Hitit zihin dünyasında 'büyü'

Hititlerde tıp ve büyü epeyce iç içe girmiş, tıbbi tedavilerde büyüsel ritüel teknikleri sık sık kullanılmıştır.

Abone ol

Esma Reyhan

İnsanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahip olan büyü, tarihsel süreç içerisinde hemen hemen her dönem ve toplumda yaygın bir uğraşı ve güçlü bir toplumsal olgu olarak mevcut oldu. Eskiçağ toplumlarında söz konusu büyü ve din kavramlarının iç içe geçmiş olduğunu söylemek doğru olacaktır. Büyünün neredeyse bir kamu hizmeti, büyücülüğün de kamu görevlisi konumunda olması Hitit toplumsal hayatında çok daha belirgin. Bu durum büyünün, özellikle bilimsel düşüncenin henüz gelişmemiş olduğu Eskiçağ toplumlarında önemli bir olgu olduğunu, büyücünün ise oldukça rağbet gördüğünü gösteriyor.

Büyü, sadece bir büyücü tarafından uygulanan ve büyüyü yaptıran kişiyi amacına ulaşacağına inandırmak için yapılan tuhaf ve anlaşılmaz hareketler ve sözler toplamı değildir. Büyü ritüellerinde “büyücü” ya da değişik unvanlar taşıyan büyü icracılarının bilgisi, becerisi, tecrübesi ve tanrılarla olan olumlu ilişkilerinin bilinmesi onların tercih edilmesinin sebebi. Bu nedenle, “büyücülerde liyakat aranan bir özelliktir” demek mümkün. Böyle bir talep, doğayı gözlemleyen, büyü yaparken kullandığı bitki, maden gibi her türlü malzemenin özelliğini bilen ve bu bilgiyi çeşitli karışımları elde etmek için kullanan büyücü modelini yaratmıştır. Özellikle büyü uygulamalarında tanrılar ile kurduğu ilişki onlardan yardım alabilecek düzeyde olmalı ve ritüel esnasında yaptığı bütün eylemler ve malzemeler ritüelin konusuna uygun olarak seçilmelidir. Elbette ritüel için istenen malzemelerin çeşidinin ve miktarının çok olması da büyücünün başarısında etkilidir ama bu koşul daha çok ritüeli yaptıran kişinin ekonomik durumu ile ilgilidir. Büyünün istenilen sonuca ulaşmamasını bu koşullardan birinin eksikliğine bağlamak ise büyücü için en geçerli sebeptir!

BÜYÜ TIP VE DİNLE İÇ İÇEDİR

Çivi yazılı tabletler, papirüsler, tılsımlar, kutsal kitaplar, Antik Çağ toplumlarının hukuki belgeleri, muska, çeşitli büyü objeleri, voodoo bebekler, balmumundan ya da çeşitli malzemelerden yapılan figürler, mezar, tapınak ve kurban çukurları konuya ışık tutan malzemelerden bazılarıdır.  

Voodoo Büyüsü

Büyü, bütün Eski Çağ toplumlarında tıp ve din ile iç içedir. Hastalıklardan kurtulmak ya da tanrıları memnun etmek gibi konularda yapılan büyüleri dinden ve tıptan ayırmak mümkün değildir. Büyünün ilgi gördüğü bütün toplumlarda “ak büyü” ve “kara büyü” aynı anda kullanılmış, ak büyü ilgi görmüş, kara büyü ise şiddetle yasaklanmıştır.

Šapinuwa’da Ağılönü
kutsal alanında
yapılan arkeolojik
kazılarda bulunan
kurban çukurları.
(Aygül Süel Arşivi)

Çok çeşitli konular içeren Hitit Devlet Arşivi’nde de büyü ile ilgili ritüel metinler oldukça büyük bir yer tutuyor. Hitit zihin dünyasında büyü, insanın bir yandan doğaüstü güçlerin zararlı etkilerinden korunmaya çalışırken, diğer yandan belli bir tekniği uygulayarak bu güçleri kendi yararına ve başkalarının zararına çevirme çabasıdır. Bu uygulamaların yöneldiği amaç ve elde edilmek istenen sonuç, büyünün niteliğini- iyi (ak) büyü ya da kötü (kara) büyü- ortaya koyar. Hitit kanunlarında;

“(§170) eğer özgür bir adam bir yılanı öldürürse ve başka bir (adamın) adını söylerse bir mina gümüş versin ve eğer bir erkek köle (ise) o ölsün”

“(§11) eğer kilden bir insan suretine birisi biçim verirse (bu) büyü(dür) (ve) kral yargı (lar)”

Bu şekilde ifade edilen ve karşı tarafa zarar vermeye yönelik olan eylemler, kara büyü olarak tanımlanır ve kralın mahkemesinde yargılanacak bir suç olarak görülürdü. Kötü maksatlı büyü yapmanın suç kabul edilmesinin yanında, Telepinu Fermanı’nda da belirtildiği üzere, büyü yapanları bilen ve bildiği halde onu Saray Kapısı’na (KÁ É.GAL) getirmeyen kişiler de aynı şekilde suçlu olarak kabul edilirdi.

Kirlenmenin sebepleri çok çeşitlidir; kötü maksatlı yapılan büyü, lanet, kötü söz, kötü dil, kirletilmiş gıda yedirilmesi gibi dışarıdan kaynaklanan, yani başkalarının sebep olduğu, ya da cinayet işleme, arkadaşının başına vurma, kirli maddelere dokunma, yalan yere yemin etme, bedensel temizliğe dikkat etmeme gibi kişinin kendisinin yarattığı durumlardır. Kişinin/nesnenin bunlardan birine maruz kalması sonucunda pek çok istenmeyen durum ortaya çıkar; halk, ordu ve hayvan sürüsü içinde salgın, üzüm bağlarının verimsizliği, aile bireyleri arasında geçimsizlik, iktidarsızlık, kısırlık, uykusuzluk, kâbus görme, huzursuzluk hali; hatta ölüm!

AK BÜYÜ VE KARA BÜYÜ ARASINDA...

Büyü toplumda hem kabul görmüş hem de uzak durulması için yasalarla önlem alınmıştır. Büyünün kabul görmesi de ondan uzak durulması da yapılan işlemlerin gönderildiği hedefle, iyi ya da kötü güçlerden hangisinin harekete geçirildiğiyle ilişkilidir. Bazen “ak büyü” uygulamalarının sonunda bazı kötü güçler harekete geçirilir ve aslında kötülük yapılarak “iyi sonuç” elde edilir. Örneğin “Dandanku Ritüeli”nde bir eşeğe yüklenen salgın hastalık düşman ülkeye taşınır ve ülke salgına maruz kalır. Aslında bu uygulama tam da Hitit Kanunları’nda kara büyü için yapılan tanıma uymaktadır. Salgının temas ettiği malzemelerle yüklü eşeğin kirliliği gönderildiği yere taşıyarak hastalık bulaştırması kara büyünün tanımına uyar. Bu büyü metni devlet arşivinde yer almakta ve ak büyü kapsamında değerlendirildiği için uygulanması konusunda bir sakınca görülmemektedir. O zaman hangi uygulama ak büyüdür hangisi kara büyüdür diye bir sorun ortaya çıkar. Dolayısıyla ak ve kara büyünün alanları bazen birbirlerine dokunur.

Hitit toplumunda esas ilgiyi gören büyü, çeşitli sebeplerden dolayı kirlenmiş olan kişi (EN/BĒL SISKUR/SÍSKUR) ya da nesneyi, kirlilik durumundan “temizlemek, arındırmak” ve kirliliği bir daha geri dönemeyeceği şekilde “uzaklaştırmak” için yapılan “ak/iyi büyü”dür. Kirlilikten sadece kurban sahibi değil, onun yaşadığı ev ve halkı, hayvanları, giydiği eşyalar, çevresindeki insanlar yani sahip olduğu her şey aynı şekilde etkilenir. Eğer bu kişi kral ise kirlilik, kraliyet ailesi, tüm ülke ve halkı kapsamaktadır. Bu yüzden büyü ritüelleri sadece insanlara değil, basit nesnelerden evlere, kentlere, tüm ülkeye ve hatta tanrılara bile uygulanır ve hepsinde de amaç “temizlemek”tir (parkueš-).

Büyü aynı zamanda toplumsal bir ihtiyaçtır. Ve bu ritüeller aracılığıyla insanların sıkıntılarını uzaklaştırmayı vazife edinen büyücüler aynı zamanda psikoterapist vazifesi görerek toplumun rahatlamasına katkı sunarlar. Bazı ritüellerde, ritüeli icra eden uzmana yardım eden görevliler de bulunmaktadır. Metinlerde büyü icra eden kadın uzman olarak en çok MUNUSŠU.GI ’yaşlı kadın, büyücü kadın’, erkek görevli uzman olarak da LÜAZU ‘kâhin’ görülmektedir. Genel olarak büyü, ekonomik durumları iyi olan kişiler tarafından yaptırılmaktadır. Ancak daha alt tabakadan olan insanlardan da ekonomik durumlarına göre malzeme istenerek onlara da büyü yaptırma hakkı tanınıyordu:

“Kurban sahibi yukarı geçer ve bir eşek [sevk ederler]. Eğer fakir ise o zaman kilden bir eşek yaparlar.”

Büyü ritüelleri, Hitit toplumunda hemen her konuda büyüye başvurulduğunu gösterir. Çeşitli durumlara maruz kalan Hitit dünyası insanı bir mahir kişiden destek almak zorunda kalmıştır. Üstesinden gelemediği konu çok olunca, büyü ritüellerinin uygulama alanı da o derece genişlemiştir. Böylece büyü ile uğraşanlar her konuda büyü yapmak yerine bir ya da birkaç konuda uzmanlaşmışlardır. Örneğin ordu içinde çıkan bir salgının giderilmesi için Ašhella’ya, cinayet işleyen bir kişinin suçunun günahından arınması için Maštikka’ya gidilmesi gibi. Her ritüel, ritüeli gerçekleştiren kadın ya da erkek görevlinin sahip olduğu birikimi yansıtır.

'AK BÜYÜ' AMACINA NASIL ULAŞIR?

Toplumun ve bireyin iyiliğine yönelen ak/iyi büyünün amacına ulaşması için de çeşitli unsurlar vardır. Bu ritüelleri gerçekleştiren kişilerin, ilahi güçleri hatta doğa düzenini kendi tarafına çekme ve bu güçlerden olumlu şekilde faydalanma çabaları ve yetenekleri bu unsurların başında gelir. Bu kişilerin büyü gücüne inanılması, işinin ehli ve ikna gücü yüksek olması gibi özellikler taşıması da ritüelin amacına ulaşabilmesi için gerekli koşullardandır. Her ritüel, ritüeli gerçekleştiren kadın ya da erkek görevlinin tarzını yansıtır. Genelde birkaç kurala dayandırılan özel bazı öğeleri içerir. Bu öğeler, bireysel uygulanışları, gösterilen özen ve kapsamları açısından farklılıklar gösterir. Ancak; bu ritüeller farklı olarak gelişseler de genellikle, benzer bir sema doğrultusunda icra edilmektedir.

Hitit büyü ritüelleri, kendi içinde kuralları olan ancak, yapan kişiye göre de farklılıklar gösteren bir yapıya sahiptir. Hitit toplumsal yaşamında büyü ritülleri, uzmanlık alanlarına göre oldukça zengin bir çeşitlilik gösterir. Her felakete karşı yapılan ak/iyi büyü de farklıdır; Öncelikle ritüel hangi konuda yapılacaksa o kişiye gidilir, ritüelin yapılacağı uygun bir yer seçilir, bu yer genellikle yerleşim yeri dışındadır ve temiz olması da şarttır. Ritüeli yaptıran kişiden, yani kurban sahibinden, ekonomik durumuna göre ve ritüelin amacına uygun malzemeler istenir; ‘kötülük uzaklara taşınacaksa canlı hayvanlar, tanrılara sunmak için çeşitli yiyecek ve içecekler, tanrıları yer altından çıkarmak için ipler, merdivenler, kadınlık sembolü iğ, öreke, erkeklik sembolü, ok, yay gibi malzemeler’. Bu malzemeler, ritüelde uygulanan çeşitli metotlar çerçevesinde kullanılır ve elbette ki, bunlar, yeni bir kirliliğe yol açmaması için ritüel esnasında kırılıp, yakılarak, öldürülerek, kesilerek, gömülerek, saklanarak ya da salıverilerek ortamdan uzaklaştırılırlar. Ritüeli yapan kişi, bu malzemelerin bir kısmını yaptığı işin karşılığı olarak alır; ‘kurban sahibi tarafından çıkarılıp atılan elbiseler ya da tarpalli olarak kullanılan bir koyun...’. Ritüelin en önemli kısmı, tanrılara sunulan adaklardır. Bunlar ne kadar zengin ve çeşitli olursa; ritüeli gerçekleştirenin, tanrıları kendisine yardım etmeleri konusunda ikna etmesi de o derece kolay olurdu!

ANALOJİ BÜYÜSÜ

Hitit büyücülüğünün en çok kullandığı yöntem Analoji Büyüsü’dür ve bu uygulama “benzetme yoluyla istenilen sonucu elde etme” pratiklerine dayanır. Hitit büyü ritüellerinde doğada gözlemlenen pek çok olay analoji/benzetme büyüsü kapsamında kullanılmıştır. Yani analoji büyüsü yapabilmek için doğada var olan her şey büyük bir titizlikle gözlemlenmiş ve yapılan çıkarımlar büyü uygulamalarında kullanılmıştır. Bu suretle Hitit büyü ritüellerinde gözlemlenen analojilerin bilimin temelini oluşturabilecek çıkarımlarla dolu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Örneğin: İncir ve üzümün tatlı olduğu, mayanın hamuru kabarttığı, yerin ve göğün birbirine değmediği gibi…

Analoji sözle ya da eylemle veya ikisi birlikte yapılmaktadır. Sembolik olarak yapılan eylemle doğada var olan gerçek olaylar arasında bağlantı kurulur; bu bağlantı ile “istenmeyen durumdan kurtulmak ya da istenen duruma ulaşmak” amaçlanır. Bu yöntemi “x’in olduğu gibi y de öyle olsun” şeklinde formüle etmek mümkündür:

x → bu yağın eriyip gittiği gibi,

y → kötülük de aynı şekilde erisin.

x → bu gümüşün parlaklığı gibi,

y → sizin geleceğiniz de aynı şekilde parlak olsun

Analojilerde de tıpkı Voodoo bebekleri gibi, zarar verilmek istenen kişilerin figürleri yapılır. Hedefteki kişinin vücuduna ait tükürükten, saç telinden ya da tırnaktan bir miktar alınır ve balmumu ile karıştırılır. Ve bu karışımdan da bir figür yapılır. Bu figür artık kötülük yapılacak kişi ile aynıdır! Ona yapılacak olan her türlü muamelenin düşman üzerinde de gerçekleştiği anlayışına hizmet eden bir uygulamadır. Figür üzerinde genellikle iğne batırma gibi her türlü işlem yapıldıktan sonra balmumu figür, ateş üzerinde eritilir ve şu büyülü sözler söylenir:

“Eritmekte olduğum şey mum değil, falanca kişinin ciğeri, kalbi ve dalağıdır.”

Büyü ritüellerinde analoji metodundan başka metotlar da uygulanmaktadır. Ritüelin sonunda yapılması gereken en önemli işlem kullanılan malzemelerin yeni bir kirlenmeye yol açmasını önlemek için yok edilmesidir. Bunun gerekliliği kanun maddelerinde ifade edilmiştir.

“Eğer bir kişiyi biri arındırırsa, arta kalan şeyleri eğer birinin ekin alanına ya da evine götürürse büyü(dür) (ve) kral yargı(lar).”

Bu malzemeler sonsuza dek ortaya çıkamayacak şekilde yok edilmeli ya da saklanmalıdır. Ritüel metinlerde yok etmek çeşitli şekillerde olur; çeşitli malzemeler kırılmakta, yakılmakta, hapsedilmekte, canlı olanlar öldürülmekte, parçalanmakta, gömülmekte sürülerek uzaklaştırılmaktadır. Yeraltı dünyası da kirliliğin hapsedilebileceği en güvenilir yerlerden biridir. Ritüel metinlerde kirliliğin insanın vücudundan çıkarılıp, kara toprağın derinliklerine gönderilmesi bütün aşamaları ile tasvir edilmiştir:

“(Kirliliği) el bileği parma[klara verdi], parmaklar tırnaklar[a verdi], tırnaklar kara topr[ağa (yeraltına)] verdi, kara toprak güneş tanrıçasına [götürdü], güneş tanrıçası denize götür[dü].”

TANRILARLA İLETİŞİM ÇUKURLARI...

Tanrı Telepinu mitinde de yeraltında tanrının öfkesine neden olan kirliliği saklayan yedi büyük fıçı bulunmaktadır:

“Bekçi yedi kapıyı açtı, yedi sürgüyü çekti. Aşağıda, kara toprakta tunçtan yedi fıçı duruyordu, kapakları kurşundan, kilitleri demirdendi. İçlerine ne girerse tekrar çıkamazdı, orada kaybolurdu. Onların Telepinu’nun öfkesini, gazabını, saldırganlığını ve sinirini almasına izin ver ki bir daha geri gelmesinler.”

Ritüel amaçlı açılan çukurlar, kirliliklerin kuşlara, bir domuz yavrusuna ya da başka bir hayvana veya herhangi bir objeye hapsedilerek yeraltı tanrılarına gönderilmeleri için bir kanal vazifesi görmektedir. Tanrılarla iletişim bu çukurlarla gerçekleşir. Bu çukurlar aynı zamanda, yeraltı tanrıları için yol ve dünyalar (yeraltı ve üstü) arası geçişi sağlayan kapı vazifesi gören imgelerdir. Metinlerde bu çukurları ifade eden bazı kelimeler vardır: hatteššar/patteššar, wappu, apí, ÁRAH. 

Šapinuwa’da Ağılönü kutsal
alanında bulunan kurban
çukurlarının içinde ele geçen
yanmış kuş kemikleri,
tırnak ve gagaları, kurban
kuş yakma ritüellerinin
arkeolojik delilleri.
(Aygül Süel Arşivi)

Hitit büyü uzmanlarının büyüyü bertaraf etmek için çaba gösterdikleri muhakkaktır. Hitit toplumunda kara büyünün ölümcül etkisinin kabul gördüğü, sadece yasalarında ona karşı olduklarını gösteren hukuki düzenlemelerden değil, Hitit insanının zihninde yarattığı travmanın belgelere yansımış halinden de anlaşılır:

Allaiturahhi’nin yaptığı büyü, kara büyüye karşı büyücülerin aldığı tavrı göstermesi bakımından dikkat çekicidir:

“Büyü yapan insan hangi sözleri söylediyse, her neyi bir araya getirdiyse, ne beddua ettiyse, herhangi bir yerde ne yaptıysa onları (doğru yapmayı) bilmezse, büyü yapan insan büyüyü bir kule gibi inşa ettiğinde, onu bağlarım, onu bir araya getirdiğinde, onun karşısındayım. Büyülü sözlerini bir kule gibi yıktığım gibi ve onu iple bağladığım gibi çözdüm.”

Arzawalı Alli adında “yaşlı kadın”ın kötü büyüyü yeraltı dünyasına göndermek için yaptığı bir ritüel de karşı büyüye örnektir. Bu amaçla büyücüleri temsil eden kilden kadın ve erkek figürinler yapılmıştır. Bunlara üzerinde diller taşıyan kilden yapılmış bir eşek de eşlik eder. Ritüel esnasında ise “yaşlı kadın”, “büyüyü yapanlar adına büyünün kaldırılması için şöyle söyler:” Gel, yaptığımızı bize geri ver.”

KADINLAR BÜYÜDE ÖNE ÇIKTI

Hititlerde bir toplumsal iyileşme olarak, ruhsal ve fiziksel mekanizması çerçevesinde tıp ve büyünün epeyce iç içe girdiğini, tıbbi tedavilerde büyüsel ritüel tekniklerin sık sık kullanıldığını da belirtmek gerek. Normal yollarla tıbbi tedavi uygulayan hekimler genellikle erkek olmasına rağmen, büyülü tedavi yollarını deneyenler, olağanüstü yetilere sahip olduğuna inanılan kadınlardı. Hitit toplumsal hayatında “bilhassa ‘kocakarı / yaşlı kadın’ olarak bilinen kadınlar, şifa sanatlarının güç ve şifa veren ritüellerin yaratıcısı ve uygulayıcısı olarak öne çıktılar. Gerçekten de eski çağlardan modern dönemlere kadar belirgin olan erkek egemen bir toplumsal hiyerarşi içerisinde konumlandırılan kadınlar, büyü ritüellerinde genellikle ön saflarda görülür.

Toplumsal sorunların çözümünde büyü mekanizmasının ve “büyücülük mesleği”nin çok büyük bir etki alanına sahip olduğu Hitit toplumsal hayatında çok daha belirgindir. Çözümlenen birçok Hitit çivi yazılı belgesinde son derece aktif olmuş kadın büyücülere rastlamak mümkündür. Bunlardan biri olan Kizzuwatnalı Maštikka, uzmanı olduğu aile içi kavgaları önlemek, kavgalı bireyleri yatıştırmak, cinayet işleyen kişiyi bu suçundan temizlemek, dostuna şiddet uygulayan kişiyi arındırmak, yeraltı tanrılarını yatıştırmak gibi birçok konuda büyü yapmıştır:

Kizzuwatnalı Maštikka’ya ait ritüel metinler, büyünün Hitit sosyal yaşantısındaki önemini gösterir. Maštikka’nın çeşitli konularda yaptığı büyü ritüelleri, birbirleri ile kavgalı bu kişileri, kötü/lanetli sözlerin olumsuz etkisinden kurtarmak, bir daha geri dönemeyeceği şekilde onlardan ‘uzaklaştırmak’ amacına yöneliktir. Baba oğluyla, kadın kocasıyla, kız kardeş erkek kardeşiyle kavga etmiştir ve metinden anlaşıldığına göre kavgaya kötü, acı, lanetli diller sebep olmuştur. Kötü sözü sembolize eden hamurdan ve kilden diller yapılır ve bu objeler kırılarak etkisiz hale getirilir. Metnin ilerleyen kısımlarında “El”den (ŠU ‘el’) de bahsedilmesi ve kilden ve hamurdan “El” şekillerinin yapılarak tıpkı dil motiflerine yapılan işlemlerin ona da uygulanması, sözlü saldırı yanında kişilerin birbirlerine şiddet uyguladıkları şeklinde yorumlanabilir. Ancak, her iki kişinin Maštikka’ya beraber gitmeleri yani kötü durumun uzaklaştırılmasında müşterek hareket etmeleri, aile içindeki huzurun temini konusuna çok dikkat ettiklerinin işaretidir.

Kizzuwatnalı Maštikka’nın
aile içi kavgalara
karşı yaptığı ritüel.

İnsanın doğal belirleyiciliklere henüz hâkim olmadığı ve kötülüklerden korunma ve kurtulma yollarının bir ritüel haline dönüştürüldüğü hemen bütün Eski Çağ toplumlarında olduğu gibi, Hitit zihin dünyasında da büyü ritüellerinin, hem korkunun nedeni (kara büyü), hem de bu korkuyu ortadan kaldıracak çözüm (ak büyü) olarak görülmesi, uygulamada büyük ölçüde toplumsallaştırıldığını gösteriyor. Hitit kültür dünyasından kaydedilmiş ritüellerin çoğu, belli durumlarda bireylerin ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olarak tasarlanmıştır. Bir kişinin hayatının her evresinde, onu koruyan, kötü güçleri ondan uzak tutan, yanlış giden şeyleri düzeltmeyi amaçlayan bu ritüeller, Hitit dünyasındaki sıradan insanların zihinsel algılayış ve yaşam tarzlarına ilişkin bir bakış sağlaması bakımından da önemlidir.

Prof. Dr. / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü