Her ne kadar yok saysanız da ben buradayım bayım, bilin istedim

Baba ile oğul yolda yürürken önleri kesilip "Kürt müsün" diye sorulmamalı, sorulsa dahi oğul babanın, baba oğulun önünde vurulmamalı, vurulsa dahi hepinizin valisi olan bir bürokrat soruşturma henüz başlamışken "Olay sıradan adli bir vaka" dememeli, dese dahi basın…

Abone ol

Miraz Rûsipî

Evet, bayım tahmin ettiğiniz gibi olmadı. Doğuştan sahip olduğunuz imtiyazlara rağmen kimilerimizin çocukları, çocuklarınızın kazanamadığı okullarda dahi okuyabildiler. İşin kötüsü asimilasyonu yegâne amaç edinmiş okullarınız kendi amaçlarına da ihanet ettiler. Gerçi birkaç bin defa -ki söylememe gerek var mı tümü de sizin zorunuzlaydı- takım elbise giyip marşlarınızı isteksizce okudum. Hatta bir ara az kalsın renklerini diliniz ve renginizle çizdiğiniz şu medeni dediğiniz sıfata haiz olacaktım. Elbette ki olamadım. Her ne kadar eşit olduğumuzu savunan - bu yasalar elbette ki size daha fazla eşittir - kanunlarınız olsa da medeniyet her hâlükârda sadece beyazlara mahsustur. Bu hususun aşikar edilmemiş kodları ise Freudiyen dil sürçmelerinizde mahfuzdur.

Nereden mi biliyorum böyle terimleri? Her şeyin en iyisini siz bilseniz de bayım psikoloji ilmine kısmen haizim. Ayrıca felsefeyi de severim, sonra matematik, edebiyat... Hayır, bayım düşündüğünüz gibi değil hem de hiç değil. Okullarınız tıpkı köprüleriniz gibi bir halta yaramıyor. Bildiğim her şeyi üzerinde duruma göre siyah, yeşil, kırmızı ve beyaz renkler barındıran bir portakal sıkacağındaki posadan öğrendim. Sizle dalga geçmek mi? Ne münasebet bayım. Böyle bir şeye teşebbüs etmek dahi hadim midir? Portakal sıkacağı diyordum bayım, çift yönlü yoğun baskı kişiyi; sürekli açıklama yapma gereksinimi duyma, yaşayabilmek için bir başkası gibi davranma, üzerindeki baskının sebeplerini anlamaya çalışmak, millet, din, ülke, sınıf meselelerini sorgulamak gibi zihin açıcı faaliyetlere sürükler. Gerçi siz portakal suyu içenler bunlar üzerine pek düşünmezsiniz. İşte tüm bu sebeplerden size saçma görünse de benim için evrenin en bilge varlıkları sıkılmış portakallardır. İsterseniz buna, ezilmişliğin bilgeliği, diyelim. Pardon bayım. Beyazlığın elbette ki renkten ziyade bir tür isimlendirme zanaati olduğunu bilmekteyim. Ad vermek, yeni kavramlar türetmek ne haddime. Ben gibiler bırakınız yeni tanımlamalar icat etmeyi asırlar boyu yaşadığı köyü dahi isimlendiremez. İsim verse dahi resmiyette o ad kayıtlara geçmez. Kaşlarınızı neden çattınız ki? Anlıyorum bayım ucuza karnınızı doyurduğunuz ekmek arası dönerden beklediğiniz sözler bunlar değil. Sırf bu sebepten dahi; inşa ettiği barınaktan, önüne koyduğu onca yemden, ilaçtan, bakımdan ve de emekten sonra kendisine uzatılan bıçağı usulca yalamak yerine sahibinin elinden kaçma hadsizliğini gösteren boğaya öfkelenen kasap kadar haklısınız bayım. Zaten bizler iyiliklerinize nankörlükle karşılık veren hadsiz, hain, teröristlerden başka neyiz ki? Size laf sokmak mı? Hayır, bayım. Öyle şey mi olurmuş. Sizle anlaşmak için annemin korkudan unuttuğu dilimizden feragat etmemin dahi yeterli gelmediğinin farkındayım. Ayrıca dilinizin itaati kutsayan resmi diyalektleriyle konuşmalıyım aksi takdirde… Anlıyorum bayım.

.

Yine de şunu bilmenizi isterim ki size karşı henüz haklarımı dahi savunmuyorum. Varsayalım ki parmağınızda bir yüzük var. Var değil mi? Varsa sadece var denmeli bayım. Sonra baba ile oğul yolda yürürken önleri kesilip "Kürt müsün" diye sorulmamalı, sorulsa dahi oğul babanın, baba oğulun önünde vurulmamalı, vurulsa dahi hepinizin valisi olan bir bürokrat soruşturma henüz başlamışken "Olay sıradan adli bir vaka" dememeli, dese dahi basın… Daha fazlasını yüreğim kaldırmadığından kısa keseyim bayım. Sizden sadece ve de sadece var olduğuma inanmanızı bekliyorum. Sonrası daha sonranın meselesi.

Bakınız ben inandım bayım. "Allah birdir ve herkesin ilâhıdır" denmesine öylesine bağlandım ki! Hepimizin iman ile inandığı bu ayetin aramızdaki onulmaz yaraları iyileştirip bizi eşit müminler, yek parçadan ibaret ümmet haline getireceğine canı gönülden inandım. Fena halde yanıldığımı camide, kilisede, Hindu tapınaklarında hatta aynı atadan geldiğini savunanların dininde dahi zencilerin ve beyazların Allah'ının bir olmadığını görünce anladım. Tanrı birçok renktir ama en çok beyazdır. Eşitlik için ayaklanıp sınıf savaşı yapanların dahi bu konuda karnesi zayıftır. Bir Fransız ya da Türk devrimcisinin önce devrimci sonra enternasyonalist olması tabii bir hak iken; Kürtler, çingeneler ya da Beluciler önce enternasyonalist sonra devrimci olmalıdır. Anlayacağınız bayım neye inandımsa siz orada bir koltuk edinmeyi, yönetici olmayı, efendiliğini, eşitleneceğimizi sandığım inancımıza taşımayı başardınız.

Bu sözleri ben gibi işinde gücünde, yasalara saygılı üstelik ten rengi siyah olmayan birinden duymanın sizi hoşnut etmediğinin farkındayım bayım. Evet bu defa tıpkı siz gibi zenci yerine siyah, dedim. Zenciye siyah deyince yani kelimeyi bir başka kelime ile değiştirince yaptığınız her şeyi unutup inceliğinizi coşkuyla alkışlayacağımız yanılgısına düştüğünüzü bilmenizi istedim. Öncelikle zencilik bir renk değildir. Her ne kadar kaba gücünüzün yarattığı mecburiyetten yumuşak başlılıkla kurallarınıza uysam da derimin altında öfkeli gözlerle dünyaya bakan, burnunda halkası, yüreğinde patlama zamanı belirsiz volkanıyla isyankâr bir zenci nefes almakta. Her ne kadar yok saysanız da ben buradayım bayım, bilin istedim.