İmamoğlu gelir gelmez toplu taşımada ve suda indirim adımı ile büyük motivasyon yarattı. Kısa sürede atılan bu adımlar aslında AKP’nin belediyecilik yapmadığını herkese gösterdi. Şimdi diğer belediye başkanlarına büyük görev düşüyor.
Erdoğan için hiçbir şey artık daha iyi olmayacak. HDP’nin
kazandığı belediyelerin gasbı, kayyım atanan yerlerde kamu
görevlilerinin utanç verici harcamaları, iktidar için olmasa bile,
halk için çok utanç verici bir mesele. Bu politikaları, İYİ
Parti'nin kazandığı Keskin Belediyesi'ne kayyım atanması utancın
bütün coğrafyaya ve partilere yayılması anlamını taşıyor. Ancak
bunlar için kullanılan güç ve haksızlık aynı zamanda bir meşruluk
sorunu. Bu sorun, YSK’ya verilen “seçimi iptal etmezseniz
FETÖ'cüsünüz” mesajı ile başka bir boyuta taşındı. Ardından YSK’nın
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal kararı
noktayı koydu.
23 Haziran’da artık bir yerel seçimden fazlası var. Bu seçim
şiddeti her türlü kullanan, maniple eden ve demokrasiyi suistimal
eden dikta cephesi ile hakkaniyetli bir yaşam savunan, hayalleri,
inancı ve saygısı olanların bir arada yürüdüğü demokrasi cephesi
arasında bir seçim gibi görünüyor. Bu seçimde İmamoğlu’nun
kazanması sadece belediyeyi kazanmak olmayacak. Olmamalı da. Bu
seçim rejimi kendine yontanlara karşı adım atma meselesi aynı
zamanda. Ama bu ikinci mesele 24 Haziran sabahı başlayacak. Erdoğan
baskı yolu ile seçimi iptal ettirerek kendi meşruluğunun
tartışılmasını masaya koydu. Bu sefer masa sadece demokrasi cephesi
ile sınırlı değil. MHP ve AKP seçmenleri de bunun bir şekilde
farkındalar, Erdoğan’ın ortaya attığı bu meşruluk meselesini
derinden sorguluyorlar.
Erdoğan seçimle gitmeyecek deyip, ikinci bir cümle, bir çözüm
planı sunmayanlar, büyük bir ezber inşa ediyorlar. Evet, haklılar,
seçim sadece bir seçim ise ve sadece seçimi görecek kadar politika
yaparsanız Erdoğan gitmez. Hatta şunu da belirtelim, bu seçim 24
Haziran’dan, 31 Mart’tan daha adaletli bir seçim olmayacak. Asıl
önemlisi AKP o kadar dökülüyor ki her bir konudan sıkıştırmak
mümkün. Ama profesyonel siyasetçiler sadece izliyor ve popüler
olana kadar kıllarını kıpırdatmıyorlar. Diğer yandan bir avuç insan
ise çok şey değiştiriyor. Bunu tanzim satış önünde tartışan
teyzeden gördük, hapishaneden tweet atandan, İstanbul’un
kazanılmasında tabanda çalışandan gördük.
Şimdi gelelim bize, İstanbullu olmayanlara.
Şu anki rejimde devlet yok, ak devlet var. O ak devlet ise dozu
demokratik rejimlerden faklı olmakla beraber, gücünü devlet
aygıtını bir kişinin çıkarlarına dönüştürmekten alıyor. Bunun
sponsoru da halk. Yani hem #HerşeyGüzelOlacak deyip sigaraya,
alkole, petrole, otomobile vergi verirsen günün sonunda oyunuz
İmamoğlu’na gitse bile paran Erdoğan’ın seçim kampanyasına gidecek.
Benzer şekilde kapı arkalarından AKP’li müteahhitlerle görüşüp, iş
bağlayıp, onlarla asfalt-beton belediyeciliği peşinden koşarsanız
yüzde yüz Erdoğan’ın kampanyasına çalışmış olursunuz.
Basit bir örnek verelim. 2018 bütçesinde devlet sigaradan
37,8 milyar TL vergi almayı hedefledi. Yıl sonunda sigara
içenlerden topladığı vergi 44,4 milyar TL’ye çıkınca 2019’da 45,7
milyar TL vergi hedefi koydu. Şimdi siz dertlendikçe sigara
içerseniz kim kazanır? Hadi bırakmadınız, bari tütüne geçin ki
Anadolu çiftçisi kazansın, esnafı kazasın, Erdoğan kaybetsin.
Alkolde de durum çok benzer. 2018 için bütçe hedefi yaklaşık
10,5 milyar TL iken akşamcılar dertlendikçe içti, içtikçe Erdoğan
keyiflendi ve bütçe geliri 12,4 milyar TL’ye çıktı. Öyle olunca
2019 bütçesine 15,3 milyar TL alkol vergisi hedefi kondu. Hadi
içtiniz ve karaciğere zarar verdiniz, illa vergili mi içmek
zorundasınız?
Gelelim petrol ve gaz ürünleri ya da motorlu taşıtlara. İmamoğlu
kazansın diyorsunuz ama arabayı yenileyeceksiniz, her yere araba
ile gidiyorsunuz. Bu durumda paranız Erdoğan’ın seçim kampanyasına
gitmeyecek mi? Bu durumu önemsiz görmeyin. Ak devlet 2019’da
motorlu taşıtlardan 24 milyar TL, petrol ve gaz ürünlerinden 68,7
milyar TL vergi hedefi koydu.
Sadece bu dört kalem için 2018 bütçe hedefi 140,3 milyar TL iken
2019’da 153 milyar TL hedefi var.
Milyar TL
BELEDİYE BAŞKANLARININ GÖREVİ
İmamoğlu gelir gelmez toplu taşımada ve suda indirim adımı ile
büyük motivasyon yarattı. Kısa sürede atılan bu adımlar aslında
AKP’nin belediyecilik yapmadığını herkese gösterdi.
Şimdi diğer belediye başkanlarına büyük görev düşüyor. Öncelikle
pek çok adayın belediyeciliği bilmediğini, hatta kolektif bir iş
yeri kültürü olmadığını belirtmek istiyorum. Belediyeyi kendi şahıs
şirketi gibi gören çok yönetici var. Ama devir o devir değil.
İkinci olarak belediyeciliği asfalt-beton ile sınırlı sanan o
kadar çok belediye başkanı ve belediye meclisi üyesi var ki.
Karadeniz’in şirin ilçesi Ünye’de bile 11 maddelik Meclis
gündeminin altısı imar değişikliği. Hadi Ünye AKP’nin diyelim.
CHP’li Çankaya Belediyesi'nde ise daha ilk Meclis toplantısında tam
dokuz adet imar değişikliğinin gündemde olmasına ne demeli? Şimdi
bu belediye halka mı çalışıyor, yoksa Erdoğan’a mı?
Asfalt-beton dökerseniz otomobil bağımlılığı artar, iktidar
kazanır. Ama paraları kaldırımları genişletmeye, toplu taşımayı
ücretsiz yapmaya harcarsanız her şey çok güzel olur. Daha güzel
olsun diyorsanız kentlerdeki pahalı ve kalitesiz içme suyu sorununu
çözün, atık sorununu çözün, gıda sorununu çözün. O zaman çok güzel
olur.
Siz de belediyenizi bu konuda sıkıştırırsanız, arabanızı satıp
toplu taşımaya, bisiklete geçerseniz, sigarayı ve alkolü
bırakmasanız bile daha az rejim değiştiren alternatiflere
naklederseniz çok güzel olur. Ama tabii en güzeli üretimden
tüketime, siyasetten kaldırıma kadar her şeyi örgütlemek. O zaman
her şey acayip güzel olacak.