Her yıl 10 bin çocuk hapishaneyle tanışıyor

Türkiye’de yılda yaklaşık 120 bin çocuk adli sistemle, 10 bin çocuk ise hapishanelerle tanışıyor. İnsan Hakları Çalışanı Zafer Kıraç, cezaevlerinin çocukların toplumsal yaşama uyum sağlamasını zorlaştırdığını belirterek, “Damgalanma, aileden ve eğitimden uzaklaşmaya neden oluyor, bu da hapishaneye dönmeyi kolaylaşıyor” ifadelerini kullandı. Avukat Ali Aydın ise, “Cezaevi şartlarındaki gençlerde kaygı bozukluğu ön planda olmak üzere, tek ruhsal bozukluk görülme sıklığı yüzde 65, bir ya da daha fazla ruhsal bozukluğun bir arada görülme sıklığı yüzde 75” dedi.

Abone ol

Cihan Başakcıoğlu-Osman Çaklı

İZMİR - Çocuk mahpuslar sıralamasında Avrupa’da ilk sırada olan Türkiye, cezaevlerinde çocukların psikolojik, sosyal gelişimleri, topluma geri dönüşlerinde yaşadıkları travmalar ve hapishane yaşamlarında ellerinden alınan haklar konusunda olumsuz bir profile sahip. Daha önce Yönetmen Tunç Başaran'ın "Uçurtmayı Vurmasınlar", Yılmaz Güney'in "Duvar" filmi gibi birçok film, kitap, dizi ve senaryoya konu olan cezaevlerinde kalan çocukların durumu, kamuoyunda öne çıkamayan sorunlardan bir tanesi. İnsan Hakları Derneği Çocuk Komisyonu’ndan Avukat Ali Aydın, İnsan Hakları Çalışanı Zafer Kıraç ve bir süre Şakran Cezaevinde tutuklu bulunan Emine Akbaba cezaevinde tanık olunan sorunlar ve sonrasında karşılaşılan zorlukları konuştuk.

‘BİR ÇOCUĞUN BURADA NE İŞİ VAR?’

2017 yılının nisan ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı Referandumu sonrası İzmir'de yapılan protesto eylemlerinde gözaltına alınarak tutuklanan üniversite öğrencisi Emine Akbaba, yargılandığı süre boyunca Şakran Kadın Cezaevi'ne tutuldu.

Emine Akbaba

Tutuklu kaldığı koğuşta biri 4 diğeri ise 1 buçuk yaşında olan iki çocukla kalan Akbaba, koğuşta çocuklarla karşılaştığı anı, "Daha önce hep hikâyelerden dinlerdik. Belki de Uçurtmayı Vurmasınlar kitabını okumak bir etki yaratmıştı bende ama ilk defa bir çocukla cezaevinde karşılaşıyordum. 'Bir çocuğun burada ne işi var?' sorusu ilk defa karşıma geliyordu. Ben koğuşa girdiğimde 4 yaşında Şaban ve daha 1.5 yaşında Egemen vardı. Belki Şaban'ın oyun oynama şansı, dışarıda en azından bir kısmını görmüş olma şansı vardı ama Egemen için hiç öyle bir durum yoktu. Daha 6 aylıkken annesiyle birlikte cezaevine girmişti” diye konuştu.

‘ÇOCUKLAR ŞİDDETİN İÇERİSİNDE BÜYÜYOR’

Daha önce hakkında açılan "Başbakan’a hakaret" davası nedeniyle 2012 yılında "suça sürüklenen çocuk" kapsamında da yargılanan Akbaba, cezaevlerinde çocukların ciddi bir psikolojik şiddet içerisinde büyüdüğünü belirtti ve, "Bu çocuklar tam şiddetin ortasında büyüyor. Sadece bir cezaevi şiddetinin de dışında gardiyanından cezaevi yönetimine, dört duvar arasındaki o psikolojik şiddetin dışında bir de oradaki mahkûmların birbirlerine yönelik şiddetini görüyorlar. Bu aile şiddetinden çok daha başka" ifadelerini kullandı.

Diğer tutukluların çocuklara yönelik yaklaşımına da değinen Akbaba, çocukların oyun anlayışının oradaki kadınlar için bir rahatsızlık biçimine dönüşebildiğini söyledi. Akbaba, "Belki kendi çocukları yapsa tahammül edecekleri şeyleri oradaki çocuklar yaptığında saldırgan ve hoşnutsuz bir tavırla bakabiliyorlardı. Gürültü olarak algılıyorlardı. Çocukların hayattaki tek eğlenceleri kadınların havalandırmaya astığı çamaşırlardan akan su damlacıklarını yakalamaya çalışmak. Ancak çocukların bu durumuna bile tahammül edilmediği oluyordu." dedi.

'ÇOCUKLUKLARINI NORMAL YAŞAYAMIYORLAR’

Kitaplara, filmlere konu olan birçok durumu Türkiye cezaevlerinde bulunan çocukların yaşadığını ifade eden Akbaba, bu çocuklara normal ruh halindeki çocuklarmış gibi davranmanın yanlış olacağını belirtti ve kendi gözlemlerini şöyle anlattı:

"Bir gün kukla muhabbeti yaparken, Şaban 'Kukla ne?' diye sordu. Örneğin hepimizin çocukken gördüğü ve bir oyuncak olan kuklayı Şaban bilmiyordu. Egemen ilk defa pasta görüyor. Doğum günü yaşıyor. Bunu yaşadığı ilk yer cezaevi. Uçuşan poleni çiçek zannediyorlar. Bulunduğu yerin boyu 10, eni 4 adım. Buradan gökyüzüne bakıyor çocuklar. Küçük çocuklar doğdukları ve büyüdükleri yerin ne olduğunu bilmiyor."

‘TÜRKİYE ÇOCUK MAHPUS SAYISINDA AVRUPA'DA BİRİNCİ’

Konuyla ilgili Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği (RUSİHAK) kurucu üyesi ve İnsan Hakları Çalışanı Zafer Kıraç ise Cezaevlerinde 12-17 yaş arası 3146 çocuk bulunduğunu, anneleriyle hapishanelerde kalan çocuk sayısının ise 780 olduğunu söyledi.

Zafer Kıraç

Kıraç, “Sonuç itibariyle hala dünyada beşinci Avrupa’da birinci sırada olmaya devam ediyoruz. Cezaevinde doğanların sayısını ise bilemiyoruz. Ancak doğum yapıp, bebeğiyle hapsedilen anneleri uzun bir süredir çok görmeye başladık” diye konuştu.

‘SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMI YÜZÜNDEN İÇERİDE OLAN ÇOCUK BİLE VAR’

“İncelemelere baktığımızda yoksulluk nedeniyle hırsızlık, gasp ve benzeri suçla ilişkilenmelerin olduğunu görüyoruz” diyen Zafer Kıraç, “Aile içi ya da dışarda yaşanan her türlü fiziksel ve cinsel istismar ile suçla ilişkilenme arasında bir ilişki olduğunu görüyoruz. Bir grup çocuğun siyasi olaylara katılımları var, kamuoyunda hala ‘taş atan çocuklar’ diye biliniyor ama suçlamalar çok çeşitlendi aslında. Sosyal medya hesabında paylaşımı yüzünden içerde olan çocuk bile var. Çocukların hayatla kuracağı ilişkilerde keskin kopukluklar olmuş, dağılan aile, göç ve eğitimden kopuşlar suçla ilişkilenmeyi kolaylaştırıyor” ifadelerini kullandı.

‘YILDA 120 BİN ÇOCUK ADLİ SİSTEMLE TANIŞIYOR’

Çocuklar adli sistemle tanışmaması gerektiğini söyleyen Zafer Kıraç, adli süreçlerin çocuklar üzerindeki psikolojik etkisini şu sözlerle anlattı: “Bu çok fena bir damgalanma. Yılda yaklaşık 120 bin çocuk adli sistemle, yani karakol ve adliye ile tanışıyor. Yaklaşık 10 bin çocuk ise hapishaneyle tanışıyor. Çocuk adli sistem ile tanışınca artık hayatı zorlaşıyor. Her açıdan, psikolojik açıdan zaten inanılmaz yara alıyor, travma yaşıyor ve bu bütün geleceğine yansıyor. Damgalanma, aileden, eğitimden uzaklaşmasına neden oluyor, okuması, iş bulması güçleşiyor ve tekrar hapishaneye dönmesi çok kolaylaşıyor.”

‘YARGILAMA SÜRELERİ UZUN VE BELİRSİZ’

İnsan Hakları Derneği Çocuk Komisyonu’ndan Avukat Ali Aydın, cezaevi ortamının çocukların gelişimi ve eğitimi açısından engelleyici ve örseleyici olduğunu söyledi. Cezaevlerinin, çocukların topluma yeniden kazandırılmaları yönünde istenen hedeflere ulaşmaktan uzak olduğunu belirten Ali Aydın “Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndeki "Çocukların yasadışı ya da keyfi biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılmamaları; bir çocuğun tutuklanmasının, alıkonulmasının veya hapsinin ancak en son başvurulacak bir önlem olarak düşünülüp, uygun olabilecek en kısa süre ile sınırlı tutulması" ilkesine rağmen, yargılama sürecinin uzunluğu ve belirsizliği, çocuklar üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır” dedi.

‘CEZAEVİNDEKİ GENÇLERİN YÜZDE 65’İ RUHSAL BOZUKLUK YAŞIYOR’

Cezaevi şartlarındaki gençlerde kaygı bozukluğu ön planda olmak üzere tek ruhsal bozukluk görülme sıklığının yüzde 65, bir ya da daha fazla ruhsal bozukluğun bir arada görülme sıklığının yüzde 75 olduğunu vurgulayan Aydın, “Çocuk cezaevlerinde kalan çocukların cezaevi sonrası toplumsal hayatla ilişkilenmesi için, öncelikle çocuğun topluma uyumunun sağlanmasını sağlayacak kurumların oluşturulması ve kurumlar arası işbirliğinin sağlanması gerekmektedir. Sağlık, adalet, eğitim, maliye ve benzeri kurumların, çocukların topluma uyumunun sağlanması için çocuk hakları temelli örgütlenmesi gerekmektedir” diye konuştu.