Hiç kimseye bir mektup

Beden saksıdaki ağaç gibidir duygularla sulamazsan bir süre sonra kurur bir ceset gibi, yürür ama sormaz nereye gideceğini, durur ama bilmez nerde olduğunu, oturur yine de yorulur.

Abone ol

Akıl ve yüreğin savaşı…

Öyle biliyorum ki insan ya hüzünlü anda ya da keyifli anlarda mektup yazar. Ben şu an keyifliyim Van’dan eve geldim ve bu mektubu yazmaya başladım.

İnsan yaşamda çoğu zaman yüreğin uyarılarına göre değil de aklın isteklerine göre karar verir ve adım atar. Ancak biliyoruz ki bedenin komutanları birlikte akıl ve yürektir. İkisi ne derse beden onlara göre davranır. Özellikle çoğumuzun yaşamında ağırlıklı olarak akıl karar verir ve ona göre davranırız. Anladım ki anlamlı, mutlu ve huzurlu bir yaşam için akıl ve yüreğin eşit ve ortak davranması gerekir, birbirine karşı iki baş gibi değil. Çoğu zaman akıl üstünlüğünü yürek üzerinde kurar ve insan bir robot gibi yaşar. Akla göre davransaydım yazmamam gerekirdi ancak yüreğimi hissedip bu mektubu yazmaya başladım. 

Yaşamda bazen de insan yürek için pozitif ayrımcılık göstermeli yüreğin istemlerine göre davranmalı ki yüreğin üstünlüğünde nelerin değiştiğini görebilsin. Bu durum insanı şaşırtabilir ancak bazen beden yüreği de bağışlamalı çünkü yüreğin de hakkıdır bazen hata yapmak. Bazen klasik yaklaşımız olan çok akıllı olma tutumumuzu bir yana bırakmalıyız. Bazen aklın diktatörlüğünden kurtulmak gerek. Bazen de yüreğimize söz verip ona göre yaşamalıyız sonuç ne olursa olsun…    

Bu kararın sonucunda insan uzun yıllar sonra yüreğin pas tutmuş yanının halen de çarptığını görebilir. Azıcık da olsa yürekteki o pas temizlenebilir ve geleceğe umut olabilir. Bu durumda insan görecektir yüreğinin unutulan o tarafının halen canlı olduğunu. Teşekkür edilmeli buna sebep olanlara.

Yaşamda çoğu olayda sonuç asıl arayış değildir esas olan o yoldur ki güzelliği o yolun yolculuğundadır. Olabilir, insan istediği sonuca varmayabilir veya istediği yol açılmayabilir ancak bu deneme bile iyi şeyleri açığa çıkaracaktır örneğin; yürekten temizlenen pas…

İnsan sadece aklın egemenliğinde yaşarsa çoğu zaman hata yapar ve bu hataları sonradan görür, ancak bu serüven geri dönülmez pişmanlıklarla sonuçlanır. Bazen insan cesur olmalı yüreğin egemenliğini kurmalı ki onu nelerin beklediğini görebilsin. Denemeden bilemeyiz ve göremeyiz. 

Aklın egemenliğinde insan yaşamla ya da birisi ile nasıl ilişki kuracağını bilemiyor, insan korkakça davranıyor. Beden daima korkak ve çekincelidir görmemiş ama bilir! Yaşamamış ama tahmin eder! Ve durur, bırakmaz korkusuzca yaşamanı. Akıl serttir, akıl kendinden emindir, akıl etrafına bakmaz sadece önüne bakar oysa insan makine değildir duygusu var hassasiyetleri var. Aklın üstünlüğünde yaşamın gizemi yoktur her şey apaçık ortadadır.

Akıl bırakmaz beden duyguların peşinden gitsin, bırak belki haklı olabilir, peşinden gittiğin duygular temelsiz olabilir ancak çoğu zaman yürek etkisini gizliden gizliye gösterir ve seni kendi yanına çeker. Mümkün mü dür ki yürek yanlış yere çeksin seni? Yürek düşman mı dır ki seni kandırsın ve kapana koysun?

Yürek hata yapmak, acı çekmek, sızlamak ister tüm olumsuz sonuçları da kabul eder, cesurdur ancak sevmek, sevilmek, coşmak da ister kibardır, yürek naziktir… 

Yürek ve aklın bu ilişkisinde üstünlük değil ortaklaşma gerekli. Bu ortaklaşmayı sağlam bir zeminde sağlarsak yaşam daha anlamlı daha güzel ve daha coşkulu olur. Çünkü biliyoruz ki gerçek aşkta akıl veya yürek hangisi üstünse de aralarında coşkulu bir ahenk vardır. 

Beden de doğa gibi farklı renk, ses, koku ve duygulara ihtiyaç duyar. Nasıl ki doğa mevsimlerle rengini, kokusunu, bakışlarını tamamen fistanını değiştiriyorsa bedenin de hakkıdır ki farklı duygular istemeye, görmeye ve yaşamaya ki canlı olduğunu hissetsin. Mevsim hep kış olsaydı mümkün müydü ki yazın tadını alsın ağaçlar ve bozkırlar? Mevsim hep sonbahar olsaydı baharın rengini doğa nasıl bilecekti!  

Yürek duygunun kaynağıdır. Duygu yoksa şair var mı acaba? Şeyh Bedrettin boşuna anlatmamış bahçıvan ile şairin farkını; "Şair tohumdaki ağacı görür ve onu söze döker. Gökyüzüne dayanan dal ve yaprakları, üzerinde cıvıldayan kuşları, yolcuların durup soluklandığı serin gölgesini, toprağın derinlerindeki köklerini görür ve söze döker." 

Duygu yoksa şair bahçıvandır! Ağaç odundur! Yürek yoksa beden cesettir!

Beden saksıdaki ağaç gibidir duygularla sulamazsan bir süre sonra kurur bir ceset gibi, yürür ama sormaz nereye gideceğini, durur ama bilmez nerde olduğunu, oturur yine de yorulur. Ezcümle duygusuz beden ruhsuz, sessiz ve renksizdir.

Bundandır ki yaşam ve kişilerle ilişkilerde iyi bir forma ihtiyaç vardır. Bu form iyi anlaşılmalı ki sonradan pişmanlıklar olmasın. Doğru yol ve yöntem ortaya konulmalı ki sonradan çokça cevapsız sorular oluşmasın… Nasıl? Neden? Ne oldu?

Eğer bu ilişkide üstünlük yürekte olsa, insan diyor ki; Bazıları meleklerini çok yoruyor ve rahatsız ediyor.

Eğer üstünlük akılda ise, insan diyor ki; Halimden memnunum! (Ancak bilmez ki yaşamın renklerinden payını almadığını)

Eğer ortaklaşma varsa, insan diyor ki; Hayat ne güzeldir!

Bu denemede sonuç ne olursa olsun bedenin komutanları olan 

yürek ve akıl ortaklaşmalı…

(HABER MERKEZİ)