Hiçbir şey istemiyorum, hiçbir şey…

28 yaşındaki Ayşe’nin altı çocuğu var. 13 yaşında evlendirilmiş. Hayallerini sorduğumda yanıt veremiyor. Muhabir arkadaşım Arapça soruyor. Yine yanıt yok. Büyük ihtimal sözcüğün onda karşılığı yok.

Abone ol

DUVAR - İstanbul’da Suriyelilerin mesken tuttuğu bir yerdeyiz. Kimi bir şeyler satmak için kimi de dilenmek için haftanın nerdeyse her günü ordalar. Çoğunluğu kadın ve çocuk olan Suriyeliler, günlük öğünlerini burada kazanmaya çalışıyorlar. Ne kadar olursa…

‘HAYATI GÜZEL OLSUN DİYE ADI HAYAT’

28 yaşındaki Ayşe’nin altı çocuğu var. 4’ü kız, 2’si erkek. Tek bir göz odada yaşadıklarını söylüyor. Kira 350 lira. Kışın elektrikli soba ile ısınıyorlarmış, sıcak su yok. Akıcı bir diyalog yok aramızda, sözcük sözcük anlaşıyoruz.

Satmak için önünde birkaç su şişesi var. Her birinin markası farklı. Bir yıldır İstanbul’da yaşıyorlar.

13 yaşında evlendirilmiş. En büyük çocuğu 14 yaşında. Babası zorla evlendirmiş ama “Seviyorum” diyor. Yanındaki çocuğunun adı Hayat. “Hayatı güzel olsun diye” diyor. Çıplak ayaklı kız çocuğu biz konuşurken etrafımızda oynuyor, elindeki dondurmayı yemeye çalışıyor.

Ayşe, Şam’daki evlerinin bombalandığını anlatıyor. Babası bu saldırıda ölmüş, ablasının bacakları kopmuş. Annesinin ise yıllar önce banyoda iş yaparken elektrik çarpması sonucu öldüğünü anlatıyor. Eşi dışında, Türkiye’de tek bir yakını, akrabası yok. Bir kısım ailesinin ise Ürdün’de olduğunu söylüyor.

Tel Abyad üzerinden Türkiye’ye gelmişler. Bacakları kopan ablası ile sınırı geçerken, polislerin kendilerini hastaneye götürdüklerini söylüyor. Ayşe, olayların ne zaman olduğunu hatırlamıyor, zaman mefhumu yok. Ne şimdi ne gelecekten konuşuyor.

Hayallerini sorduğumda yanıt veremiyor. Muhabir arkadaşım Ferhat Yaşar, Arapça soruyor. Yine yanıt yok. Büyük ihtimal sözcüğün onda karşılığı yok. En son “Güzel yaşamak isterim ama yok” diyor.

Fatma'nın anne ve babası savaşta ölmüş. Eşinden ayrılmış. Yengesinin yanında yaşıyor. 

‘HİÇBİR ŞEY İSTEMİYORUM’

Ayşe’nin yanından ayrıldıktan kısa süre sonra Fatma’yla konuşuyoruz. İlk 14 yaşında olduğunu söylüyor sonra 19. Dizlerinin üzerindeki bebeğinin canlı olup olmadığına bakıyorum çünkü gerçek olamayacak kadar sarıp sarmalanmış. Kanlı canlı, dünyaya tutunup tutunamayacağı belirsiz bir bebek… İmam nikahlı eşi gitmiş ama Fatma “Ben bıraktım” diyor. “Vuruyordu. Kötüydü” diyor. Bunu söylerken gururlu.

Fatma, Halep’ten beş yıl önce geldiğini söylüyor. Anne ve babası Suriye’deki savaşta ölmüş. Türkiye’de sadece bir kardeşinin olduğunu ve yengesinin yanında kaldığını anlatıyor. Gözlerinin içi gülüyor Fatma'nın, hatta diyebilirim mutlu. “Hiçbir şey istemiyorum” diyor. Bir daha soruyoruz gelecekten beklentilerini, “Hiçbir şey istemiyorum, hiçbir şey” diyor.

‘EV OLURSA HAYAT GÜZEL OLUR’

Meryem, Humus’tan 4 yıl önce gelmiş. Eşi, hurdacıda çalışıyormuş. 25 yaşında. İki abisini evlerine gelen bombalı saldırıda kaybetmiş. “Şimdi yok, Suriye güzel olursa gitmek istiyorum ama şimdi burada” diyor. Ne istiyorsun diye ona da soruyoruz: “Ev olursa hayat güzel olur” diyor. “İnsanlar iyi, Türkiye güzel” diye ekliyor. Kucağındaki bebeğin gözleri sürmeli. Kız çocuğu sanıyorum, “Erkek” diye düzeltiyor. Gülüyoruz.

Muhabir arkadaşımla onlara bakıldığında görülen dramı, yaşayanlar olarak kendilerinin farkında olmadıklarını konuşuyoruz. “Bu çocuk burada hasta” olur dediğimde, Meryem’in yüzüme “Ne yapayım” (Bu bir soru değil) der gibi bakışı aslına bakarsanız en sert haliyle gerçeğin ta kendisi.

Not: Haberdeki kadınların isimleri gerçek isimleri değildir.