Bugünkü menümüzde mercimekli kuşkonmaz var sayın okuyucular. Mercimek ve kuşkonmaz. Tıpkı soap opera gibi. Sabun ve opera. Türkçe adıylan pembe dizi, yani televizyon dizisi. Sabun gibi lalettayin bir sarf malzemesini, opera gibi bir yüksek sanat biçimiyle buluşturan mucizevi formül. Aşklar ve yalanlar gözümüzün önünde sabun gibi köpürüyor. İyi sabun köpürmez mi dediniz? Olsun. Seviyoruz kendisini. Bu sevgiye binaen saraylarda geçen penpe dizilere bir göz atalım isterim. Biliyorsunuz Beştepe’den yola çıkan Hermes bir çanta birkaç gündür sosyal medyayı yıktı geçti… Sizinle Hermes çanta konusundaki fikirlerimi ve akıllarımı paylaşmak isterim.
Aslında niye paylaşayım? Zira her insanın sadece kendi hayatını idare edecek kadar, yani bir kişilik bir aklı var. Herkes ancak kendine ve kendi aklına mukayyet olabilir. Öyle olmasaydı Allah her elli kişiden birini kraliçe modem olarak seçer, geri kalanın aklını da Wi-Fi ile ona bağlardı pekala. Yapmamış işte. Hepimize birer adet, içinden akıl, fikir ve şuur çıkarabileceğimiz bir beyin vermiş. Fakat sanki böyle değilmiş gibi, herkes kendi aklını vakitlice kullanmak yerine, en yakınındaki akla bağlanarak iş bitirmek istiyor. Sonra da, “Kimse işime karışmasın” filan diye, afra tafra yapıyor.
Size bir şey söyleyeyim, hayatta başkasının işine karışmamaktan daha büyük bir lüks yok. Daha büyük bir konfor da yok. Düşünsenize, “medeni” insanlar gibi, birlikte sinemaya gideceğiniz, türlü çeşit yemek yapacağınız, yürüyüşlere çıkacağınız, kitaplardan söz edeceğiniz, seyahatler planlayacağınız ve kimseye aklınızı ve ruhunuzu istismar ettirmeyeceğiniz bir hayat! Şahane olmaz mı? Bu, kimseyle dayanışmayacağınız anlamına da gelmez. İnsan en çok da birlikte bunları yaparken dayanışır. Kafa kafaya verip car car konuşarak bir şeycik olmaz. Birbirinize gıcıklık biriktirmekten başka. Neyse işte ben bu girizgahı niçin yaptım, bir de onu hatırlasam iyiydi.
Galiba şöyle oldu. Önce, kraliçe Elizabeth’in bir fotoğrafını gördüm ve gözüm ayakkabılara takıldı. Sonra eski bir haberi hatırladım. Belki siz de biliyorsunuzdur, kraliçenin 50 yıldır aynı ayakkabıyı giydiğinden söz eden bir haber. Evet, üzerinde güneş batmayan imparatorluğun kraliçesi elli yıllık ayakkabı giyiyordu. Öyle 50 bin poundluk ve hatta dolarlık bir çantası da yoktu.
Elbette bu durum kraliçenin kamyon yüküyle parası olmadığı anlamına gelmiyor. Kraliçe lükse döktürmeyip bir köşeye ayırdığı parayı aşağı Britanyalı çocukların eğitimine de harcamıyor tabii, niye harcasın? Aşağı Britanyalılara “Her biriniz en az üç çocuk yapın ben onları tek tek ıstırırım” mı demiş kraliçe? Dememiş. O halde herkeş kendi çocuğuna bakıcak. Bu kadar. Peki onlara ayırmayacaksa, bu parayı nereye harcadığına ne karışırız? Ayakkabıya dönecek olursak, 50 yıl aynı ayakkabıyı giymek ne demek? Buyrun buradan bakın bu pintiliğe de.
Fotoğrafta da gördüğünüz gibi ayakkabının önü kaykılmış. İşin esası şu, kraliçe arımız 50 yıldır aynı ayakkabıyı sipariş veriyormuş. Aynı ayakkabıyı dört ayrı renkte yaptırıp, köşeye koyuyormuş. Kraliçe giymeden önce, bin poundluk bu papuçları, bir saray görevlisi gün boyunca giyip yumuşatıyormuş. Bu kadar da normal süreçler. Kraliçe bu ayakkabıları yıllarınan günlerinen döne döne giyiyormuş. Gerektiğinde de topuklarını değiştiriyormuş.
Topuk demişken, hatırlarsanız birinde Hayrünnisa Hanımefendi 15 santimlik topuğuylan Buckingham’da yaldır yaldır yürümüştü de kraliçenin aklı çıkayazmıştı. Ay şimdi düşecek, ayy şimdi düşecek bu, diye bakmaktan. Bunlar işte hep yüksek magazin. Takip etmek lazım.
Ben kendimi bildim bileli Biritiş kraliyet ailesini takip etmişimdir. Buckingham’da neler olup bittiğini, neredeyse Camilla Parker Bowles’ın bildiği kadar bilirim. Ne yapıyorlar? Biritiş halkına maliyetleri nedir? Bu yüksek maliyetin hakkını nasıl veriyorlar? İsterseniz anlatayım size. Biritiş halkı bir filmi izler gibi, bir masalı dinler gibi huşu içinde sarayın hikayelerini dinliyor. Şimdi ABD halkı Angelina Jolie’yi, Scarlett Johansson’u veya Mila Kunis’i izlemek için milyonlarca doları sinema salonlarına döküyor mu, dökmüyor mu? Aynı şey. Amerikalılar onları nasıl sıradan hayatları ışıldatan yıldızlar olarak görüyorsa, önce rahmetli Diana, sonra Middletonlar’ın Kate’i, şimdilerde de gara guzu Meghan Markle Britanya’da böyle görülüyor. Yalnız bu gara guzu Meghan’ın erkek kardeşi olsun, babası olsun onu düğün arifesinde üzüyor biraz. Olmaz bu.
Kısacası, Buckingham Sarayı’nın bir maliyeti var ama bu Hollywood’un maliyetlerinden yüksek değil. Masalsa masal. Eğlenceyse eğlence. Hollywood ve Buckingham aynı işlevi görüyor. Saraydan sızdırılan resimler, videolar, mektuplar ve skandalların Biritiş halkına ve dünyaya sunduğu eğlence sayesinde, Buckingham’ın maliyetleri karşılanmış sayılıyor.
Gelelim Beştepe’ye. Gelemiyoruz tabii. Kolay değil. Zira Hanfendi olsun, kerimeleri Esra ve Sümeyye ya da gelinleri Sema ve Reyyan Hanımlar olsun, böyle bir magazinin konusu tabii ki de olmuyor. Yakışık alır mı hiç? Almaz tabii. Peki o halde Hermes çantaların, Beştepe’deki beyaz çayların, yakaya takılan su sineği broşların yüksek maliyetini masalsı magazin sayesinde normalleştirerek, ulusal eğlence harcamalarımıza da dahil edemiyorsak, napıcaz?
Oysa Biritiş imparatorluğunda öyle mi? Canınız mı sıkılıyor, açın bir Daily Mirror, Kate’in mavi, pembe veya kırmızı, ancak her zaman tek renk ve genellikle tek parça elbise, palto ve pardesülerine bakın. Bu yekpare zarafete eşlik eden şapkaları da gözden kaçırmayın. Kate bir acayip bir insan zaten, başka bir gezegenden bence. Beş yılda üç çocuk doğurdu. Gel gelelim kimse onu hiçbir şekilde hamile yakalayamadı. Oysa doğumların akşamı da dahil her Allah’ın günü medyadaydı!
Var mı bizim hayatımızda böyle bir magazin? Yok. Çünkü Türkiye bir krallık değil. Allah'ım esirgesin... Krallar, kraliçeler, prensesler felan yok burada. Asla istemeyiz de. Ne münasebet. Şimdi bizde, “Pislikler” diye ana muhalefet partisine bağırmak var. Gemicikler var ve de okçuluk var. Oğlan oğlan işler. Fakat maalesefiniz, hayatımıza sızdırılan bir renk ya da masalsı bir doku olmayınca da, 50 bin dolarlık çantalar biraz yadırganabiliyor. Böyle olmasa ne karışırız çantanın Hermes'ten mi yoksa kermesten mi alındığına. İbiş miyiz biz?
Bu Hermes çanta işinin aslını anlamak için markanın resmi sayfasına gittim. Web sayfasında sisler arasında koşturan soylu bir at karşıladı beni. Paçoz ev halimlen sanal mağazaya sokmamak için epeyce direndi. Fakat girmeyi başardım. Siz de isterseniz kapıdan bir göz atın ama içeri girmeye çalışmayın. Reklam olmasın. O mağazada 10 bin doların üzerinde herhangi bir çanta yok. Söyleyeyim size. Bu fiyatlar da bize uzay fiyatı ama doğruya doğru. Ancak sosyal medyamızı yıkan söz konusu çanta eğer limited bir edition (sınırlı üretim) ise sanal mağazalarda satışa sunulmuyor olabilir. Sınırlı üretim örnekleri arasında 150 bin dolarlık olan bile var başka adreslerde. O çantanın bunlardan biri olup olmadığını artık teyit.org açıklasın.
Herkeş kimsenin Hermes çantasına karışmasın.