HDPli bir seçmenden HDP tartışmalarına katkı
“HDP, Kürt partisi değildir” söylemi maalesef “HDP, Kürtlerin de temel bileşeni olduğu demokratik bir çatı partisidir” söyleminden daha çok duyuldu. DBP’nin silikleşmesi, HDP’nin her söyleminin Kürt Hareketi’ne havale edilmesine neden oldu.
Lehî Arkor
Bu yazı Ahmet Şık’ın HDP’den istifa gerekçesi ve Ayhan Bilgen’in Kemal Göktaş’a yaptığı HDP üzerine son değerlendirmelerin değerlendirilmesi üstünedir. Eleştiri ve istifa kurumunun, HDP’nin amaç edindiği politik kültürün temel dinamikleri olduğu halde, sağ popülist bir yaklaşımla eleştiri ve istifanın kabul edilemez görülmesi ve mahkum edilmesi anlaşılır değil. Eleştirinin varlığı, sadece içerik olarak değil, form olarak da HDP’nin kültüründe kurumsallaşması gereken bir şeydir. Yani eleştiri içerik olarak haksız olsa bile varlığı olumludur. Bu düşünceyi, Frankfurt Okulu’nun temel mottosu olarak söylemiyorum, Kürt Siyasi Hareketi’nin söylem olarak ortaya koyduğu temel ahlaki anlayış böyledir. Hal böyleyken sosyal medyadaki ucuz ve kolay değerlendirme alışkanlıklarının, HDP’nin temel söylemiymiş gibi bir algı oluşmaması için tavır almak önemlidir. HDP, kısmen bunu yaptı.
Şimdi gelelim esas meseleye yani eleştirinin mahiyetine: 'yapısal sorunlar' ve 'hakim anlayış.' Bunu hemen, Kürt Hareketini’nin HDP’de bürokratik bir mekanizma kurup, bileşenlerden oluşan, çatı bir parti olan HDP’nin demokratik karar alma mekanizmasını imkansız hale getirdiğini söyleyip işin içinden sıyrılanabilir. Maalesef öyle de yapılıyor. Ama eğer dert, sıyrılmak değil de sorunu çözmek ise daha farklı bakmak lazım soruna. HDPli bir sosyalbilimci olarak HDP’den ne anladığımı ve söylemlerindeki eksiklikleri kendimce tarif edeyim. HDP, Kürtlerin de içinde bir bileşen olarak yer alacağı, kadın, işçi, genç sosyalist Alevilerin olduğu toplumsal bir çatı örgütü olarak Halkların Demokatik Kongresi’nin (HDK) siyasi partisi olarak kurgulandı. HDK, toplumsal çalışmalar yapacaktı ve HDP, siyasi faaliyet yürütecekti. Kürt Hareketi, DBP olarak bu çatının altında olacaktı. Başından beri yapılan “HDP, Kürt partisi değildir” söylemi yerine “DBP, HDP’nin içindeki Kürt partisidir” söylemi daha işlevsel olabilirdi.
Türkiye’den diğer bileşen vekillerinin bu kadar net bilinmesi ama Kürt Hareketinden vekillerinin ancak araştırılarak anlaşılması aslında bileşen hukuku açısından Kürtlerin aleyhineydi. HDP’de DBP (Geleneksel Kürt Hareketi) grubunun silikleştirilmesi, Kürt illerinde belediye seçimlerine DBP’nin değil de HDP’nin girmesi bir bütün olarak HDP’nin Kürt partisine dönüştüğü algısına yol açtı. Bu algı, elbette gerçekliği de etkileyecekti. Halk açısından da ne olmadığına değil ne olduğuna ve neyi istemediğine değil, neyi istediğine vurgu yaparak ancak daha anlaşılır olabilirsin. “HDP, Kürt partisi değildir” söylemi maalesef “HDP, Kürtlerin de temel bileşeni olduğu demokratik bir çatı partisidir” söyleminden daha çok duyuldu. DBP’nin silikleşmesi, HDP’nin her söyleminin Kürt Hareketi’ne havale edilmesine neden oldu. Kendini Kürdistani ve bağımsızlıkçı tanımlayan kesimler, HDP’yi Kürt Hareketi’ne eşitleyerek HDP üzerinden Kürt Hareketini eleştirdiler. Kürt Hareketi’nin Özerk Kürdistan tezi yerine HDP’nin Demokratik Türkiye söylemini daha eleştirilebilir buldular. Birçok defa bunu bilerek ve istismar ederek yaptılar. Bu durumların ortaya çıkmaması için Çatı Partisi meselesinin tartışılması lazım. Çatı partisinin temel özelliği bileşenlerin belirgin olması ve özgünlüklerini korumasıdır; ancak bu şekilde çatı partisi olma özelliğini korur. Maalesef, Kürt Hareketi bileşen olarak HDP’nin içinde belirgin değildi. Buna rağmen kitlesi ve kadrolarıyla partinin büyük oranda kendisiydi. Bu taban ve algı açısından HDP’nin Kürt partisine dönüşmesine yol açtı. Aslında yapısal sorun ve hakim anlayış denilen şeyin tam da bu algılardan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Çünkü bu algı sadece Kürtler açısından değil diğer bileşenler açısından da geçerliydi. Bileşenlerin HDP’ye sadece vekillik düzeyinde katılımı, büyük oranda teşkilatlanma ve parti çalışmalarını tamamen Kürt Hareketine bırakması ve Kürt Hareketi’nin de bu işe gönüllü olarak girmesi elbette hakim bir anlayışı ortaya çıkaracaktı. Bu sorunun çözümünü bile halen Kürt Hareketi’ne bırakmak aslında tam da eleştirilen 'hakim anlayışın' işlevsellik kazanmasına neden oluyor. Tabi ki Kürt Hareketi’nin yapması gerekenler de vardır. Bunların başında kendini bir bileşen olarak güçlü bir şekilde HDP’nin içinde yer almaktır. HDP içinde yer alınılır, HDP olunmaz. Tabi ki doğal olarak HDP’nin içinde güçlü olmak HDP’nin alacağı kararlarda da daha etkili olacaktır.
Bu sorunun çözülmesi için HDP içinde Kürt Hareketi’ni belirgin kılacak bir grubun kurulması, bu grubun diğer dertlerle beraber temel derdinin Kürt Sorunu’nu siyaseten çözmek, Kürt Kültürünü ve dilini korumayı ve geliştirmeyi amaç edinen söylem ve siyaset geliştirmek, Kürdistani ittifakını geliştirip Kürt diplomasisi yürütmek olmalı. Elbette bunları HDP’nin temel siyasi atmosferi içinde yapmak önemlidir. Ama bu sorunların esas sözcülüğünü HDP değil, HDP’nin bileşeni olan Kürt Hareketi yapmalıdır. Ama maalesef nasıl ki devletli partilerin HDP’yi devlet (yasa) ve temel tabanı arasında sıkıştırarak, etkisiz kılmayı amaç edinen, yasayı sırtına alma rahatlığıyla “PKK’ya terör diyor musun?” sorusu gibi, bu temel konumlandırma denklemini çözmeden HDP’nin geleneksel Kürt Siyasi damarını mahkum etmek hiçbir işe yaramayacaktır. Özcesi, Kürtler, siyaset sahnesinde Kürt bileşenini görmeyene kadar HDP’ye komple bir Kürt partisi muamelesi yapacaktır ve bu da HDP’yi böyle açmazlara sokacaktır. Çözüm Sevgili Eren Keskin’in dediği gibi HDP’nin Kurdi bir siyaset izlemesi değil, HDP’nin içinde özellikle Kurdi bir siyaset yapacak bileşenin belirginleşmesidir.
Tartışmaların demokratik toplumu büyütmesi dileğiyle…