TV programında dizilmiş konuşmacılar operasyonu gerekçelendirmek
için çaba sarf ediyorlar. Hiçbir açıklama kafalardaki çelişkileri
gidermeye yetmiyor. Sabah Numan Kurtulmuş savaşın başladığını
duyuruyor ve akşamına Hulusi Akar "Türkiye Cumhuriyeti Devleti asla
savaşta değildir savaş devletler arasında yapılır bizim karşımızda
bir devlet yoktur, sürüngenler vardır başlarını ezeceğiz." diyerek
açıklamayı yok sayıyor.
Hele Trump’ın rolüne ne demeli? Türkiye’ye önden sarf ettiği
sözlerle muhalefeti ajite ederken ertesi gün hiçbir şey olmamış
gibi Erdoğan ile kasımdaki buluşmasına dair laf ediyor.
Arka arkaya bu kadar çelişki pek hayra alamet değil. Çoğumuzun
aklı Trump’ın konuşmasını diplomatik boyutla açıklamaya yetmez.
Ortada bir yalan dönüyor ve buna inanmak için özel bir çaba
gerekiyor.
Çok açık ki bu harekat başka bir şeyle değil, sadece ve sadece
krize giren ekonominin can damarı olan inşaat sektörü için bir
nefes aldırma çabası. Sadece birkaç veri işin boyutunu anlamamıza
yetecek.
KENTSEL DÖNÜŞÜM 3.0
Sulukule’de ne olduğunu hatırlarsınız değil mi? Orada yaşayan
halkı şehir dışına sürüp bölgeye yeni lüks konutlar diktiler.
Sulukule o dönemde kentsel dönüşümün bir sembolü idi. Orada yapılan
usulsüzlükler ve haksızlık belleğimizdedir ve mahkeme kararları ile
sabittir.
Sonra Sur’u hatırlayın. Sulukule’nin ötesinde bir dönüşüm ile
belleklere kazındı. Vicdanları rahatsız eden yanları daha çoktu.
Sulukule kentsel dönüşüm 1.0 olarak bir sembol ise Sur 2.0 olarak
yeni bir semboldür.
Suriye operasyonu ise kentsel dönüşüm 3.0’dır aslında. Sulukule
ve Sur’da yaşananın katbekat fazlasıdır. Alan olarak ise korkunç
büyüktür. 480 km. boyunca girilecek 30 km’lik güvenli bölge 14 bin
400 kilometrekare alan demek. Burası inşaata ayrılacak. Doğru
duydunuz, Adana’nın toplam yüz ölçümü kadar bir alan inşaata
açılacak. İçine Adana’ya dökülen betondan daha fazlası
dökülecek.
GÜVENLİ BÖLGE Mi, KENTSEL DÖNÜŞÜM MÜ?
Türkiye'nin önerdiği 480 kilometrelik hatta yayılan güvenli
bölge, operasyonda arkasına sığınılan “güvenli bölge”. Çok açık ki
14 bin 400 kilometrekarelik bir kentsel dönüşüm olamaz. Bu alanda 5
bin nüfuslu 140 adet köy ile 30 bin nüfuslu 10 ilçeden oluşan
yerleşim alanı oluşturulacak. Yani 1 milyon nüfus için 140 köy, 10
ilçe. 2 milyon için bunun iki katı, yani 280 köy, 20 ilçeyi 14 bin
400 kilometrekareye sığdıracaklar.
Her bir köy 350 metrekare parsel büyüklüğüne oturan 100
metrekare 3+1 ev ile ahırdan oluşan bin konut, iki cami, 16
derslikli iki okul, bir gençlik merkezi ve kapalı spor salonu ile
yönetim merkezinden oluşan bir inşaat kompleksi.
Her bir ilçe ise ortalama 100 metrekare 3+1 ve 2+1 evlerden
oluşan 6 bin konut, bir merkez cami, 10 mahalle camisi, 16
derslikli sekiz okul, bir lise, iki kapalı spor salonu, beş gençlik
merkezi, bir küçük stat, dört mahalle ölçekli futbol sahası, sosyal
tesisler ile sekiz ilçede 10 yataklı, iki ilçede 200 yataklı
hastane, küçük sanayi sitesinden oluşan devasa bir inşaat
kompleksi.
Yani ortada "beton, çimento, rant" meselesi vardır, ama
TV’lerdeki konuşmacılar bunları anlatmayınca hiçbir şey
anlaşılamaz.
Kaldı ki bu sadece "Suriye kentsel dönüşüm projesi"nin bir
milyonluk nüfusu ilgilendiren aşaması. Hesaplanan maliyeti ise 150
milyar 965 milyon 400 bin lira! Yani 1 milyon nüfuslu bir kentsel
dönüşüm ile 151 milyar TL’lik bir inşaat sektörü yaratılacak.
Erdoğan BM’deki konuşmasında "Şu güvenli bölge ilan edildiğinde,
bu güvenli bölgeye biz rahatlıkla 1 ila 2 milyon arasında göçmeni,
mülteciyi yerleştirme şansına sahibiz." derken devamında ekliyor ve
“Bu bölgenin derinliğini Deyrizor-Rakka hattına kadar
indirebilirsek, ülkemizden, Avrupa'dan ve dünyanın diğer
bölgelerinden kendi topraklarına geri dönecek Suriyeli sayısını 3
milyona kadar çıkarabiliriz." diyor. Yani 1 milyon nüfus için 151
milyar, 2 milyon için 302 milyar, 3 milyon nüfus için 453 milyar
TL’lik bir inşaat ekonomisinden bahsediyoruz.
FİNANSMAN KİMDEN?
Finansmana hükümet çalışmış bile. Her bir milyonluk nüfusun 200
bin konutu uluslararası fonlardan karşılanacakmış. Bu nasıl bir
fon, bu nasıl bir para, bir gün öğreneceğiz. Peki geri kalanı nasıl
ödenecek, bu operasyonun parası nereden çıkacak? O da çok basit,
gerekli paranın ilk taksitini enflasyonun yüzde 9,6 olduğu iddia
edilen bir dönemde posta hizmetlerine, trene, elektriğe, köprüye
gelen yüzde 20’lik zamlarla ödeyeceğiz. Yetmezse bir zam daha.
SİYASET BOŞLUK TANIMAZ
Kılıçdaroğlu yedi soru sorarak tezkereye evet dedi. Demek ki
soru sormak yetmiyor, sorgulamak gerekiyormuş. Örneğin Erdoğan
BM’nin son genel kurul açılışında iki önemli konuşma yaptı.
Birincisi iklim zirvesi ile ilgili idi. O konuşmayı “Erdoğan BM’nin iklimini
değiştirdi” başlıklı yazı ile sizlerle paylaşmıştım. BM Genel
Kurulu'nda yaptığı diğer konuşma ise es geçildi. O konuşmada
güvenli bölgede inşaat meselesini açıkça anlattı. Pek sorgulanmadı.
Onu geçelim, geçen hafta da “Biz inşaatın hesabını yaptık” dedi.
Onu da dikkate almadık. Ee bu kadar dikkate almayınca operasyon
kolay hale geldi. Bu nokta tamamen muhalefetin suçu. Hiçbir şekilde
ülke olayları ile ilgilenmeyip işin aslını dert etmemek ve sadece
ve sadece popüler olunca ilgilenmek, muhalefetin en büyük
sıkıntısı. İktidarın her ajitasyonuna tepki verip her politikasına
sessiz kalmak ilginç bir meziyet.
Bu yazıdaki veriler de tam iki hafta önce bütün medyada çıktı.
Ama o zaman da kimse işin aslını aramadı.
HER ŞEY BETON İÇİN Mİ?
Suriye’deki operasyon bir güvenlik meselesi mi? Ne Sulukule ne
Sur bugün daha güvenli değil. Burası da böyle olacak mı?
İstanbul’da boşaltılan 26 okulun 19’u deprem sonrası yapılmış. Yani
bu iktidar zamanında. Kendi yurttaşının deprem güvenliğini
çözemeyenler ne kadar güvenli bir bölge kurabilirler? Zaten bu
“harekatın” ana sektörü çimento. ABD’nin her savaşında silah
şirketlerinin hisseleri nasıl değerleniyorsa, bizde de son günlerde
çimento fabrikalarının hisseleri böyle değerleniyor.
Bu tür süreçler muhalefeti durdurmak için çok iyi bir araçtır.
Bu operasyon da tam da bunun için. İktidar muhalefeti sustururken
sadece Kürtleri, sendikacıları, solcuları değil, IŞİD’e karşı
direnen Türkmen ve Arapları değil, partisindeki muhalifleri bile
susturacağını düşünüyor olabilir. İktidar muhalefeti sustururken
Suriye’ye 185 milyon metrekarelik dev bir kentsel dönüşüm
hesaplıyor. Bunun peşinatı olarak astronomik zamlar yapıyor,
inşaatları uluslararası fonlara satarak para kazanacağını
düşünüyor.
"Suriye kentsel dönüşüm operasyonu" “petrole hayır” deyip petrol
tüccarlarının etkinliklerine katılanlar, “savaşa hayır” deyip
tezkereye katılanlar, “özelleştirmeye hayır” deyip özelleşen şeker
fabrikalarının açılışına katılanlar ile durdurulamayacak. Onlar
ayıpları ile yaşayacaklar.
O zaman özetleyelim. Bu operasyon ekonomik kriz ve iklim krizi
yaşadığımız bir dönemde sınıra yakın bölgede yaşayan yüz binlerce
akrabamızı yerlerinden edip, yerine iki milyon Suriyeliyi
yerleştirip 14 bin 400 kilometrekarelik alanda 185 milyon
metrekarelik bir kentsel dönüşüm ile inşaat sektörüne 300 milyar TL
kazandırma operasyonudur.
Şimdi mesele şu, iklim krizi ve ekonomik kriz yaşadığımız bir
dönemde hem ülkenin, hem de Mezopotamya’nın ihtiyacı olan şey daha
çok beton mudur, yoksa barış mıdır?