Bugünlerde gazetecilere açılan davalarda en sık başvurulan
gerekçelerden biri “terör örgütü propagandasını yapmak”, diğeri ise
“terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek”.
Bu suçlamalara muhatap olmak istemeyen muhalif medyanın
yargılama haberlerinde yargıç, savcı isimleri kullanılamaz oldu;
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yargılanmasına neden olan
bilirkişinin adı bile hâlâ yazılamıyor, kodlanıyor.
Fakat iktidar medyasına isim kullanmak serbest, “hedef
göstermek” suçu onlara bulaşmıyor; istedikleri yargıç ve savcının
adını verebiliyorlar haberlerinde. Son örnek de dizi sektöründe
tekel yarattığı suçlamasıyla alınıp, Gezi eylemlerini organize
etmekten cezaevinde tutulan Ayşe Barım hakkındaki tahliye kararının
Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazıyla iptal edilmesi süreci.

Türkiye’nin, “Ayşe Barım cezaevinden dışarı adım dahi
atamadı! Gezi Parkı soruşturmasında tahliyeye jet itiraz, yeniden
tutuklandı” ve Sabah’ın
“Ayşe Barım’ın tahliyesi kısa sürdü! Ağır Ceza Mahkemesi tekrardan
tutuklama kararı verdi” haberlerinde Ayşe
Barım’ın tutuklu kalmasını sağlayan Sulh Ceza ve Ağır Ceza
yargıçlarının isimleri yoktu ama tahliye kararı veren yargıç Fatih
Kapan’ın adı açıkça yazılmıştı. Hatta tahliye kararı için “skandal
karar” diye nitelendirilerek yargıç Fatih Kapan “suçlu” ilan
ediliyordu.
Üç yargıcın olduğu bir süreçte ikisinin adını gizleyip, birinin
adını vermek herhalde iyi niyetle açıklanamaz. Hele de bu
haberlerin ardından yargıç Fatih Kapan hakkında HSK soruşturma
açıyorsa haberlerle hedef gösterilmiş ve yargıyı etkilemeye
çalışılmış olmaz mı?
Gazeteci, yargı süreçlerini etkilemeye çalışmaz, mesleki ilkemiz
budur. Ama Ayşe Barım örneğinde, gazetecilik, bırakın yargıyı
etkilemeyi, yargıcı karaladı, suçlu gösterdi. Üstelik sadece Ayşe
Barım örneği de değil, vukuatları o kadar çok ki…
Akşam, Habertürk, Haber7, Star, Sabah, Takvim, Türkiye, Yeni
Şafak, Büyükada’daki açık toplantıyı, “15 Temmuz’un devamı” ve
“Casuslar toplantısı” diye ilan ettiler,
tüm sanıklar beraat etti; Yargıtay dosyayı kapattı ama onlar özür
dilemedikleri gibi aklanmayı haber bile yapmadılar.
En son Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ile Halk
TV’den Suat Toktaş ve dört gazetecinin yargılanmasını
etkilemeye dönük de yayınlar yapıldı. İktidar kanatları altında
gazetecilik böyle oluyor; hedef göstermek de serbest, yargıyı
etkilemek de…
DAVETLİ GEZİLER VE GAZETECİLİĞİN İTİBARI
“Murat Bey, röportaj öyle olmaz” başlıklı yazımda, iş insanı
Murat Ülker’in özel söyleşilerinin gazetecilik ürünü olarak
görülmemesi gerektiğini vurgulamış, gazetecilerin bu söyleşilere
yaklaşımını eleştirmiştim.
Murat Ülker, “Eleştiriler kıymetlidir, ama benim amacım tabii ki
gazetecilik değildir” yanıtını vererek, bir bakıma hak verdi
eleştirime. Asıl muhatabım olan gazetecilerden ise ses çıkmadı; o
söyleşi ve yazılarını neden gazetecilik faaliyeti gibi görerek
övdüklerini açıklamadılar.
Nihayetinde Murat Ülker, medya ile ilişkilere ve itibar
yönetimine önem veren bir işinsanı. Sadece söyleşiler yapmak ve
kitaplar yazmakla da kalmıyor, Yıldız Holding’in Çamlıca’daki
merkezinde gazetecilerin de katıldığı “Yıldızlı Sohbetler”
düzenliyor. Son yıllarda gazetecileri gruplar halinde Londra’ya
götürüp ağırlıyor, fabrikasında gezdiriyor, oradaki yatırımlarını
tanıtıyor. Davetli giden gazeteciler de dönüşlerinde gördüklerini
yazıyorlar.
Ülker’in Londra davetleri, İsmail Saymaz’ın, geçen hafta
Instagram’da, altına “Ülker’in davetlisi olarak İngiltere’deyiz”
yazdığı fotoğrafı paylaşmasına kadar dikkatleri çekmemişti.
Saymaz’ın paylaştığı fotoğrafta gazeteciler Murat Muratoğlu ve
Erdal Sağlam, dijital yayıncı Adem Metan ile Murat Ülker’in
danışmanı ve iletişimci Mustafa Kaya görünüyordu. Ardından
eleştiriler başladı, geziden yazı yazmamalarına rağmen fotoğraf çok
tartışıldı sosyal medyada.
Ülker’in Londra daveti, davet eden ya da katılan gazeteciler kim
olursa olsun sorunlu. Şöyle bakalım; bir işinsanı, gazetecileri
neden Londra’ya kadar götürür, gezdirir? Çıkarı olmasa yapmaz bu
daveti, değil mi? Ülker grubunun çıkarı da şirketini tanıtmak,
faaliyetlerini kamuya duyurmak. Hem böylesi muhtemelen gazetelere,
televizyonlara, haber sitelerine reklam vermekten daha ucuza mal
oluyordur; hem de haber/yazı reklamdan daha etkilidir tanıtım için.
Ülker, muhalif medyaya reklam veriyor mu ona da bakmak gerek
aslında.
Davetli geziler, çıkar çatışması yaratır. Haber kaynağıyla maddi
ilişki gelişmiş olur; bu da gazeteciliğin itibarına zarar verir.
Elbette gazeteciler, gezdirildikleri için şirketi kollamazlar ama
kendilerine gösterileni aktarmak durumunda kalacakları için
şirketin yararına yayın yapmış olurlar. Nitekim bu gezilerden basın
bültenlerini aşan gazetecilik ürünü pek çıkmaz.
Eğer gidilecek yerde “haber değeri” olan bir konu varsa
harcamaları medya kuruluşu karşılar. Haberin maliyetini haberin
kaynağının karşılaması gazeteciliğin doğasına aykırıdır.
Nitekim Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde
olduğu gibi dünyanın birçok ülkesinde de medya kuruluşları,
gazetecilik örgütleri -istisnai durumlar dışında- davetli gezilere
katılmayı gazetecilik günahları arasında kabul eder.
Daha önce yaptığım bir araştırmada BBC’den, Washington Post, New
York Times, Le Monde, AP ve AFP’ye kadar birçok kuruluşun “davetli
gezilere” ilişkin ilkelerini toplamıştım. Şu kadarını
söyleyeyim, dünya gazeteciliği, bizdeki gibi tolerans göstermiyor
davetli gezilere…
PATRON MEDYASINDA HABERCİLİK FİRARDA
Demirören Holding yönetim kurulu üyesi Tayfun Demirören,
havalimanında tutuklanınca, o güne değin medyaya yansımayan
bilgiler ortalığa saçıldı.
Tayfun Demirören’in Almanya’da kurduğu şirket batmış, oradan
aldığı 240 milyon Euro krediyi de geri ödeyemeyince gayrimenkul
projesine el konulmuştu. Ardından 66 milyonluk çekleri karşılıksız
çıkmış, iki ay kadar önce Türkiye’de de hapis cezası kararı verilmişti.
Yıldırım Demirören’in kardeşi Tayfun Demirören’in borçları,
Demirören Holding’in milyar dolarlık borcunun yanında çok küçüktü
ama onun muhatabı Ziraat Bankası değil özel şirketlerdi!
Tutuklama kararı, muhalif haber sitelerinden duyuldu ilk akşam.
Bunun üzerine Demirören Holding, “Tayfun Demirören’in, şahsına ait
‘Mikare Real Estate’ şirketindeki faaliyetlerinden doğan bir
konuyla ilgili tutuklandığını” ve “üzüntü duyduklarını” belirten
bir açıklama yaptı.
Bir holdingin yönetimindeki işinsanının tutuklanması haberdir.
Üstelik bir de karşılıksız çek söz konusu. Ama Demirören Grubu’nun
gazete ve televizyonları doğru düzgün haber yapamadı bu olayı.
Hürriyet, Milliyet, Posta, CNN Türk, Demirören Holding’in
açıklamasını kısacık yayımladılar, o kadar. Cezaevinde bir gün
kalan Tayfun Demirören’in, ailenin borcu ödemesinden sonra tahliye
olmasını bile haber yapamadılar, sessizliğe gömüldüler.
Patron medyası olunca habercilik işte böyle firar ediyor,
editoryal bağımsızlığın esamesi okunmuyor. Patronun çıkarları, kamu
yararından, toplumun öğrenme hakkından önde geliyor.
Okura, izleyiciye saygı sıfır, patrona bağlılık on numara
oluyor. Patron bir yerlere bağlıysa, oraya da biat kaçınılmaz
oluyor doğal olarak…
KÜRTÇE ÇEVİRİDE FARKLILIK
“Öcalan’ın mektubu’ haberlerinin yanlışı” yazımda, “Cemil Bayık:
Öcalan’ın mektubu elimize ulaştı” haberlerini eleştirmiştim.
Mezopotamya Ajansı editörlerinden Dicle Müftüoğlu, bu yazıma itiraz
eden bir açıklama gönderdi; özetle şöyle:
“Haber yayınlanmadan önce başlık, programı yayınlayan Stêrk
TV’ye teyit ettirilmiştir. Cemil Bayık’ın Kürtçesinden
kaynaklı farklı çeviriler söz konusu olabilir. Ancak röportajı
yapan gazeteci Ersin Çaksu’nun gönderdiği Türkçe metin de Fırat
Haber Ajansı’nda yayınlanmıştır. Bu metinde de ‘mektubun
ulaştığı’ ifadesi yer almıştır. Haberimiz kaynağından da
doğrulanmıştır.”
O haberlerin doğru olduğunu belirten Sefin Ari adlı okur da
“özür dilemem gerektiğini” savundu. Kürt medyasından başka tepkiler
de gelince, Artı Gerçek’in haberi ile bir gazeteci
arkadaşımın çevirisine dayanarak yazdığım o bölümü yeniden
inceledim. Önce PKK yöneticilerinden Cemil Bayık’ın, Sterk
TV’deki sözlerinin Kürtçesini aktarayım:
“Me ragihandinê Tirkiyeyê dişopand û me hinek encam derdixistin.
Di dawiyê de mektûbek jî bipêş ket. Li ser vê jî hinek malûmatên me
çêbûn.”
Yazımdaki çeviriye sosyal medyadan itiraz eden gazeteci Özgür Paksoy bu cümleleri, Türkçeye,
“Türk medyasını takip ediyor ve kimi sonuçlar çıkarıyorduk. Son
olarak bir mektup da öne çıktı. Bunun üzerine bazı bilgiler aldık”
diye çevirdi. Ferid Demirel’in çevirisi de “Türkiye
basınında takip ediyor, bazı sonuçlar çıkarıyorduk. E tabii bir
mektup da söz konusu oldu. Bunun üzerinden de (mektubu kastediyor)
kimi bilgilerimiz oldu” biçimindeydi.
Görüldüğü gibi, bu çevirilerde de Cemil Bayık’ın “Öcalan’ın
mektubu elimize ulaştı” diye doğrudan ifadesi yok; yorum yoluyla bu
sonuca ulaşılıyor. Elbette yorum yapıldığı belirtilerek yazılabilir
ama söylenmemiş bir söz, (hem de tırnak içinde) söylenmiş gibi
yazılmaz. Bütün dediğim buydu. Yoksa Öcalan’ın mektubunun ulaşmış
olabileceğini de vurgulamıştım. Nitekim sonra öyle açıklandı; Duran
Kalkan da doğruladı.
Benimki bir gazetecilik, haber yazım tekniği eleştirisiydi.
“İmralı süreci”, yürütülen temaslar, hele de “Kürt medyası”
hakkında değerlendirmede bulunmadım. Kimseyi hedef göstermek gibi
bir amacım da yok. Eleştiriye herkesin açık olmasında yarar var,
kuşkusuz benim de…
TEK CÜMLEYLE:
- Sabah’ta Yüksel Aytuğ da şair M. Cevat Örnek’e ait
“Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz” dizeleri bulunan “İlahi
Ordu” şiirini Ziya Gökalp’e mal etti; Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı
yanlışı geçen hafta bir kez daha yineledi.
- Yeni Akit, gazetecilere ve muhaliflere hakaretler
serisini İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “çetebaşı”, haklarında dava
açılan Barış Pehlivan, Kürşad Oğuz, Seda Selek, Serhan Asker ve
Suat Toktaş’a “kiralık kalemler” diyerek sürdürdü.
- Sabah’ın, bir otelin tarihi sarnıcı SPA merkezine
çevirmesiyle ilgili “Ayasofya’nın kalbinde tarihe hançer” haberi
medyada kaynak göstermeden kullanıldı.
- Nefes, “Medyum Memiş” olarak tanınırken sonradan
“hoca”lığa geçen Mehmet Memiş’in sözlerini “Memiş Hoca, sosyal
medyadaki sözde hocalara ateş püskürdü” diye haber yaptı.
- Türkiye’nin, “Hurda fiyatı boşuna uçtu/ ÖTV teşviki
için çalışma yok” haberini Akşam ve Sözcü kaynak
göstermeden kullandı.
- Yeni konut kampanyası için iktidar yanlısı TV’ler, haber
siteleri ve 17 gazeteye tam sayfa reklam veren Emlak Konut, muhalif
medyayı kampanyanın dışında tuttu.
- Medyadaki emeklilerin ilgisini çekme yarışına Karar,
“Bayram ikramiyesinde ‘22 bin lira’ heyecanı” başlığıyla katılarak
ikramiye miktarını asla gerçekleşmeyecek bir düzeye yükseltti.
- Sözcü’nün, “İstanbul'da kira vermek her gün uçmaktan
pahalı” haberinde İstanbul- Kayseri uçuşunun 20 günlük bilet
masrafı yanlış hesaplanmıştı.
- Akşam, Hürriyet ve Sözcü, ünlü yönetmen
Christopher Nolan’ın, yeni filmini Ordu’da çekeceğini yazdı ama
Türkiye gazetesi konuyu araştırarak, doğru olmadığı
bilgisine ulaştı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET
VE ÖNERİLERİNİZ
İÇİN: