Hedefteki LGBT’ler ne yapmalı?

Sosyal ve kültürel alanda bir türlü iktidar olamayan AKP Netflix’e ayar mı verecek? Henüz çekim aşamasında olan bir dizide eşcinsel bir karaktere de yer verileceğinin öğrenilmesi üzerine hızla harekete geçiliyor ve Osman bir gecede heteroseksüel yapılıyor.

Abone ol

Tunca Özlen/@T_unca

Diyanet İşler Başkanı Ali Erbaş’ın bolca nefret söylemi içeren malum Cuma hutbesinin üzerinden geçen üç aylık zaman zarfında, LGBT’lere yönelik nefretin katlanarak büyümesine tanıklık ettik. Eşcinsellik adeta ülkenin başat gündemlerinden biri haline geldi. Cinsel çeşitlilikle ilgisi olmayan konular dahi bu bağlamda ele alınır oldu.

Sahi ne oluyor?

Olan şu: Saray rejimi sürtünme katsayısı yüksek adımları eşcinsel düşmanlığı üzerinden meşrulaştırmanın dayanılmaz hafifliğine kendisini kaptırmış durumda.

Saray rejimine boyun eğmeyen barolar mı bölünecek? Ali Erbaş’ın sözlerine tepki gösteren Ankara Barosu’nun eşcinsellere sahip çıkması, baroların bölünmesi operasyonunda start verilmesinin bahanesi yapılıyor.

Sosyal ve kültürel alanda bir türlü iktidar olamayan AKP Netflix’e ayar mı verecek? Henüz çekim aşamasında olan bir dizide eşcinsel bir karaktere de yer verileceğinin öğrenilmesi üzerine hızla harekete geçiliyor ve Osman bir gecede heteroseksüel yapılıyor.

Köhnemiş aile yapısının çözülmesi engellenmek mi isteniyor? Kadının beyanının esas alınması gibi yaşamsal ilkeleri içeren İstanbul Sözleşmesi, bünyesinde yer alan cinsel yönelim ayrımcılığına indirgenerek Türkiye’nin sözleşmeden, en azından bazı maddelerinden imzasını çekmesinin yolu hazırlanıyor.

Twitter’ın gündem yaratma gücünden rahatsızlık mı duyuluyor? On binlerce bot hesap üzerinden sıklıkla yürütülen ve eşcinsel düşmanlığını eksen alan hashtag çalışmaları yapılarak Twitter’da psikolojik üstünlük sağlamaya, iktidarı köşeye sıkıştıran başlıklar önemsizleştirilmeye çalışılıyor.

Muhalefet cephesinin yumuşak karnı olan LGBT hakları melesi (1), Saray rejiminin muhalefet blokunun iç bütünlüğünü sarsmak, iktidardan uzaklaşan muhafazakarları yeniden kendisine çekmek, gerici toplum tahayyülünü canlı tutmak için katalizör işlevi görüyor.

Merkez sağdaki boşluğa oynayan Deva Partisi ve İyi Parti’nin bu başlıkta topu taca atmasını olağan karşılamak lazım. Süre giden nefret kampanyasına ortak olmamaları bu kesimlerden şimdilik beklenebilecek en ileri pozisyon. Burada asıl sorun CHP’nin LGBT haklarını savunmak konusunda gösterdiği isteksizlik. CHP kanadına göre bu başlık ekonomik krizin üzerini örtmek için yaratılan bir suni gündemden ibaret. LGBT’lere yönelik nefret söylemini Meclis gündemine taşıyan HDP ise muazzam bir ablukayla karşı karşıya.

2010’ların başında yükseliş ivmesi yakalayan, Gezi Direnişi’yle bütünleşerek zirveye çıkan LGBT görünürlüğü, İslamcı iktidar açıcından yaratmak istediği toplum modeline uymayan, onu zayıflatan gerçek bir tehdit. Dünyaya bakıldığında bu durumun bize özgü olmadığını, tüm otoriter rejimlerin LGBT’leri hedef aldığını görüyoruz. Kısaca, suni gündem değiliz alışın her yerdeyiz!

.

LGBT’LERİN GERÇEK GÜNDEMİ: ÖZ ÖRGÜTLENME

Diyanet’in nefret hutbesinin ardından Beylikdüzü ve Maçka Parkı’nda geyleri hedef alan fiziksek saldırılar yaşandı. Bunu bir arkadaş grubunun Büyükada’da plaja alınmamaları izledi. Son olarak LGBT’lerin yoğun olarak yaşadığı Şişli’de faaliyet gösteren Namlı Market’te bir trans kadın saldırıya uğradı. Bunların hiçbirisi münferit vaka değil, en tepeden ve en üst perdeden topluma pompalanan nefretin ilk sonuçları. Bu saldırılara göstereceğimiz tepki, saldırıların şiddetini ve yaygınlığını belirleyecek.

Bir Cuma hutbesiyle başlayan ve süren nefret dalgası biz çok görünürüz, sesimiz çok çıkıyor diye başlamadı. Eskisi kadar görünür olmadığımız, eskisi kadar sesimiz çıkmadığı için başladı ve görünürlüğümüz tamamen ortadan kalkana, sesimizi tamamen kısılana kadar da bitmeyecek.

Bu nefret dalgasını göğüslemenin yolu daha az görünür olmaktan, kabuğumuza daha da çekilmekten, sesimizi daha da kısmaktan geçmiyor. Zaten amaç bizi bu sıfır noktasına ittirmek. Özellikle son 10 yılda LGBT görünürlüğü oldukça kritik bir eşiği geçmişken, yeniden gizliliğe bürünmek bizler açısından saldırıları savuşturmamızı sağlayacak bir strateji olamaz. Tam da, "Buradayız, alışın, hiç bir yere gitmiyoruz!" demek zorunda olduğumuz bir momentteyiz. (2)

Bugün direnemezsek korkarım Rusya’dakine benzer, “propaganda yasağı” adı altında kapsamlı bir yasaklama girişimiyle karşı karşıya kalabiliriz. Her türlü yürüyüşü, basın açıklamasını, etkinliği, hatta bir film gösterimini bile “eşcinsellik propagandası” kapsamına sokarak yasaklayan Rusya’daki pratik 7 yıldır önümüzde duruyor. Felaket tellallığı yapmıyorum ancak görünen köy kılavuz istemez.

Türkiye’nin yaş ortalaması, üniversiteye gitme yaygınlığı ve şehirleşme oranı, cinsel çeşitliliğin bir bölümünü kriminalize edilmesini fiilen olanaksız kılacak başat toplumsal faktör. Ancak bu yeterli değil, LGBT hareketinin bir akıl ortaklığına ve siyasi doğrultuya ihtiyacı var.

Mevcut LGBT dernekleri, bir tehlike hissedince kabuğuna çekilen kaplumbağa gibi içlerine kapanmış bir halde bugünlerin geçmesini bekliyorlar. Kabuklarından çıktıktan sonra ise hangi hızla yol alacakları malum. Dolayısıyla LGBT’lerin enerjilerini daha verimli kullanmaları, kendi örgütlenme kanallarını açmaları gerekiyor. Hantal yapıların uzun süredir taşıyamadığı LGBT hareketini ancak bir dip dalgası kendine getirebilir.

LGBT'lerin etrafındaki çember giderek daralıyor. Panik yapmadan, soğukkanlı kalarak yaşadığımız yerelliklerde bir araya gelmeli, konuşmalı ve uzun soluklu bir strateji belirlemeliyiz. Yerelliklerden çıkan önerileri ortaklaştıracağımız bir platforma, alınan kararları hayata geçirecek bir iradeye ihtiyacımız var.

Aradığımız çıkışı Stonewall’un siyah beyaz, Gezi’nin renkli karelerinde bulabiliriz.

(1) Geçtiğimiz yıl Onur Günü (Gay Pride) vesilesiyle yaptıkları paylaşımlarla sosyal medyayı gökkuşağına boyayan CHP’li belediyeler, bu sene genel merkezden verildiği çok açık olan bir talimatla tek bir paylaşım yapmadılar.

(2) Onurum olmadan asla