Geçtiğimiz hafta 2018 yılında radarıma yakalananları kenara ayırmış, toplu bir değerlendirme yapmıştım. Yıl boyu karşıma çıkan albümler arasında dikkatimi çekenler, gördüklerim ve işittiklerim, yazının ana hattını oluşturuyordu. Şüphesiz bir yılın tam dökümünü vermek mümkün değil: Unuttuklarım, görmediklerim ya da bilahare daha çok konuşmak üzere kenara ayırdıklarım bu bilançonun içine girmedi. Bunlardan biri, yılın son deminde önüme gelen bir albüm: Burcu Tatlıses’in “Uzaklar” başlıklı ikinci çalışması –ki haberi yılın başında gelmiş, albümü kapatan “Geyikli Bahçe” Ada Müzik etiketiyle dijital platformlarda yayımlanmıştı. Arada Minas Ceylin’le yaptığı “Bu Kalp Onsuz da Tütsün” önümüze düştü. “Uzaklar” ise 2 Kasım’da dijital olarak dinleyicisiyle buluştu ve yarışa son dakikada girdi; belli ki etkisini 2019 içinde gösterecek.
Burcu Tatlıses, yaptıklarını dikkatle takip ettiğim isimlerden. Çok iyi bir şarkı yazarı. Kendi hikâyesini anlatıyor ama anlattıkları aslında bizim hikâyemiz: Kırılganlıklar, coşku, küçük mutluluklar, büyük hayal kırıklıkları, yıkılmama hâli, efkâr durumu ve hayatımızın her ânında karşımıza çıkan nice duyguyu kısacık ama uzun ömürlü şarkılarına sığdırıyor, önümüze getiriyor. Bize kalan, duygu durumumuza göre bir şarkısını seçip dinlemek –ki bu da zor aslında çünkü albümleri bir bütünlük içinde. Çok güzel pişirilmiş bol malzemeli bir yemeğin içinden parçaları nasıl ayıramıyorsak şarkıları da diğerlerinden ayıramıyoruz. Aslında nicedir unuttuğumuz “albüm” hadisesini en has şekliyle önümüze koyuyor Tatlıses.
Bunda elbette çalışkanlığının büyük payı var. Çok üreten, en azından ürettiklerini sürekli önümüze getiren insanlardan değil. Bu anlamda ketum olduğu da söylenebilir ama bu iyi bir şey zira ince eleyip sık dokuduğu şarkılarını birer inci tanesi gibi yerleştiriyor albüme ve art arda dinlediğinizde tadına doyulmaz bir şölenle karşılaşıyorsunuz. Şölen lafın gelişi elbette: Çoğu zaman efkârlanıyorsunuz, eliniz ister istemez bir duble rakıya gidiyor, anason kokusu şarkıyı tamamlıyor. Yeni albümün ikinci şarkısı “Düşmedim Daha”, tam da böyle bir etki yaratıyor insandan: “Çare de senden gam da senden” derken, şarkının ilerleyen dakikalarında karşımıza çıkan “Düşmedim daha düşüremez” dizesinin panzehrini sunuyor aslında.
Prodüktörlüğü de üstlenen (Pinhâni’den tanıdığımız) Selim Aydın’ın düzenlemeleri, albüme bambaşka bir hava katmış. Şarkıların bir kısmının düzenlemesinde bizzat Tatlıses’in imzası var ama şarkı sözleri ve müzikler tamamen ona ait. Şarkılarını “geride bırakmadığım ama uzaklara emanet ettiğim bir selam ve teşekkürler” sözleriyle tanımlıyor.
Burcu Tatlıses Selanikli bir aileden. On yedi yıl önce söz yazarak adımını attığı müzik piyasasında önce şarkılarıyla boy gösterdi: “Bir İstanbul Masalı”ndan “Öyle Bir Geçer Zaman ki”ye pek çok dizide onun imzasıyla karşılaştık; “Yak Gel”den “Alagül”e yazdığı şarkılar Fatih Erkoç, Funda Arar, Ziynet Sali, Zuhal Olcay gibi isimler sayesinde dinleyiciyle buluştu. 2015 yılında ilk albümü “Güzel Kokuyorum”la karşımıza çıktığında zaten tanınan, bilinen bir isimdi. Bu albüm vasıtasıyla tanıştığımız yorumculuğu ve besteciliği, onu sonrasında dikkatle takip etmemize sebep. Bilhassa Mabel Matiz’le ortak yazdığı “Ay” ve BaBa ZuLa’dan aldığı “Bir Sana Bir de Bana”, dikkat çeken yorumlar olarak tarihe geçti. Unutmadan söyleyeyim: Tatlıses’in bir de şiir kitabı var: “Sen Dur Ben Gölge”, 2014 yılında Venedik Yayınları tarafından basıldı. Söz yazarak müzik dünyasına adımını atan sanatçı, bizzat söylediği şarkılarını dinleyiciye ulaştırmadan önce yine sözleriyle karşımıza çıktı.
“Uzaklar”, sekiz şarkıdan müteşekkil. Albümü anlatan tek kelime söyle derseniz, samimiyet kelimesini koyarım ortaya zira Burcu Tatlıses her şeyden önce en içten ve en yalın hâliyle karşımıza çıkmış. Belli ki aradaki üç yılda çok şey yaşamış, bunları şarkılarına yansıtmış ama hiçbirinde en ufak bir “oyun” yok: Bütün şarkılarında bizzat kendi. Yaşamamış olsa bile o kadar içten anlatıyor ki albüm bir anda sizi bununla sarıp sarmalıyor. Şüphesiz arada geçen zaman şakıların sound’una da etki etmiş: Elektronik dokunuşlar, ilk albümdeki sakin hâli bir adım ileriye götürmüş, farklı ama yadırgamayacağımız bir bütün çıkmış ortaya. Şarkıların bir kısmının düzenlemelerini de bizzat üstlendiğini düşününce albümü tanımlayacak bir başka söz öbeği geliyor önümüze: Kendine ait. İçtenliği bir yana, dokunuşları da öyle. Bunu, şarkıları söyleyiş tarzında da hissedebiliyoruz: Sesini özgürce kullanmış, farklı denemelere girmekten kaçınmamış. İlk albümde durduğu noktanın çok ilerisinde belki ama asla dışında değil.
Peki Burcu Tatlıses hangi kulvarda? Pop deseniz pop ama değil; rock deseniz öyle ama yaptıklarını bildiğimiz rock kalıplarında değerlendirmek mümkün değil. İsimlendiremediğimiz her şeye yaptığımız gibi “alternatif” diyebiliriz buna ama neyin alternatifi? İyisi mi bir türün içine sokmadan değerlendirmek. Şüphesiz bu hâl kimi dinleyicide bir kafa karışıklığı yaratacaktır ama bu bir sorun teşkil etmiyor. Kendinizi vererek şarkılarını dinlediğinizde sizi derinden etkileyecek şeylerle karşılaşmanız işten değil. Bu noktada, sakladığı mühendisliğinin devreye girdiğini düşünüyorum: Onca şeyi hiçbir kalıba girmeden ve bunca titizlikle kotarmak büyük beceri istiyor -ki bunu başarmış.
Burcu Tatlıses paylaşmayı seviyor. İki albümde çıkınındakileri önümüze koydu. Sonrası için bekleyişimiz başladı ama bunlarla yetinmemek gerekiyor. Konserlerine gidip şarkılarını hep bir ağızdan söylemek, albümü elden ele yaymak, sesini çoğaltmak yapabileceklerimizden bir kısmı. 2018’de ve öncesinde yaşadıklarımızı bir kenara koyalım, önümüzdeki maçlara bakarken yanımıza Burcu Tatlıses şarkılarını alalım. O zaman 2019 güzel başlar, öyle gider.