Her şey herkesin gözü önünde oluyor yine. Gülen çetesinin devlet kadrolarına hangi haksızlıkları yaparak nasıl yerleştirildiklerini, hangi süreçlerde nasıl ittifaklar yaptıklarını herkes biliyordu örneğin. Ahmet Şık’tan Demirtaş’a, basında ve politikada AKP’nin çizdiği sınırların dışına çıkan onlarca insanın neden cezaevlerine konduğunu da herkes biliyor. Suriye Devlet Başkanı Esad’ın bir anda dosttan düşmana, kardeşten zalime Esad’dan Esed’e dönüşmesi herkesin gözleri önünde oldu. "Analar ağlamasın"dan "kimse kusura bakmasın"a geçilmesi de öyle. Erken seçimi milletine haksızlık olarak gördüğünü söyleyenlerin çevirdiği pespaye oyun da herkesin gözü önünde oldu. Olağanüstü halin neden sürdürüldüğünü herkes biliyor.
Propaganda makinesi ne kadar çalışırsa çalışsın, bir takım tanınan simalar sürekli ülkemizin ne kadar özgür olduğundan bahsetsin… Sosyal medyasını kapatmak zorunda olan kamu personeli, AKP mitinglerine zorla götürülen taşeron işçiler, çocuğuna nitelikli ve laik bir eğitim aldırma olanağını yitirmiş anne babalar, sosyal yardımım kesilir mi korkusuyla AKP’li görünmek zorunda olanlar, savunma hakkı elinden alınmış avukatlar, çalışma hakkı elinden alınmış olan akademisyenler, ataması yapılmayan öğretmenler, güvenlik soruşturmaları denen garabetle işsiz kalanlar, dükkanını her gün biraz daha korkuyla açan esnafa bu propaganda işlemiyor. Ama aynı esnaf saçmalık olduğunu adı gibi bildiği halde dolarlarınızı bozdurun kampanyasına katılıp faturasını sosyal medyadan yayımlamak zorunda da bırakılıyor. İktisadi olarak hiçbir anlamı olmayan, sadece bir kesimin iktidarın bekasını sağlamak için yaratacağı fonu garantilemek için iktisadın temel mantığına karşı, bile bile alınan kararların amacını herkes görüyor.
Bir siyasal parti olarak AKP ve MHP’nin kadrolarının gözünün önünde oluyor her şey. Gece evden çıkma planı yapıp mükemmel hazırladığı yalan planının anne babası tarafından ilk kelimede anlaşıldığını gören ergenler misali bir oyunculukla kamuoyuna aktarılan baskın bir seçim kararını dün öğrendik. AKP kadroları da MHP kadroları da bizlerle birlikte öğrendi. Aynı gün olağanüstü hal de uzatıldı. Bir gün önce Avrupa Birliği ilerleme raporunu yayımlamıştı. Bir gün önce Erdoğan Suriye’ye savaşında istediği ülkeyle ittifak yapabileceğini söylemişti. Bugün Rusya yarın ABD.
Bir üst yazı yazıp işlem yapamayacak hale getirilmiş bürokrasiden karar vermeye korkan yargıçlara, derslerini özgürce anlatmaktan çekinen öğretim üyeleri kadrolarına baktığınızda sadece yüksek siyasetin çürümüşlüğünü değil; eğitimin, sağlığın, kamu personel rejiminin, yargının özcesi bütün kamunun çürüdüğünü görürsünüz. Herkes görüyor, herkes içinde çünkü.
Herkes görüyor ve biliyorsa neden sürüyor her geçen günde kokusu biraz daha ağırlaşan bu çürüme? Bu sorunun yanıtını vermek için önce başka bir soruyu yanıtlamak gerek. Neden olağanüstü hal hâlâ uzatılıyor? Neden seçimlere olağanüstü hal koşullarında gideceğiz? Neden bir baskın seçim kararı alındı?
Çünkü AKP yenildi. Uzun zaman önce yenildi. 7 Haziran’da siyasal iktidarının meşruiyetini kaybetti ve o gün bugün ülkenin bekası, halkın refahı ve mutluluğu ile AKP’nin ve liderinin bekası karşı karşıya gelmiş bulunuyor. 7 Haziran’ın hemen ertesinde MHP lideri hangi işlevi gördüyse bugün aynı işlevi görüyor. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar yaşanan iktidarını şiddet aracılığıyla sürdürme arzusu bugün bir zorunluluğa dönüştü onlar için. Normal koşullarda başlamış bir ilişkinin bitmesi iki türlü olur. Birincisi medeni olandır, sürdürülemiyorsa boşanılır fakat belli koşullar gereği de zorunlu da olsa saygı, hürmet devam eder. Diğeri, bizim toplumumuzda çok yaygın olan ise, eril figürün ilişkiyi zorla sürdürme isteğidir. Bu gayri medeni arzunun sonucu da ilişki biter, fakat iki taraf için de çok daha acılı biçimde. AKP ve lideri 7 Haziran’da biten ilişkiyi şiddetle sürdürmek istedi. İşte o nedenle olağanüstü hal var, işte o nedenle her şey daha hızlı çürüyor, işte o nedenle herkes her şeyi bilmesine rağmen bir türlü çürüme durdurulamıyor.
Baskın da olsa erken de olsa 24 Haziran’da Bahçeli ve Erdoğan dışında kimsenin hazırlıklı olmadığı bir baskın seçim var. Olağanüstü hal koşullarında, adil seçim ilkesine birçok yönden aykırı bir seçim yasasıyla, özgür basının ve sosyal medyanın büyük bir baskı altında olduğu koşullarda ve her şey hızla çürümeye devam ederken. Gayri medeni bir biçimde biten ilişkilerin ardından ayrılmayı önceden isteyen taraf –eğer hâlâ yaşıyor ve ruh sağlığı yerindeyse- keşke der: "Keşke ilk anda bitirseydim". Fakat bu söz ne yazık ki bittikten sonra söylenebilir ancak. Evet herkes her şeyi biliyor, fakat bittiğini göstermek siyasal muhalefete düşüyor. Herkesin bildiğini yüksek sesle haykırarak, bittiğini ilan ederek yapılacak bir muhalefete…