'Her şey değişir. Hiçbir şey değişmez'
6 Ocak 1946 tarihli Demokrat İzmir gazetesi sorar: “Uşak jandarma kuvvetleri CHP’nin emrinde midir?”. Ardından nedenini açıklar: “Uşak CHP başkanı ‘100 jandarma’ ile seçimi kazanacağını söylüyor"
Nerede okuduğumu ya da kimden duyduğumu hatırlamıyorum: Türkiye’den birkaç gün uzaklaşıp hiç haber almazsanız, döndüğünüzde başka bir ülkeye döndüğünüzü sanabilirsiniz; ancak birkaç yıl uzak ve habersiz kalıp da dönerseniz neredeyse hiçbir şeyin değişmediğini görürsünüz. Geçmiş yılların gazetelerini tarayan ve sık sık ‘tarihin tekerrür ettiğini’ fark eden biri olarak, bu saptamayı yalnızca Türkiye’ye özgü sanırdım, sanabilirsiniz. Halbuki başlıktaki iki klişe bu olgunun ne kadar küresel olduğunu çok daha kısa ve vurucu bir biçimde söylüyor: Her şey değişir, hiçbir şey değişmez.
İkinci Dünya Savaşı’nın bittiği, faşist diktatörlüklerin yenilip liberal demokrasilerin yeniden canlanmaya başladığı günlerde, yıllardır tek adam/tek parti tarafından yönetilen Türkiye’de, Milli Şef İsmet İnönü Türkiye’nin de demokratik bir ülke olacağını ima etmişti. Ancak, İnönü’nün bu açıklamasından birkaç ay sonra, Tan gazetesinin matbaasının CHP tarafından kışkırtılan ‘vatansever gençler’ -ki aralarında ilerleyen yılların ünlü sağcı siyasetçileri de vardı- tarafından yıkılıp yakılması, kurulacak ‘Demokrasi’nin sola kapalı bir rejim olacağını göstermişti.
Bu koşullarda, Atatürk’ün son Başbakanı Celal Bayar ve üç arkadaşı önce CHP’nin demokratikleşmesini talep eden ve ‘Dörtlü Takrir’ olarak bilinen bir önerge vermiş, bu önergenin reddedilmesi üzerine de CHP’den ayrılarak 1946 başında Demokrat Parti’yi kurmuşlardı. İzleyen günlerde yeni parti önceleri ürkekçe, kısa bir süre sonra da kurucularının bile hayal edemediği bir hızla örgütlenirken, CHP Mahalli İdareler Kanunu ile Seçim Kanunu’nu değiştirip Mahalli İdareler seçimini öne almıştı.
Bunun üzerine, Demokrat Parti yapılacak seçimlere girmeme kararı aldı, ancak o zamanlar Kütahya ilinin bir ilçesi olan Uşak’taki DP’liler parti kararına uymayarak belediye seçimine katıldılar ve kazandılar. Bu seçimin hemen ardından da CHP milletvekili seçimlerini öne aldı ve ‘demokrasi’ tarihimizin ilk ve tek zaferini kazandı. Neyse, 1946 yılının Kasım ayında, o günlerde bugünkü YSK’nın işlevini yerine getiren Danıştay, “ölü, asker ve 18 yaşından küçük seksen/yüz kadar kişinin oy kullandığı” gerekçesiyle, Demokrat Parti’nin kazandığı tek belediye olan Uşak Belediyesi seçimini iptal etti.
Bu gelişme üzerine Kütahya Valiliği, Uşak Kaymakamı Niyazi Dalokay’ı Belediye Başkan Vekilliğine atadı, ardından da yeni seçimler için hazırlıklar başladı. Olayların devamını 6 Ocak 1947 tarihli Demokrat İzmir gazetesinden izleyelim:
“22 Ocak 947 [22 Aralık 1946 olacak!] perşembe günü akşamı Halk Partisi’nde yapılan memur ve işçilerden müteşekkil bir toplantıda CHP Bşk. Rıza Salıcı garip bir teklif yapmıştı.
Başkan belediye seçiminde memurların oylarını mutlaka CHP'ye vermelerini söyleyerek istikbale ait işler üzerinde noktasız virgülsüz konuşmuştur. İşin asıl garip tarafı başkanın sözlerinin sonunda ayağa kalkarak oylarını iktidar partisine vereceklerine dair (namus ve şeref) üzerine yemin istemesiyle başlamıştı.
Hürriyetin tahdit edildiği bir devirde yaşamadıklarını bilen ve bunun ne para ile satın alınabileceğini ve ne de gökten zembille inmediğini bilen Uşaklılar bu sözden müteessir olarak. ‘Ne münasebet? Bizi bunun için mi çağırdınız? Oyumu istediğime veririm’ gibi sözlerle hür gönüllerinin ifadelerini terennüm etmişlerdir. Bundan sonra salonu bir sessizliğin kapladığını [gören] sayın başkan cidden acınacak bir duruma düşmüştür. Başkan bu durumdan hezeyanlarla kurtulmak yolunu tutmuş olacak ki: ‘Türkiye’de asıl parti Halk Partisi’dir. Demokrat Parti bir sabun köpüğüdür, gelir geçer. Önümüzdeki seçimi Kütahya’dan 100 jandarma getirterek mutlaka kazanacağız demiştir’. […]
Duyduğuma nazaran Uşak kaymakamı ve seçim kurulu başkanı Niyazi Dalokay’ın okul ve resmi dairelerden tasdikli birer liste istemesinin sebep ve manası artık anlaşılmıştır. Bitaraf kaymakamımızın elde ettiği bu listelerin CHP’nin propagandasını yapması ve oy almasına yaraması bir devlet memurunun siyasi bir parti ile bu kadar yakından alakadar olması bilmem ne manaya alınmalıdır. Bakalım seçim gününe kadar daha ne acayip ve garaip beyanat ve hareketlere şahit olacağız.”
Yenilenen Uşak Belediye seçimlerinin nasıl sonuçlandığı bir yana, Türkiye’ye ilişkin gözlemi biraz değiştirmek gerekiyor sanırım: Birkaç gün uzak kalırsanız döndüğünüzde başka bir ülke görebilirsiniz, ancak birkaç on yıl, hatta seksen yıl bile uzak kalsanız hiçbir şeyin değişmediğini görürsünüz, ya da daha veciz bir ifadeyle ne Türkiye’de ne de dünyada “her şey değişir, hiçbir şey değişmez”. Örneğin, Uşak yerine Şırnak olur, CHP yapmaz AKP yapar, Demokrat Parti yerine DEM Parti’ye yaparlar, yüz jandarma yerine birkaç bin jandarma ve polis getirirler seçimi kazanırlar. Yalnız hatırlamak lazım, bazen (hatta bazen bile değil, çok istisnai anlarda) bir şey değişir, her şey değişir.
*"Her şey değişir, hiç bir şey değişmez". Immanuel Wallerstein’in Modern Dünya Sistemi adlı eserinin giriş cümlesi ‘Değişim sonsuzdur. Hiçbir şey değişmez’den mülhem.