Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden birini yaşarken ve tüm dünyada Covid-19 salgını etkisini sürdürürken AKP-MHP ortaklığının dayattığı gündem, Avukatlık Yasası’ndaki değişiklik oldu. Siyasi iktidar, bu yasaya niçin bu kadar acele ihtiyaç duyduğunu kamuoyuna bir türlü izah edemedi.
Rekabet ve avukatlığın yan yana gelmeyecek iki kavram olduğunu hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisi bile söyleyebilecekken AK Parti’nin kendisi de hukukçu olan Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ “çoklu baro”yu şu sözlerle savunabildi, “Bu teklifle, barolar arasında daha fazla avukatı kendi bünyesinde tutmak için rekabet ortaya çıkacak. Adalet ve daha iyi hizmet yapma rekabeti olacak.”
İzahta zorlansa da ısrarcı olan iktidarın hayali düşmanlarla kavga ve kendi yarattığı gerilimden beslenme taktiğinin sayısı azalsa da hâlâ alıcısı var. Bu yöntemle “düşmanlaştırılan” barolar oldu.
Otoriter hiçbir yönetim kendisine karşı kol kola girmiş itirazlara izin vermez. Bu nedenle siyasi tarihin en eski ve en etkili taktiklerinden biridir “böl-yönet”. Baroları da bölmek ve kendi güdümünde barolar yaratmak istiyor siyasi iktidar.
Pandemi bahanesine sarılarak baroların eylemlerini yasa dışı ilan etmek veya baro başkanlarını Meclis Komisyonuna almamak, siyasi iktidarın niyetini faş etmiştir. Barolar ise epeydir görmediğimiz bir cesaret ve kararlılıkla itiraz etmeye devam ediyor.
Baro başkanları Meclis kapısında beklerken komisyondan noktasına virgülüne dokunulmadan geçirilen “çoklu baro” teklifi alelacele Genel Kurul’da da görüşüldü. Siyasi iktidar görmezden gelse de avukatların haklı eylemleri bu düzenlemeyi gayrimeşru kılmıştır. Avukatlık Yasası’nın asıl muhatabı olan baroların görüşünü almadan hazırladığı teklifi Meclis’i gece gündüz çalıştırarak aceleyle yasalaştırma telaşına düşen siyasi iktidar amacına ulaşırsa, topluma ispatladığı kudreti değil aczi olacak.
Siyasi iktidar, baroların haftalardır süren eylemlerini önce görmezden gelmeyi denedi; baktı olmuyor, eylemleri engellemeye çalıştı; o da olmayınca baro başkanlarını suçlayan, onları hedef gösteren açıklamalara sarıldı. Bu bile iktidarın, baroların eyleminin gücü karşısında nasıl bir şaşkınlığa düştüğünü gösteriyor. Adalet ve Kalkınma Partisi ile partinin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan artık toplum kesimlerini doğru okuyamıyor.
Siyasi iktidar her gün iktidarda kalma arzusuyla daha da zalimleşebileceğinin örneklerini sıralıyor. Güvenlik güçleri tarafından işkenceye uğrayan yurttaşlar, iktidarın toplumdan kaçırmak istediği haberleri yayınlayan televizyon ve gazetelere kesilen ağır cezalar, kadına yönelik şiddetle mücadele için çıkarılan İstanbul Sözleşmesi’ne karşı açıklamalar, sosyal medyayı zapturapt altına alma isteği, Sakarya Hendek’te defalarca patladığı halde ölüm saçmaya devam eden havai fişek fabrikasındaki patlamanın araştırılması önergesine dahi “hayır” diyecek kadar partizanlık ve daha neler neler…
Tüm kamuoyu yoklamaları 18 yıldır iktidarda olan AK Parti’nin oyunun giderek eridiğini gösteriyor. Peki muhalefet ne yapıyor? Tek insan rejimine karşı yan yana durması gereken, ancak bu şekilde güçlü olabilecek muhalefet partileri iki ileri bir geri sayıyor, kimi zaman siyasi iktidarın değirmenine adeta su taşıyor. Zulme isyan edenlerin en büyük zorluğu, iktidarın yanı sıra muhalefetle de mücadele etmek zorunda kalması.
Kürtlere, Alevilere, göçmenlere, LGBTİ’lere, kadınlara, çocuklara, emekçilere, farklı dinlere mensup tüm yurttaşlara hunharca bir saldırı var. Muhalefet partileri baro başkanlarına baksalar yeter. Onların gücü, hangi siyasi partiye oy verirse versinler, mesleğini savunmak için yan yana durabilmelerinde ve aynı sözcüklerle itiraz edebilmelerinde. Muhalefet, insanın insan olmaktan dolayı en temel haklarını dahi aynı sözcüklerle savunmayı başaramazken hangi ittifakı kurarsa kursun, topluma güven veremez. İYİ Parti Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu’nun kendi tabanını dahi rahatsız eden “Erdoğan’ı FETÖ ile mücadelede olmazsa olmaz olarak görüyorum” açıklaması bunlardan sadece biri.
Türkiye’nin itiraz eden milyonlarının kaderine düşen de bu oldu ne yazık ki: hem iktidarla hem muhalefetle mücadele etmek!