Hidrobiyolog Artüz: Karadeniz alarm veriyor

Hidrobiyolog Artüz, denizlerdeki kirliliğe dikkat çekerek Ergene’deki derin deniz deşarjı uygulamasının sürmesi halinde Karadeniz’in Marmara’dan daha kötü bir hale geleceği konusunda uyarıyor.

Abone ol

Pelin Akdemir

BURSA - Önce Gemlik Körfezi kıyılarında görülen müsilaj, başta Marmara Denizi olmak üzere Türkiye’nin farklı noktalarında görülmesiyle gündeme oturdu. “Marmara Denizi’ni kaybettik” diyen Marmara Çevresel İzleme (MAREM) projesi yürütücüsü, Hidrobiyolog Levent Artüz, Karadeniz’deki kirliliğe dikkat çekerek önlem alınmadığı takdirde Karadeniz’in Marmara Denizi’nden daha kötü olacağını vurguladı.

‘ERGENE UYGULAMASI BİR AY DAHA SÜRERSE MARMARA’DAN KÖTÜ OLACAK’

Marmara Denizi’nden sonra Fatsa kıyılarında da müsilaja rastlandı. Karadeniz de Marmara gibi kirli bir deniz midir?

Karadeniz, bugüne kadar Marmara Denizi’nden çok daha temiz bir denizdi. Ancak Ergene derin deniz deşarjı uygulaması bir ay daha sürerse Marmara’dan daha kötü bir deniz haline gelecek.

Ergene Nehri’ndeki atık suların arıtılarak Marmara Denizi’ne boşaltılması Karadeniz’i nasıl tehdit ediyor?

Marmara Denizi’ni şu anda arıtma sistemindeki çökertme havuzu olarak kullanıyoruz. Eğer elinizde kangren varsa hiçbir şey yapmazsanız. Bu şu an Marmara’nın durumu. Bir de üstüne kaynar su dökerseniz bütün vücudunuz rahatsızlanır. Ergene’deki durum da bu.

Ergene Derin Deniz Deşarjı’nın Ege Denizi’ne etkisi olacak mı?

Olacak. Yalnız Karadeniz, Ege Denizi’yle kıyaslandığı zaman, Karadeniz kapalı bir deniz ilk tehlikeyi orada göreceğiz. Aslen emareleri de gözükmeye başladı. Ege’deki bir ya da iki senelik bir süreç ama Karadeniz öyle değil. Ergene uygulamasından vazgeçilmezse, Karadeniz’de felaket çok yakın. Karadeniz çok verimli bir kapalı deniz, Marmara Denizi dünyada hiçbir örneği olmayan bir deniz, Ege Denizi, dünyanın önemli biyolojik yaşamlarını barındıran bir deniz. Denizlerle ilgili temel bilgiler bize verilmediği için sadece yüzeyinden bakıp tek boyutlu olarak algılıyoruz.

‘DERELER ATIK KAYNAĞI OLARAK KULLANILIYOR’

Müsilajdan sonra Marmara Denizi’nin akarsularla da kirlendiğine dikkat çekiliyor. Akarsularla beslenen bir deniz olan Karadeniz için de aynı tehlikeden söz edebilir miyiz?

Tabi, denizleri alıcı ortam olarak kullanırsanız mutlaka problemlerle karşılaşırsınız. Karadeniz’i ele aldığınız zaman iki yönlü problem var. Birincisi, nehirlerin çoğu HES’lerle kesildiği için buradan besleyici materyal gelmiyor. İkincisi, dereler atık kaynağı olarak kullanılıyor. Sonuçta deniz ortamı, alıcı ortam olarak kullanılıyor. Atıklar, derin deniz deşarjından ya da nehirlerden gelmiş fark etmez. Mühim olan kalitesi. Hangi kalitede geliyor? Nehirler de çok ciddi bir tehlike. Ama miktara ve deşarj edildiği noktaya baktığınız zaman, karikatürlerdeki pasaklı hizmetçinin pisliği halının altına süpürmesi misali yapılan derin deniz deşarjları en üst seviyede tehlikeli.

Derin deniz deşarjları hangi illerde bulunuyor?

1989’dan beri aklınıza gelebilecek her yerde. Koltuğunun altına boruyu sıkıştıran “Ben derin deniz deşarjı yapıyorum” diyerek uygulamayı yapıyor. Bununla ilgili kanuni düzenlemeler bile yapıldı. Yani planlı, programlı yok ediyoruz.

‘KARADENİZ, MARMARA DENİZİ’NİN 15 YIL ÖNCEKİ HALİNE BENZİYOR’

Atıkların akıntılar yoluyla bertaraf edileceği düşünüldüğü için mi derin deniz deşarjı uygulaması tercih ediliyor?

Neyin düşünüldüğünü bilemem. Bunu zamanında düşünenler, bununla ilgili yönetmelikler, kanunlar çıkartanlar düşünsün. O zaman da söyledik, deniz alıcı ortam değildir. Nasıl yol, okul, köprü, yapıyorsanız, atıkları da zarar vermeyecek şekilde geri kazanıyor olmanız gerekiyor. Ne yaparsınız yapın, doğru yapmak zorundasınız. Seyrelme dediğiniz nedir? Bir bardağa belirli bir süre damlattığınızda içindeki atık miktarı başta bardağa koyduğunuz suyu aşar. Seyrelme, denizlerin alıcı ortam olarak kullanılması bir çözüm değil. Bunun görülmesi lazım.

Çözüm ne olmalı?

Burada tek çözüm var, suyun alıcı ortam olarak kabul edilmemesi.

Fatsa’da müsilajın görülmesinde bölgedeki madencilik faaliyetlerinin bir ilgisi var mı?

Bir şey diyemem. Karadeniz’de görülen müsilaj, farklı bir türün yarattığı bir olgu. Marmara’dan kopup gidenler var ama Karadeniz’de benzer olguyu farklı bir tür yaratıyor. Hatta geceleri çalkaladığınız zaman tamamen karanlıksa biyolojik ışıma, “biyolüminesans” diyoruz, görürsünüz. Ege’de köpüklenme var, o da farklı bir türün yarattığı bir olgu. Buralarda deniz sinyallerini veriyor. Aynı Marmara Denizi’nin 10 sene, 15 sene önceki hali gibi.

‘MARMARA DENİZİ MİKROPLASTİK TEHDİDİ ALTINDA’

Denizler, deniz çöpü ve mikroplastik kirliliği tehdidi altında mı?

Marmara Denizi, mikroplastik tehdidi altında. Orada ilk çalışmayı yapan da bizim gurup. İki sene evvel ilk uluslararası makaleyi yayınladık. Marmara Denizi, o zaman dünya ikincisiydi. Bugün itibariyle herhalde dünya birinciliğine paydaş olmuştur.

Marmara Denizi altındaki müsilaj yoğunluğu inceleniyor

Marmara Denizi’nde deniz çöpü için aynı şeyi söyleyebilir miyiz?

Aynı şeyi söyleyemeyiz. Onunla ilgili çok yeni bir makale yayınladık. Plajlardaki gömülü olan çöplerle ilgili. 17 tane halk plajında çalıştık. Dünya birincisi değil ama kayda değer bir konumda denilebilir.

‘KANAL İSTANBUL MÜSİLAJI YOK ETMEZ’

Denizlerin kirlenmesinde su kalitesinin değişmesi balık türlerini de etkiliyor. Marmara Denizi’nde birçok balık türünün yok olduğunu söylediniz. Diğer denizlerde de kirliliğe bağlı olarak balık türleri yok oluyor mu?

Ege Denizi, Akdeniz’in bir parçası. Orada da benzer süreçler var fakat orada boşlukları istilacı türler dolduruyor. Özellikle Süveyş’ten gelen türler. Karadeniz’de ciddi bir eksilme var. Marmara Denizi’nde hiçbir şey yok zaten. Tamamen kirlilik kökenli.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun dediği gibi, Kanal İstanbul’un yapımıyla Karadeniz’e akan nehirler, Marmara’daki su kalitesini artırıp deniz salyasını bitirebilir mi?

Yok öyle bir şey. Bunun oluşum sürecine bakmak lazım. ‘Şöyle yapılırsa, değişir’ değil, doğa nasıl isterse öyle gider. Bunun sinyalini, 1989’dan bugüne kadar veriyordu. Nehrin ağzını değiştirdiğinizde, hatta Marmara’daki bütün fabrikaları, insan oluşumunu kaldırdığınızda bile bu süreç devam edecek. Süratle giden bir araba freni sıktığınız zaman bir anda durmaz. Bununla ilgili o veya bu şeklinde bir bahane ancak “denize taş attığım zaman müsilaj biter” gibi bir şey olur. İnsan olgusu neyi yaparsanız yapın, durumu daha kötüye götürürsünüz.

‘MARMARA DENİZİ FOSSEPTİK OLARAK ALGILANABİLECEK BİR SU KÜTLESİ’

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2011 yılından itibaren denizlerin kirliliğe karşı korunması amacıyla ‘Bütünleşik Kirlilik İzleme Çalışmaları’ yapıyor. Denizlerdeki kirlilikler izlenmiş fakat önlemlere yönelik adım atıldı mı?

Atılmadığı ortada. Bugün bu konuyu konuşuyorsak demek ki, bir şey olmamış, Yahut yeterli atılmamış veya adım atıldıysa doğru adımlar atılmamış. Bir yanlışlık var yani.

Müsilaj olmasına rağmen insanlar Marmara Denizi’nde denize giriyor. Şu an denize girmek insan sağlığını nasıl etkiler?

İnsan sağlığı uzmanı değilim. Nasıl etkiler bilmiyorum. 1954’den beri süren Marmara Denizi’yle ilgili bir izleme projesini yürütüyorum. Bunun içinde su kalitesi parametreleri de var. 2000’li yıllardan beri söylüyoruz; Marmara Denizi fosseptik olarak algılanabilecek bir su kütlesi.

Marmara’da suyun kalitesinin yüksek olduğunu ve denize girilebileceğini gösteren mavi bayraklı plajlarda durum nedir?

Bunun kriterleri var ama geçen sene de Marmara Denizi bu kriterlere uymuyordu ki… Mavi bayraklar ne amaçla, niye verildi bilmiyorum.