Hem spiker hem menajer olunur mu?
Burçin Badem, yalancılıkla itham ettiği Murat Murathanoğlu’nun menajerlik yaptığını ve esas parayı gazetecilikten değil kayın biraderi Yaman Eymür’ün menajerlik şirketi üstünden aldığını söylüyor. Ama Burçin Badem’in iddiaları Murathanoğlu ile sınırlı değil, halef-selef ilişkisi içinde olduğu İsmail Şenol’un da aynı yolda ilerlediğini söylüyor.
Bilgehan Uçak*
Kışın kendini göstermekle göstermemek arasında tereddüt ettiği günler, ben de en az hava kadar kararsızım, ince bir gömleğin üstüne yağmur yağarsa diye kalın bir ceket giymişim.
Çantamda Samipaşazade’nin Sergüzeşt’i var…
Bir yere oturup birkaç saat kitap okumayı düşünüyorum.
Kuzguncuk’taki bir kitapçı dükkânının vitrininde Murat Murathanoğlu’nu elinde bir basketbol topuyla görünce doğrudan içeri girip kitabı satın aldım.
Samipaşazade, çantada kaldı; birkaç parça çikolata, dumanı üstünde kahve ve Salondaki En Kötü Koltuk…
Murat Murathanoğlu’nu Türkiye’deki basketbol medyasının kurucuları arasında saymak mümkün.
Şöyle bir düşünüyorum da, hiç yoksa binlerce saat Murat Murathanoğlu’nun sesini dinlemişimdir.
“Petar Naumoski ve Efes Pilsen hücumu…”
Ailesi ile Chicago’ya taşınması ve yaz liglerini takip etmesi, onu Türkiye’ye döndükten sonra meslektaşlarının birçoğundan ayırır: Murat Murathanoğlu, çok iyi İngilizce bilir, birçok oyuncuyu ve piyasada olan insanı tanır, NBA’de tutunamayan ama potansiyelli oyuncuları aklının bir köşesinde tutar.
Ayrıca, sadece basketbol değil, başta Amerikan futbolu ve buz hokeyi olmak üzere birçok branşa dair de ciddi bilgi sahibidir.
Murat Murathanoğlu, tam bir otobiyografi diyemeyeceğimiz ama otobiyografik birçok öğe barındıran, anılar ve hikâyeler ile bezeli kitabının ilk bölümlerinde bu çocukluk günlerini anlatıyor.
Tabii Murathanoğlu deyince “efsane ikili”nin öteki ismi İsmet Badem de ansızın çıkagelir.
Salondaki En Kötü Koltuk’ta İsmet Badem’le yaşadıklarından, birlikteliklerinin nasıl başladığından, onun kimi zaman deli cesaretinden büyük bir özlemle söz ediyor.
“Öküzgözü ile boğazkere” gibi neredeyse hiç ayrılmadan, çok uzun bir süre medyada birlikte programlar yaptılar.
“İsmet Abi’yle birlikte çok şey yaşadık,” diyor Murathanoğlu. “Ne yazık ki, bu kitabı yazmaya başladıktan sonra kendisini kaybettik. Eminim hayatta olsaydı, benim hatırlayamadığım ama onun bu kitaba eklemek isteyeceği birçok hikâye olurdu.”[122]
Daha sonra, İsmet Badem ile bir daha birlikte maç anlatamamalarına sebep olacak konuyu da anlatıyor: “2015’in Mayıs ayında federasyon, yeni başkanını seçecekti (…) Lig TV bu tür konulardaki tarafsızlık ilkesinin çalışanlarınca ihlal edilmemesi için çok titiz davranırdı. CEO Ertan Özerdem ve genel yayın yönetmenimiz Murat Açıkgözoğlu beni çağırıp bir kez daha kurallarını hatırlattılar. (…) Derken kucağıma bazı kulis söylentileri gelmeye başladı. Lütfi Arıboğan’ın seçimi kazanması halinde, İsmet Abi’nin oğlu Burçin Badem’in genel sekreter olacağı konuşuluyordu.”[233-4]
İsmet Badem’in, oğlunun ekibinde yer aldığı Arıboğan’ın seçilmesi için yazdıkları Ertan Özerdem’in masasına gitmiş.
Lig TV (beIN) de İsmet Badem ile yollarını ayırmaya karar vermiş.
Böylece, “efsane ikili” yaklaşık yirmi yıl sonra ayrılmış oluyordu.
Ama ansızın makas değiştiren bir tren gibi bu kitabın da raydan çıktığını hissettim.
Burçin Badem, ben senin cemaziyülevvelini bilirim dedikten sonra Murathanoğlu’nun “oyuncu menajerliği” yaptığını iddia etti.
Bu iddia ile daha önce de karşılaştığı için kitapta yer yer cevapları bulmak mümkün.
Henüz gazeteciliğe başlamamış olan Murat Murathanoğlu, gençliğinde Aydan Siyavuş ile birlikte çalışırken ona Chicago bağlantılarını kullanarak “ucuz ve iyi” Amerikalılar bulduğunu söylüyor.
“Ülkedeki en kaliteli iki yaz liginden biri, oturduğumuz eve çok yakın olan Chicago’nun varoşlarındaki bir salonda oynanıyordu. Yazları o salondaki her maça gitmeye çalışırdım. Orada insanlarla ilişki kurardım. Örneğini yıllar sonra Alan Hardy gibi eski bir NBA oyuncusunu Fenerbahçe’ye getirebilmemi o ilişkilere borçluyum. Bu sebeple, o günlerde NBA’in ve NCAA’in oyuncu havuzuna benim kadar hakim başka biri yoktu.”[146]
O kadar ki, bir süre sonra birçok isim Murathanoğlu’nun peşine düşüyor…
Gene kitapta, kayın biraderi Yaman’ın bir menajerlik şirketi kurduğunu, en parlak oyuncusunun ise ailece mentörlük yaptığı Mehmet Okur olduğunu öğreniyoruz.
Bunu zaten saklamıyor Murat Murathanoğlu.
Abisinin menajeri, eşi Kıvanç’ın ise “basın ilişkileri sorumlusu” olduğunu yazıyor.
İyi de, hem televizyon ekranlarında Hidayet Türkoğlu’nun hem Burçin Badem’in hem de Deniz Gökçe’nin ısrarla “oyuncu menajerliğinden” söz açmasının altında ne yatıyor?
Şayet bu iddia doğruysa, o saat karşımıza çıkan sorunu deşifre etmek daha çetrefil bir hal alıyor.
Yayıncı kuruluşun basketbol masasının başındaki kişi, gayriresmi yollardan menajerlik yapmaya başlarsa ve maç anlatımları, program sunuşları kendi adamlarını öne çıkarmak ve öteki menajerlerin oyuncularını kötülemek, görmezden gelmek ya da fırsatını bulup kendine çekmek amacını taşırsa, antrenör-oyuncu-gazeteci arasındaki “danışıklı dövüşün” gazetecilikle ne ilgisi olabilir?
‘HİDAYET TÜRKOĞLU’NUN İLK İŞİ GÖREVİME SON VERMEK OLDU’
Ne diyor Burçin Badem, Murat Murathanoğlu’nun kitabı için attığı tweet'te?
“Her fırsatta sırtından bıçakladığın İsmet Badem yaşasaydı kitap yazabilir, o paragrafları kaleme alabilir miydin? İstersen ben senin nasıl bir insan olduğunu herkese anlatayım? Ne dersin? Oyuncu menajeri, spiker?”
Murathanoğlu, İsmet Badem’le kopuşun ardında yatan gerçeğin “Burçin Badem’in Lütfi Arıboğan’ın listesinde federasyona girmesi için babasının kulis yapması” olduğunu söylemişti.
Tweet’in en can alıcı iddiası sonda, çünkü eğer Murat Murathanoğlu, Burçin Badem’in iddiasında söz ettiği gibi oyuncu menajerliği yapıyorsa hiçbir zaman gazeteci olmamıştır.
Gazeteciliği, sadece kendi şahsi menfaati için bir araç olarak kullanmış demektir.
Burçin Badem, Murathanoğlu’nun menajerliğini yaptığı oyuncuların isimlerini de veriyor: “Bir kere, İllinois’den gelen hemen herkesi sayabiliriz. Mesela, Galatasaray’a gelen Dee Brown. Sonra, Deron Williams, David Hawkins. Ta Aydan Siyavuş’la çalıştığı dönemden itibaren menajerlik yapıyordu.”
Sonra kavı artırıyor: “beIN’de zaman zaman programla konuk olurdum. Ama her seferinde babam, ‘oğlum,’ der, birkaç oyuncunun adını sayardı. Sonra da eklerdi: ‘Onlardan bahset de Murat’ı başıma salma sakın.’ Babam da çok çekti Murat Murathanoğlu’nun menajerliğini yaptığı oyuncuları kayırmasından.”
Murat Murathanoğlu ise, kitabı boyunca sık sık oyuncu bulunmasına yardım ettiğini fakat profesyonel manada menajerliğe hiç bulaşmadığını söylüyor.
Müddei, iddiasını ispatla yükümlüdür, kuralı uyarınca Burçin Badem’e bu işin nasıl olabildiğini soruyorum, daha detaylar vererek anlatmaya koyuluyor.
“Murat Murathanoğlu’nun kitabından söylediği birçok yalan var ama bir yerde doğruyu da söylüyor. beIN’de yerine gelen İsmail Şenol için ‘Brutus’ diyor…”
Burada iddiaları not almaya arar verip kitaptaki bölümü açıyorum.
Şöyle yazıyor Murathanoğlu: “Kariyerinin bütün dönüm noktalarında bir şekilde yer almış biri olarak, İsmail’e güvenmemem için bir sebep göremiyordum. Maçlarda beni her gördüğünde sevinçle yanıma koştuğunu, ‘Murat Abim,’ diye sarıldığını da aklıma getirince, rivayet edildiği gibi bir teklif almışsa bile, ilk önce benimle konuşacağını düşünüyordum.”[238]
İsmail Şenol’un beIN’de basketbol masasının başına nasıl geldiğini Murathanoğlu anlatıyor.
“1 Ocak 2017 tarihinde İsmail Şenol, beIN Sports’la anlaştı. O gün insan kaynakları müdürü Taner Senseven tarafından Beşiktaş merkez ofisine çağrıldım. Artık her şey ayyuka çıkmıştı (…) Tanıdık bir nakaratı dinliyordum. Taner Bey’in sözleri sona ermeden kapı açıldı. Işıklar saçan bir takım elbise ve jöleli saçlarla içeri giren kişiyi tanımakta önce zorlandım. (…) Güler yüz, kabarmış bir cüzdan ve pırıl pırıl bir vicdanla karşımızdaydı İsmail. ‘Canım abim,’ sözleri bu kez kalbimi delip geçiyordu.”[239-240]
Murat Murathanoğlu, İsmail Şenol’a “başından beri ne yaptığını bildiğini” söylemiş.
İsmail Şenol ise, “Murat Abi,” diye cevap vermiş, “gerçekten de benim Hidayet’in desteği olmadan buraya gelmeyeceğimi mi düşündün?”
Kitapta birkaç sayfa geriye gidelim.
“Hidayet Türkoğlu beni neden sevmez, bilmiyorum. Federasyon başkanlığına geldikten sonra ilk önceliklerinden biri benim işime son vermek olduğuna göre, bu kinin bir sebebi olmalı.”[236]
Babası, Murathanoğlu’ndan Mehmet Okur gibi Hidayet’in de elinden tutmasını istemiş ama o, zaten “işini üst düzey yapan” biriyle çalışmakta olduğunu söyleyerek bu teklifi reddetmiş.
Murat Murathanoğlu, “kin” diye nitelediği bu duygunun kökenlerini burada olabileceğini söylüyor.
Bir gün, Bilgin Gökberk’in CNN Türk’teki programına katılan Hidayet Türkoğlu, “Murat Murathanoğlu da gizlice menajerliğe başlamış diye duydum,” demiş canlı yayında, “Mehmet Okur’un menajerliğini yapıyormuş.”[237]
Murat Murathanoğlu’nun dediklerini alt alta yazarsak şöyle bir sonuç çıkıyor: Hidayet Türkoğlu ile aralarında eskiden gelen bir husumet var. Hidayet Türkoğlu, TBF Başkanı seçilince ilk iş olarak Murat Murathanoğlu’nun işine son verdiriyor. Yerine ise İsmail Şenol’un gelmesini sağlıyor ya da tavsiye ediyor.
Bu değişikliğin Hidayet’in bilgisi veya isteği dahilinde olduğunu İsmail Şenol’un Senseven’in ofisinde verdiği yanıtta görmemiz mümkün.
Ama şunu da sormamız lazım.
Şayet, yayıncı kuruluşun basketbol masasındaki bu değişikliğin organizatörü aynı zamanda Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olan Hidayet Türkoğlu ise, Murat Murathanoğlu’nun daha sonra TRT’de program yapmasına neden rıza gösterdi?
Murat Murathanoğlu, kanaldan ayrıldıktan sonra birçok insan bu vedanın sebebini merak etmişti.
Murathanoğlu, Instagram hesabına İsmail Şenol’la birlikte bir fotoğrafını koyarak bu merakı gidermeye çalışmış.
“İsmail Şenol ve kanal ile yollarımın ayrılması arasında bir bağlantı varmış gibi görüşler olmuş (…) rahatlıkla söyleyebilirim ki, böyle bir şey kesinlikle doğru değil. Birlikte çalıştığımız dönemde en ufak bir sıkıntımız olmadı ve İsmail hiçbir şekilde saygısızlık yapmadı.”
Oysa, kitapta tam zıddını ifade ediyor: “Gel gelelim, İsmail tam bir Brutus rolüne soyundu.”[242]
Bu tutarsızlığın sebebini Murat Murathanoğlu’na sordum.
“Bir jest yaptım,” dedi. “Benim o olaylı Galatasaray maçından sonra nasıl linç edildiğimi, başta bir dönem Galatasaray forması giymiş olan annem olmak üzere aileme edilen küfürleri, çocuklarımın korku içinde okula gidişlerini hatırlar mısınız? İsmail ve eşi o günlerde bebek bekliyordu. Benim kanalla yollarımı ayırmam da hem basketbolseverlerin hem de Fenerbahçe taraftarının tepkisini çekmişti. Hamile eşinin, zamanında benim başıma gelenleri, o korkuları yaşamasını istemedim.”
‘MAÇLARI DEFOLU ANLATIYORLAR’
Burçin Badem’in iddialarına geri dönelim.
Söyledikleri, yenir yutulur şeyler değil çünkü.
Badem, yalancılıkla itham ettiği Murat Murathanoğlu’nun menajerlik yaptığını ve esas parayı gazetecilikten değil kayın biraderi Yaman Eymür’ün menajerlik şirketi üstünden aldığını söylüyor.
Ama Burçin Badem’in iddiaları Murathanoğlu ile sınırlı değil, halef-selef ilişkisi içinde olduğu İsmail Şenol’un da aynı yolda ilerlediğini söylüyor.
“Murat Murathanoğlu’nun İsmail Şenol için Brutus demesi çok doğru. Ama her zamanki gibi çarpıtıyor çünkü İsmail’in sırtında hançerlediği o değil. Benim! İsmail Şenol, Brutus olmayı tercih etti. Gökmen Özdemir, beIN Haber Müdürü olmadan önce İsmail’i bana sordu. O günlerde benim de basketbol masasının başına geçmem konuşuluyordu. Ben de kafamdaki sorulara rağmen en doğru adamın o olduğunu söyledim. Bu açıklama da iki ay sonra yapıldı. Benim göreve gelmem konuşulduğunda İsmail herkesin içinde ‘Burçin Abiyi severim ama ne alakası var bu konumla?’ demiş.”
Kitapta bu konu 241'inci sayfada geçiyor.
“2016 final serisinde beni hedef gösteren ve darp edilmeme yol açan Galatasaray TV sunucularından birinin kadroya dahil edildiğini öğrendim. Aynı organizasyonun içinde yer aldığını bildiğim Gökmen Özdemir, beIN Sports Haber Müdürü olmuştu. Sanki kanalın yeni yayın kadrosunu Lütfi Arıboğan, Ergin Ataman ve Murat Özyer el birliğiyle oluşturuyorlardı.”
Burçin Badem, İsmail Şenol’la tanışıklıklarının çok eskiye dayandığını, onun basketbol spikeri olması konusunda ilk yönlendirmeyi yapanın bizzat kendisi olduğunu söyledi.
“İsmail Şenol’un hayatında kimse yokken, İzmir’den İstanbul’a çok yeni geldiği dönemlerde o zamanlar çıkardığım dergide, 6. Adam, önce yazarlık yaptı, sonra da editörlük.”
Salondaki En Kötü Koltuk’ta da İsmail Şenol’un medyaya girişine dair bir bölüm var.
“İsmail Şenol ismine ilk olarak, basketbolseverler.com sitesinde her ay düzenlediğimiz ‘basketbol makalesi’ yarışmalarına gönderdiği yazıların altındaki imzada rastlamıştım. (…) İsmail’in gönderdiği makaleler, yarışmadaki diğer makalelerden daha çok hoşuma gidiyordu. Çoğu zaman Doğan Hakyemez ve İsmet Badem’le atışmamıza yol açsa da, İsmail’in kazanması için elimden geleni yapıyordum. Daha sonra Doğuş Medya Grubu, SLAM dergisinin Türkiye haklarını satın alıp bir ekip oluşturmaya başladığında ismini tekrar duydum. (…) İsmail’i ekibe stajyer olarak ekledik. Zaman içinde NTV Spor’a girdi, NBA Stüdyo programının hazırlık sürecinde Erkan Arseven ve Şebnem Kosova’ya destek verdi. Erkan, ben Kanal 24’le anlaştığımda boşalan mikrofonu ona uzattı ve spikerlik kariyerine de böyle başladı”[238]
Badem devam ediyor: “Beykoz’a Genel Menajer olduğum dönemde İsmail’le beraber ucuza oyuncu bulmak için uğraştık. Gelelim, NTV dönemine… Sen spikersin, yorumculuk yapma, diye uyardım onu. Neden? Defolu yorumlar yaparak kendini yıpratıyordu çünkü. Seni üzecek şeyler yaşamanı istemem, dedim. Ama Murat Özyer’e Karşıyaka maçından sonra saldırıldığında ‘ama o da çok konuşmasaydı’ minvalinde sözler sarf etmiş. Taraftar da doğal olarak buna tepki gösterdi. Bana gelip ‘abi tribünü sen mi bağırttın?’ diye sordu. Ben hayatım boyunca kimseden çekinmedim. Lafımı da esirgemem. Hele İsmail Şenol’dan hiç. Birisine laf edeceksem de kendim söylerim, bugüne kadar taşeron kullanmadım.”
Murat Murathanoğlu ile de benzer bir sorun yaşanmış.
“Maçın devre arasında tuvaletteyken ona tepki gösterenler olmuş…”
O bölümü kitaptan da okuyalım.
“Kulaklıklarımı çıkardım ve tuvalete gitmek üzere ayda kalktım. Daha ilk adımımı atmıştım ki, Abdi İpekçi’de kıyamet koptu. İlk önce tribünden atlayan birinin bana ana avrat sövdüğünü duydum. Korumlara ona müdahale ederken, ben tuvalete doğru adımlarımı sıklaştırmıştım. Tam içeri giriyordum ki, basın giriş kapısından iki kişinin, müthiş bir zamanlamayla, yumruklarını sıkmış halde uçarak üzerime atladıklarını gördüm. (…) Cehennemi artık geride bıraktığımı düşünüyordum ki tuvalete girdiğimde karşımda sarı-kırmızı bir deniz buldum. Korumanın yardımıyla boş bir pisuvara geçtim. Kulağımda küfürler, üzerimde taraftarların tükürükleriyle, ihtiyacımı gidermeye çalışıyordum.”[228-9]
Burçin Badem devam ediyor.
“Bu olayı benim yaptırdığımı söylemiş. Külliyen yalan. İsmail’e söylediklerimin aynısını ona da söyledim. Ama Murat Murathanoğlu’nun hayatı komplo teorileriyle geçtiği için öyle sandı. Murat Murathanoğlu’nun hakemler hakkındaki yorumları basketbola büyük zarar vermiştir. Hem taraftar hem oyuncular geriliyor ve hakemler de bu söylenenleri unutmuyor. Gerçek basketbolu ıskalıyor. Murat Murathanoğlu’nu en son babamın cenazesinde gördüm. Eğer o egoist kitabını yazmamış olsaydı, hakkında konuşmazdım bile.”
Badem’in iddialarında bir ortaklık var.
“Defolu” dediği yorumların bilinçli olarak yapıldığı ve buradaki maksadın “yakın olunan oyuncuların” öne çıkarılması olduğu.
“Şunu da ekleyeyim,” dedi Burçin Badem. “Defolu yorumlar yapmada İsmail Şenol ile Murat Murathanoğlu’nu asla bir tutamam. ama üstlerine vazife olmayan tarzda yorumlar yaptıkları da gerçek.”
GAZETECİ EK İŞE ÇIKARSA…
Türkiye’de düzenlenen 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’nda 12 Dev Adam büyük bir başarı elde etmiş ve turnuvayı gümüş madalyayla kapatmıştı.
Amerika ile oynanacak final maçının tarihi ise 12 Eylül’dü, daha sonra “Yetmez Ama Evet” kampanyasıyla özdeşleşecek referandum da aynı gün yapılıyordu.
Murat Murathanoğlu’nun Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel ile uzun yıllar profesyonel olarak mesai arkadaşlığı yaptığını bu kitaptan öğrendim.
Ama bu şampiyona özelinde Murathanoğlu’na federasyon tarafından bir görev daha verilmiş: Pazarlama Direktörü.
“12 Dev Adam’a devlet bütçesinden verilen toplam 28 milyon TL başarı primi çok konuşulacak, halkın bir bölümünden de önemli tepki alacaktı. (…) 28 milyondan payıma düşecek meblağın ne olduğu da benim için hiçbir önem taşımıyordu, hesapta olmayan sürpriz bir gelişmeydi zaten. (…) Zaman içinde, federasyonla vedalaştıktan sonra, çalışma arkadaşlarımın bazılarının aldıkları primleri öğrendiğimde durumu yadırgadığımı saklamayacağım.”[205-6]
Murat Murathanoğlu’na “pazarlama direktörü” sıfatıyla ödenen ücret 23 bin 682 liraymış.
Bilgin Gökberk, bu prim konusunu köşesinde gündeme en çok getiren yorumcuydu ve “persona non grata” ilan edilmesinde bu tutumunun etkisi olduğunu söyler.
Şu satırlar Gökberk’in Hürriyet’teki köşesinden: “Yancı tayfası... Yanaşma tayfası... İçinde Turgay’ın pembe medyasından arkadaşlar da var.”
Medyadaki “pembe arkadaşlar” diye nitelediği isimlerden biri Murat Murathanoğlu, ötekisi ise dönem Türkiye Spor Yazarları Derneği Başkanı Esat Yılmaer.
Hıncal Uluç da gazetecilerin prim neden pay aldığını sorguluyor.
“Listede adları olan TSYD Genel Başkanı Esat Yılmaer, NTV'nin Dünya Şampiyonası yorumcusu Murat Murathanoğlu kaçar para aldılar mesela?.” diye yazıyor Uluç, Sabah’taki köşesinde. “Ve bunların Dünya İkinciliğinde katkıları neydi de, prime layık görüldüler?. Bu 28.5 milyondan pay alan herkes ama herkes için ayrıntılı bilgi istiyorum..”
Murat Murathanoğlu, kitabında o süreci bütün açıklığıyla anlatmaya çalışıyor.
Ama bir gazetecinin, hem gazetecilik yapması hem de federasyon bünyesinde aynı anda çalışıyor olması gibi acayip bir durum Turgay Demirel’in içine sinmemiş olsa gerek ki, “senin primini de açıklayacağım,” demiş Murathanoğlu’na, “bir sıkıntı yaratmaz değil mi?”[206]
Murat Murathanoğlu’nun “en büyük hayal kırıklıklarından biri” olmuş bu söz.
Gizli kapaklı bir iş yapmadığını, sponsor bulunması için gece gündüz çalıştığını, Genel Sekreter Ali Özsoy’a sunumlar yaptığını, saatler süren toplantılarda yer aldığını söylüyor.
Ama primin açıklanması bir sıkıntı yaratıyor tabii.
Gerçi Murat Murathanoğlu kendisine uygun görülen primi çok az bulduğunu söylese de meslektaşları sormayı devam ediyor.
Yorumcu ve maç spikeri olarak eğer bir organizasyonun parçası olursanız, bağımsızlığı nasıl sağlayabilirsiniz?
Keşke, dedim okurken, Murat Murathanoğlu bu iki görevden birini seçseydi.
Maç anlatmak istiyorsa tabii ki anlatsın, yok öteki tarafta olmak istiyorsa o zaman da “pazarlama direktörü” olarak yayınların hiçbir alanına karışmasın.
Bu durumda, “müfettişi işe almak” gibi absürt bir durum oluşmuş.
“Medya direktörü” Esat Yılmaer’e ödenen prim ise 12 bin 341 lira.
TSYD Başkanının görevi midir federasyonun düzenleyeceği herhangi bir etkinlikte profesyonel olarak çalışmak?
Oradaki skandal denebilecek bir olay olduğunu varsayalım, nasıl verilecek bu haber?
Verilebilecek mi?
Hem organizasyonun “medya direktörü” hem de TSYD Başkanı nasıl olunur aynı anda?
Salondaki En Kötü Koltuk’ta bu şampiyona esnasında İhsan Bayülken’den bir “dost kazığı” yediğini ve büyük bir emek harcayarak kurduğu Başkent 34 adlı kulübünün Bayülken’in gizli ajandası gerçekleşmeyince -Murathanoğlu’nun vasıtasıyla yıldız milli takımın başına geçmek- ihmalkârlığı yüzünden kapandığını yazıyor.[265]
Yani, Murathanoğlu bu süreçten maddi ve manevi kayıpla çıkmış.
“Medya direktörü” olarak taltif edilmeyi beklerken, hem oğlu Mert’in başrolünde oynadığı kulübü kapanma noktasına gelmiş hem de kendi meslektaşlarından çok sayıda eleştiriye maruz kalmış.
Murat Murathanoğlu’nun 2010’da yaşadıkları, “ek işlerin” gazetecilik ile birlikte kolay kolay yürümeyeceğini gösteren kötü bir hikâye olarak ortada duruyor.
Öyle bir sonuç çıkmış ki ortaya, ne Murathanoğlu memnun ne Demirel ne meslektaşları ne de kamuoyu.
Not: Murat Murathanoğlu, Burçin Badem’in yazıda söylemiş olduklarının tamamen iftira olduğunu söyledi. Deron Williams’ı, İstanbul’a gelince ilk defa gördüğünü, Illinois çıkışlı oyunculardan İstanbul kulüplerinde oynamayanları ise hiç görmediğini ifade etti. Ama kariyeri boyunca hiçbir şekilde hiçbir kurumla arasında menajerlik ilişkisi geçmediğini de belirtti.
*Yazar