Kadir Topbaş meselesini biliyorsunuz. Şimdi bir de ortaya “Gökçek depremi” lafı atıldı. Bu arada Düzce ve Balıkesir “reisleri”nden de açıklamalar da gelmeye başladı.
Yazının başlığında “Hemşehriler birer ‘piyon’ mudur?” diye sordum. “Piyon”un mecazi anlamı şöyle: “İstenildiği gibi kolayca yönlendirilebilen, bir çıkara, bir amaca hizmet ettirilen, kullanılan kimse.”
İstanbul Büyükşehir Başkanı görevinden (belli ki gönülsüz olarak) ayrılıyor, yerine Büyükşehir Belediyesi Meclisi “darbesi” ile geçici bir başkan atanıyor.
Tamam, iyi güzel de bu müstafi “reis”i koltuğuna oturtanlara, yani “hemşehriler”e soran, danışan oldu mu?
Ne gezer… Sanırsınız ki herhangi bir bakanlığın herhangi bir görevlisinin işine son veriliyor.
Burada unutmamamız gereken şu olsa gerek: “Hemşehriler” ve “şehir” birbirine sıkıca bağlı iki sözcüktür. Bir adım daha ileri giderek şunu da hatırlayabiliriz: Şehir (Cite) ve hemşehriler (giderek “Yurttaşlar”) birbiriyle ilişkisinde anlamlıdır. Bildiğiniz gibi bidâyette “Yurttaş”, “Bir şehre ait olan” olarak tarif ediliyordu.
Yani özetin özetiyle: Topbaş’ın (ve şimdilik Düzce’nin) belediye başkanlarının yerinden edilmesi “site” ve “hemşehrilik/ yurttaşlık” hukukuna aykırı bir operasyondur.
Topbaş’ı üç dönemdir koltuğunda oturtan (ama ne oturuş, orası başka bir konu!) İstanbul hemşehrileridir. Yani özetle, seçilmiş bir belediye başkanı kanunda belirtilmiş “görevden alma” müeyyideleri (bu fasıl da başka bir sorun ama…) dışında yerinden edilemez. “Niçin edilmesin, ne mahzuru var?” diyorsanız (hele de İstanbul hemşehrileri olarak) “Bizim belediye seçimlerinde oy vermemize bakmayın, bu bir oyundan ibaret!” kanaatini taşıyorsunuz demektir.
Açıp bakalım Belediye Kanunu’nun (5393) “Belediye başkanlığının sona ermesi”yle ilgili 44'üncü maddesine
"Mazeretsiz ve kesintisiz olarak yirmi günden fazla görevini terk etmesi ve bu durumun mahallin mülkî idare amiri tarafından belirlenmesi, b) Seçilme yeterliğini kaybetmesi, c) Görevini sürdürmesine engel bir hastalık veya engellilik durumunun yetkili sağlık kuruluşu raporuyla belgelenmesi, (1) d) Meclisin feshine neden olan eylem ve işlemlere katılması, Hâllerinden birinin meydana gelmesi durumunda İçişleri Bakanlığının başvurusu üzerine Danıştay kararıyla başkanlık sıfatı sona erer."
(Yeri gelmişken konuyla ilgili bir KHK’nin (15 / 8/2016) bir “Ek fıkra” olarak kanuna iliştirildiğini de hatırlayalım. Tahmin ettiğiniz gibi o da şöyle bir şey: “Ancak belediye başkanı (…) terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları nedeniyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması (…) hallerinde (…) 46. maddedeki makamlarca (yeni bir) belediye başkanı(…) görevlendirilir.”)
Kadir Topbaş’ın aktardığımız “Ek madde”nin kurbanı olduğuna dair bir bilgimiz yok. Müstafi başkanın bu çerçevede şu açıklamayı yaptığını da hatırlatalım: “Zaten; İstanbullular bizi, biz İstanbulluları biliriz. Bize atılan hiçbir çamur üzerimize yapışmaz. Onurumuzla geldik, onurumuzla ayrıldık. Muhalefete tavsiyem; Beni karalamak yerine, kendinizi insanlara sevdirmeye çalışınız.”
Tamam, iyi güzel de o zaman niçin bu “istifa”, daha doğrusu “görevden alma”?
Söz konusu bu “görevden alma” ile ilgili olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun şu açıklaması birçoğunuz gibi benim de hoşuma gitti doğrusu:
“Demokrasilerde seçimle gelen seçimle gider. Seçimle gelen seçimle gitmiyorsa, istifa ettiriliyorsa istifa eden kişi kendi seçmenine hesap vermek zorundadır. Gerekçelerini halkına anlatmak zorundadır. Sayın Kadir Topbaş istifa etti. Topbaş’a sordular, ‘yorulduğunuz için mi’ ‘hayır’ dedi. ‘Niçin istifa ettiniz’ ‘beni adam yerine koymadılar.’ Şimdi Kadir Topbaş’a soruyorum; sizi kim adam yerine koymadı? Ben buna isyan ediyorum sen sinene çekiyorsun. Olmaz İstanbullulara hakarettir çık açıkça şu gerekçe ile de. Şimdi benzer şekilde başka büyükşehir belediye başkanları için aynı şey konuşuluyor. İstifa edecek mi etmeyecek mi? İstifa edenler suçludur. Ama istifa etmeyip direnen ben haklıyım beni halk seçti siz beni istifa ettirmezsiniz diyenlere de hep saygı duyarım.”
Topbaş’ın yine Belediye Kanunu gereğince, kanunun şu maddesinden yararlanıp yararlanmayacağı hakkında da bilgimiz yok:
“Görevden uzaklaştırılan belediye başkanına, görevden uzak kaldığı sürece aylık ödeneğinin üçte ikisi ödenir ve bu süre içinde diğer sosyal hak ve yardımlardan yararlanmaya devam eder.”
Seçimle gelip geçimle gitmek bahsinde HDP Sözcüsü Osman Baydemir’in Kılıçdaroğlu’nun açıklamasından daha “derine inen” şu sözlerini de aktaralım:
“Bir seçilmiş belediye başkanını Kadir Topbaş da olsa Gülten Kışanak da olsa ancak onu seçenler görevden alabilir. Seçimle gelen ancak seçimle gider. Ben bir kez daha soruyorum: Kadir Bey’in milyonlarca insanın oyunu alan birisini insan yerine koymayan her kimse onu buradan kınıyoruz.”
Takdir ettiğinizi sanıyorum: Bu açıklama Kılıçdaroğlu’nun söylenmesi gerekeni yarıda bırakan açıklamasına fark atmıyor mu? Bence de konumuz / sorunumuz bu son açıklamada belirtilen husustur. “Ya hep, ya hiç!” yani…