Her ilde 999 Fethullahçı mı?

Kanun Hükmünde Kararname ile şirketlere el konuluyor. Yasama işlemleriyle insanlar işten atılıyor. İş plaka temizliğine kadar vardı. Türkiye OHAL günlerini değil, ”güçlerin ayrısı gayrısı olmaz” dönemini yaşıyor

Ali Duran Topuz atopuz@gazeteduvar.com.tr

Bir darbe girişimi oldu. Kanlı. Bastırıldı. Ne güzel. Sonra, operasyonlar. Elbette. Kim vardıysa bu girişimde bulmak ve cezalandırmak şart. Bu “kim”in cevabını bulmak için, iş nereye kadar gidiyorsa, oraya kadar gitmek de şart.

Peki nereye gidiyor, nereye gitmiyor?

PLAKALAR, KLAVYELER, İSİMLER

Plakalara kadar geldi. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 2014 yılında verilen bütün FG plakalar iptal edileceği dile getiriliyor. FG plakalara ilişkin haber internet sitelerinde kopyalanarak yayılırken, bir de somut operasyon haberi geldi. Buna göre Denizli Adliyesi’nde başsavcılık, bir tarihte alınan FG plakaların hepsini değiştirmeye karar vermişti. Adliye önündeki plakasız araçların fotoğraflarıyla geçti bu haber de. Plakasızdılar, çünkü talimat gereği FG’li plakaları sökülmüştü.

Haber, sosyal medya ve sözlüklerde de hareketliliğe yol açtı. Mizah için daha iyi malzeme mi bulunur: Alfabede F ve G harfleri yan yana, onlara ne olacak? F klavyelerde de bu iki harf yan yana, ne olacak şimdi? Vazgeçelim desek, Q klavyede de durum aynı. Ondan da vazgeçsek, A klavye de oturtmuş iki harfi yan yana. Üst akıl klavyeden mi başladı acaba? Acaba? Adı ve soyadı F ve G ile başlayan yurttaşlar da tehdit altında mı? Adı Fethullah veya soyadı Gülen olanlar?

Sahi, sadece F ve sadece G plakalar niye aklanmış oluyor? FG’nin suç potansiyeli taşıdığı düşünülürse, tek tek F ile G’nin de hatırı kalmamalı değil mi?

Alfabe kanunu mu değiştirsek, hazır el değmişken? Bir torba kanuna bakar. F ile G’yi atsak, X, W ve Q’yu mu alsak? Yok daha neler… Klavye işi ne olacak? F klavye gibi Fethullah Gülen’i de yerli ve milli zannettik, başımıza ne çoraplar ördü? Q da bozuk, A da. En iyisi, en yeni bir klavye değil mi? Yeni Türkiye’nin, yeni klavyesi…

Adı Fethullah olanlar tabii ki önce araştırılsın, sevdiği liderin adını çocuğuna koyma adeti var ne de olsa. 12 Eylül’de doğan Kenan’lar Evren’ler unutulur mu hiç? Gülen’leri değiştirelim. Son Gülen iyi güler…

Operasyon ciddi ve emniyete çok iş düşüyor: FG plaka sayısı, 80 bin 919 tane olabilir. Her ilde 999 tane var. Her ilde 999 FETÖ’cü de olabilir, bunlar nasıl da yayılmış bilmiyorsunuz siz…

*

FG işi süredursun, isimlerle cisimlerin ilişkisinde bir başka boyut daha var: Fethullah Gülen mi, Fetullah Gülen mi? Eskiden “Fethullah” yazan “dincileri destekleme” zannı altında kalırdı, şimdi aynısını yazan darbecileri destekleme zannı altında kalabilir.

BİR TOPLUM DARBECİ

Neyle uğraşıyoruz? “Darbeci ayıklamak”la. Neye varıyoruz? Aklımızı peynir ekmekle yemeye?

Başbakan Binali Yıldırım’ın geçen hafta, 17 Ağustos’ta açıkladığı bilgiler: “20 bin 355 kişi tutuklandı, 40 bin 29 kişi gözaltına alındı. 79 bin 900 kişi kamudan uzaklaştırıldı. 35 hastane, 1061 okul, 823 yurt ve 1125 dernek kapatıldı.”

Bu sayılar artıyor. Operasyonlar yayılıyor. O kadar ki, iktidardaki heyetin ailelerine vardı iş. İşte, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadına kadar geldi. Şaban Dişli’nin kardeşi zaten ilk günden itibaren gündemdeydi. Akıncılar hava üssünde kendi komutanlarını derdest eden subay heyetinin içindeydi. Bu iki isim için de, yakınları ne dedi? “Suçlular cezasını çeksin.” Suç şahsidir. Suç, sadece iktidar partisinin etkili isimlerinin ailelerine değince mi şahsileşiyor? 20 bin tutuklunun hepsine bu kural uygulandı mı? Neden, hangi suçlamalarla alındı bu insanlar? Darbe yapmak? Darbe organize eden örgüte üye olmak? Delil?

Şimdi, önümüzde iki yol yok mu? Biri bu plakalara kadar giden, suçluyla suçsuzu ayırmayı değil, trol ile balık avlar gibi dibi tarumar eden bir toptancılık yolu. Diğeri de açık, basit ve kuralları belli hukuk yolu.

Masumiyet karinesi korunur. Suçun şahsiliği ilkesine uyulur. Delilsiz iş görülmez. Usul kurallarına özenilir. Fakat yargı, yargı da ağır darbeli. Hakim savcı nüfusunun üçte biri şaibeli, el çektirildi. Kalana da güvenilir mi kim bilir?

Bir millet darbeye direniyor filmi gösterilirken, bir millet darbeci olmuş sonucu çıkıyor, sayılara bakılırsa.

OSMANLI MÜSADERECİLİĞİ

Bu bir darbe soruşturması mı, suç örgütü soruşturması mı, yoksa toplumsal hesaplaşma mı? Darbe ve suç örgütü soruşturmasıysa, insanların görevden alınmasına nasıl mahkemeler değil de Kanun Hükmünde Kararnameler karar veriyor? El koymalar mahkeme kararlarıyla değil de yasama işlemleriyle (KHK ve kanun) yapılıyor? Şahıslar hakkında kanun mu çıkarılırmış? OHAL bile buna izin veremez. OHAL ilan edilmesi, Osmanlı “müsadere” geleneğine kadar dönmeyi mümkün kılmaz. Neo-Osmanlıcılık yürürlükte.

Geçen hafta sonu Pazar günü HaberTürk gazetesinde bir söyleşi vardı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, TBMM’deki mini anayasa paketi görüşmelerinin siyasette (esasen üç parti arasında) bir balayı yaşandığını söylüyordu. E güzel. Sonra da ekliyordu aynı söyleşide:

“Devlet yeniden yapılandırılırken, OHAL ve KHK ile inşa edilemez. Kanunlarla inşa edilir. Devlet sisteminin sağlıklı rehabilitasyonu ve kamudaki bozulmanın tedavisi ancak parlamento idaresinin etkin olarak hayata geçirilmesiyle olur. Muhalefetin devre dışı bırakılması kaygı verici.”

Hem balayı, hem dışlama nasıl birlikte mümkün bilmek mümkün değil. Ama şu doğru, balayına kurban ediliyor sanki: OHAL ve KHK ile devlet yeniden inşa edilmez. Söyleşinin bir yerinde de bir başka gerçeğe dikkat çekiliyordu: Yargı sürecinde tutuklama esas tutuluyor, insanlar çocuklarını yolladıkları okul yüzünden açığa alınıyor, filan…

BU KISTASLAR NEYİN KISTASI?

Nuri Elibol, 15 Ağustos’ta Türkiye gazetesinde, “bir araştırma yaptık” ifadesiyle verilen operasyonda hedef olanlarda şu kıstasların gözetildiğini yazdı. “Yok böyle bir şey” diyen de olmadı:

1- 17-25 Aralık darbe girişimleri ve MİT tırlarının durdurulması olaylarından sonra FETÖ yayın organlarından olan Zaman gazetesi, Bugün gazetesi aboneliğini devam ettirenler veya yeni abone olanlar.

2- Yine bu tarihlerden sonra örgütün niyeti ortaya çıkmasına rağmen, tüm ikaz ve yardımlara rağmen, çocuklarını FETÖ’ye ait okullarda-dershanelerde ve etüt merkezlerinde okutanlar.

3- 50 bin kişilik özel FETÖ iletişim ağına dahil olanlar. FETÖ’cülerin kurduğu özel bir iletişim ağı var. O ağ üzerinden 50 bin kişi irtibat kurmuş.

4- 17-25 Aralık darbe girişiminden sonra FETÖ’ye ait finans kurumlarında hesap bulunduranlar, özellikle de FETÖ çağrısı ile bankaya yeni para yatıranlar.

5- FETÖ tarafından kurulan Aktif-Sen gibi sendikalarda 17-25 Aralık’tan sonra üyeliğini ısrarla devam ettirenler.

6- Yine FETÖ’ye ait olan Memurlar Vakfı, YÖNETDER’e üyeliğini devam ettirenler.

7- Telefon dinlemelerine takılanlar.

8- 17-25 Aralık darbe girişimi ve MİT tırları olaylarından sonra FETÖ mensuplarının yurt içi ve yurt dışında yaptıkları toplantılara, özel organizasyonlarına, ev toplantılarına katılanlar.

9- 17-25 Aralık darbe girişiminden sonra teröristbaşını Pensilvanya’da ziyaret edenler.

10- Darbe girişimine katılanların ve destek verenlerin ifadelerinde ismi geçenler.

11- FETÖ’ye müzahir TUSKON gibi, İŞAD gibi iş dünyası derneklerinden-vakıflarından- sendikalarından 17-25 Aralık darbe girişiminden sonra ısrarla ayrılmayanlar.

12- Yine FETÖ tarafından kurulup işletilen Yazarlar Vakfı-Abant Platformu ve FETÖ’ye ait üniversitelerin-okulların yönetici-mütevelli heyeti ve üyeliğinden 17-25 Aralık’tan sonra ayrılmayanlar.

İRTİBATIN UZANDIĞI YERE GİDİLİNCE…

Nuri Elibol’un ilan ettiği kıstaslar hukuki kıstaslar değil. Üstelik bu kıstaslara uyulursa (KHK’daki “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen…” cümlesinden de anlaşılacağı gibi) kimse soruşturmadan kurtulamayabilir. “Bir zamanlar hepiniz beraberdiniz” demiyorum hayır, ama devlet desteğini de alarak toplumsallaşmış bir hareketin, suçlu çekirdeği ve suça bulaşmış çeperine yönelmek yerine, tüm “üye, mensup, iltisak ve irtibat”larına yönelinirse, iş plakalara kadar gelir.

Behlül Dana’nın dediği gibi, “Her koyun kendi bacağından asılır.” Yani hukukçası, suç şahsidir. Kardeşi darbeci olmuş siyasetçinin, damadı “üyelik, mensubiyet, iltisak, irtibat” içinde görülmüş belediye başkanının yararlanabildiği “suçun şahsiliği” ilkesinden, sıradan yurttaşlar da yararlanabilmeli. Onların Allah’tan ve milletten af dileme hakları olmadığını söylemek, aynı şekilde eşitlik ilkesine sığmaz.

ÖZGÜR GÜNDEM FASLI

Özgür Gündem nasıl araya sıkıştı? “Kokteyl örgüt” masalına iktidarın kendisi de inandığı için mi? Yoksa, her hukuksuzluğu Kürt hareketine, demek ki terör metaforuyla ilişkilendirerek meşru göstermek daha kolay olduğu için mi? Böylece “dilinde Allah olanlar, alnı secdeye gelenler”e yönelik işlemlerin daha meşru mu görünmesi sağlanacak? Kötü bir numara bu. 1990’lardan beri bildiğimiz kötü numara.

Hukuksuzluklar dizisiyle gelinen yerden hukuksuzluklar dizisiyle kurtuluş bulunmaz. Kürt meselesinde bir zamanlar tuzlukların Abdullah Öcalan’a benzetilmesine kadar varan akıl yitimi hali, şimdi plakalardan işkillenmeye vararak tekrar ediyor.

Tüm yazılarını göster