onların mücadelesi Türkiye’deki despotik rejimin keyfi uygulamalarına karşı, 100 bini aşkın kamu emekçisinin işinden, ekmeğinden edilmesine karşı bir direniştir. Onların ölüme yaklaşımını görmezden gelen anlayış vicdanını, ahlakını yitirmiştir. OHAL Komisyonu’nun hiçbir sorunu çözemeyeceği zaten başından belliydi, bizi de şaşırtmadı. Ama sonuçları çok ağır olacak ve kararı verenler de tarih önünde mahkum olacak.

TÜRKİYE İYİ BİR YERE GİTMİYOR: 170 aydının savaşa karşı deklarasyonu bu ülkenin yüz akıdır. AKP-Erdoğan rejimi ve bu savaşın yanında konumlanan tüm kesimler sadece aydınların bu tutumlarına karşı değiller aynı zamanda Türkiye’nin aydınlık geleceğine karşıdırlar. Savaşın, kutuplaşmanın, kinin, Türkiye’yi iyi bir yere götürmediğini söylemek istiyoruz. Türkiye iyi bir yere gitmiyor. Bu gidişin önünde durmak gerekiyor. Cesur olmak gerekiyor. Cesaretle barışı, halkların kardeşliğini, savunmak gerekiyor. Cesaretle işgal girişiminin nedenlerini anlatmak gerekiyor. Afrin’deki saldırının sebebi Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırma çabası ve Türkiye’de de baskıcı, inkarcı, despot, militarist, cinsiyetçi, tekçi rejimi kalıcılaştırmaktır. Ne emekçilerin işçilerin ne kadınların ne Kürt halkının ne Alevilerin bu politikalara tahammülü kalmamıştır. Gerçek anlamda bir muhalefet isek, gerçek anlamda demokrasiyi savunuyorsak Bize düşen, savaşı kışkırtanların yanında hizalanmak değil, barışın yanında durmaktır. Bunun bedeli neyse o bedeli ödemek de siyasilerin boynunun borcudur. Eğer biz barış için, kardeşlik için, demokrasi için bir adım atamıyorsak ne o Parlamento’da yerimiz vardır ne de Türkiye halklarının karşısına siyasi parti olarak çıkmaya yüzümüz vardır... Biz tek adam rejiminin yanında dizileceksek bir parti olarak bize ihtiyaç yoktur. Bu barış mücadelesinde bize düşen görev en ön saflarda yer almaktır. Biz HDP olarak barış ve demokrasi mücadelesinin ayrılmaz olduğunu düşünüyoruz. Bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. 11 Şubat’ta gerçekleştireceğimiz büyük kongremizde barış ve demokrasi politikalarımızı da büyük bir atılımla bir kez daha ortaya koyacağız. Kongrenin de bir muhalefet buluşması olacağını, bütün ezilenlerin 11 Şubat’ta kongremizde buluşacağını hatırlatmak istiyoruz.