Necatigil’in şiir çarpıcılığındaki Pencere’sinden insanlığın mirasına bakarken rahatsız ve huzursuz olmamak imkânsız. Değerlerin müthiş bir hızla çöküşünün verdiği can çekişme hissine, bu ibret tablosuna dair sarsıcı bir ağıt.
Cümle bir anda, tıpkı bir sağanak gibi bastırıyor: “Hemen ölmez, daha can çekişecek.” Niye bu cümle! Niye şimdi! Peşine düşmezsem çıkmayacak aklımdan, biliyorum. Bu cümle beni nereye ve kime götürecek bunu da biliyorum. Pencere’nin kenarına, Behçet Necatigil’in yanına gidiyorum. Necatigil’in yazdığı, etkisi zamanla sınanmış muhteşem radyo oyununu yeniden okumaya dönerken o sahne geliyor hemen aklıma. Bir pencere önünde acı acı miyavlayan kedinin başında toplanmış üç çocuğun insanı mıhlayan konuşmaları… Pencerenin ardında artık sadece anlaşılmaz, kopuk sesler çıkaran, yatalak, yaşlı kadının kısık bağırışları…
Okuduğu bazı metinlere neden tekrar tekrar dönüyor insan, çözmek kimi zaman kolay kimi zaman zor. Kopuk sesler çıkaran, dışarıda olanlara müdahale edemeyen o yatalak kadın için mi dönüyorum Pencere’ye? Yoksa bir kedinin can çekişmesini izlerken insanın özünü tüm çarpıcılığıyla taşıyan o çocuklar için mi? Belki de evlerine annelerini sığdıramayan karıkoca için... Galiba hepsi için dönüyorum. Hepsinin temsil ettiği insan için…
Yaşamın iyiden iyiye can çekişmeye benzer bir hal alması… evet, sanırım bu yüzden Behçet Necatigil’in cümlesi sağanak gibi birdenbire bastırıyor. “Hemen ölmez, daha can çekişecek.”
Behçet Necatigil’in bakış açısıyla, üslubuyla ve detaylarıyla bir duygu rehberliğine ihtiyaç duyuyorum. Radyo oyununu şiirin uzantısı gören Necatigil’in şiir çarpıcılığındaki Pencere’sinden insanlığın mirasına bakmak ihtiyacı bu. Hazırım yeniden okumaya.
Dramını, rahatsız ediciliğini baştan sona koruyan Pencere, evde yalnız bıraktıkları yaşlı, yatalak anneleri hakkında konuşan karıkocayla açılıyor. İşten eve döndüklerinde yaşlı kadını yattığı yerde korkmuş, huzursuz bulan çift bunun sebebini araştırmaya başlıyor. Karıkoca; kısık, kopuk, anlaşılmaz seslerle onlara bir şeyler anlatmaya çalışan hasta kadını ucuz teselliler, söylenmiş olsun diye sarf edilmiş laflarla oyalamaya başladığında bencillikleri apaçık ortaya çıkıyor. Bu insanlığın da bencilliği elbette. Bu yüzden Pencere en baştan rahatsız ve huzursuz ediyor. Bir yandan da yaşlı kadının neden korktuğuyla ilgili tekinsiz bir duyguya kapılmamızı sağlıyor Necatigil.
Hasta kadını bu kadar tedirgin eden şeyin peşine düşüş kadın ile adam için bir iç dökmeye evriliyor. Kadın, annesine tek başına bakmanın yükünü, abisinin bu zorunlu vazifeden kaçmasını kocasıyla paylaştıkça kocası da itiraflara başlıyor.
Behçet Necatigil, bizdeki aile yapısında kocadıkça işlevsizleştiğinin altı çizilip bir yük gibi görülen, sandık odasına atılan gözden düşmüş eşyalara benzettiği ihtiyarlar üzerinden insani değerlerin yitişini çarpıyor yüzümüze. Çok geçmeden etkiyi ikiye katlıyor. Oyunu evin içinden çıkarıp mekânı değiştiriyor, değer yargıları sorgusunu başka bir olayla yeniden yaptırıyor. Hasta kadının odasındaki pencerenin altında, arabanın ezdiği bir kedinin başında üç çocuk konuşuyor. Ölüm, can çekişmek ve oyun üzerine olan sohbet yaşlı kadının korkusunun sebebini de ortaya çıkarıyor. Tıpkı yaşlı kadın gibi artık işlevsizleşen kedi hakkındaki çocuk konuşmalarını ve etkisini nasıl tarif etmeliyim bilemiyorum. İlla okumak, dinlemek gerek.
Nihayetinde o son… Konuşulanlara tepki veren yaşlı kadının kısık bağırışlarından korkan çocuklar sahipsiz kediyi ölüme terk edip kaçıyor. Odadaki seslere gelen kadın ve kocası ise pencerenin önündeki kediyi fark edince annelerini rahatsız eden şeyi bulmanın çevikliğiyle bir fikir ortaya atıyor: yaşlı kadını sokaktaki çıt sesinin bile duyulduğu bu odadan taşımak. Sandık odasına benzeyen küçük odaya...
Pencere, değerlerin müthiş bir hızla çöküşünün verdiği can çekişme hissine, bu ibret tablosuna dair müthiş bir ağıt. Kulak verin.
Hamiş: Pencere’yi Yapı Kredi Yayınları’nın bastığı Necatigil’in Bütün Eserleri kitabında bulup okuyabilirsiniz. Sahaf tutkunları Pencere’nin 1975’te Varlık Yayınları ve 1984’te Cem Yayınevi tarafından yayımlanmış basımlarını ya da Behçet Necatigil’in yazdığı tüm radyo oyunlarının bir araya getirildiği Radyo Oyunları’nın YKY baskısını buradan (https://www.nadirkitap.com) satın alabilir. Bir ısrarlı önerim de TRT’nin arşivindeki efsane kadrolu Pencere’yi dinlemeniz.
Reji Şükran Güngör, efekt Erhan Mesutoğlu. Oynayan sanatçılar ise Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Pekcan Koşar, Güler Kıpçak, Cüneyt Tanverdi, Tekamül Büber, Nilgün Özhan.