Hizbullah lideri Nasrallah’ın Barzani’ye yönelik eleştirileri ne kadar doğru?

Nasrallah’ın, IŞİD saldırısı sırasında İran’ın Kürtlere el uzatmasını başa kakması ve Barzani’ye yönelik sert eleştirisinin iki ana nedeni bulunuyor: 1) İran ile Suriye’nin bölgedeki Kürt hareketlerine bakışı ki, genelde olumsuz, şüpheci ve anti-Kürt temele dayanmaktadır. 2) Yabancı askeri güçlerin (aslında Amerikan askerlerinin) ülkeden çekilmesini isteyen Irak Parlamentosu'nca alınan 13 Ocak tarihli kararın oylamasında Kürt milletvekillerinin çekimser kalmalarıdır.

Abone ol

Faik Bulut

Lübnanlı Şiiler, mezhepleri gereği öteden beri İran devletiyle bağlantılı olageldiler. Yakın tarihteki örneği, Şah M. Rıza Pehlevi ile Lübnan’daki Şii oluşumu inanç/siyaset temelinde örgütleyen Musa Sadr’ın yakın ilişkileriydi. Hizbullah’a oranla daha ılımlı bir çizgi izleyen ve esnafa yani orta tabakaya yaslanan Emel örgütü (ki, özellikle bazı mensup ve taraftarlarının Güney Afrika’daki elmas tüccarları olmalarıyla tanınır), İran’la irtibatlı olmasına rağmen esas olarak Suriye desteklidir. 1975’lerdeki Lübnan iç savaşı sırasında siyasileşmiş; 1980’lerin başında Suriye politikaları doğrultusunda Filistin Kurtuluş Hareketi’ne bağlı fraksiyonlar arası silahlı çatışmalara taraf olmuştur. Lübnan’ın İsrail sınırlarına yakın bölgelerini (Fateh Land) askeri faaliyet sahası haline getiren Filistinli hareketlere karşı silahlı bir tepkiyi örgütleyerek oradaki Şii toplulukları etrafına toplamıştır. Hizbullah ise Şah’ı deviren Ayetullah Humeyni’nin başını çektiği radikal Şii İslamcı hareketin bölgedeki politikasının bir ürünüdür. Bu hareket de, başlangıçta Güney Lübnan’daki İsrail işgalci ve yayılmacılarına karşı silahlı direnişin öncülüğünü yapan Lübnan Komünist Partisi’nin yerel birimlerini altını boşaltarak (o bölgede yaşayan ve Komünist Partisi saflarında direnişe katılan Şiileri mezhepsel temelde yanına çekerek) veya silahlı çatışmalar yoluyla komünist milisleri tasfiye ederek sahnede boy göstermiştir. Dolayısıyla Hizbullah örgütü lideri Hasan Nasrallah, İran’ın Lübnan’daki uzantısı sayılır. Tahran’daki siyaset mollalarının politikalarına paralel tutumlar takınarak Irak, Filistin, Suriye ve Yemen’de bir şekilde faaliyet gösterirler. Nasrallah’ın Kürt meselesi ve Kürt hareketlerine bakışı, İran-Suriye eksenine göre şekillenmektedir. Örgütün, zaman zaman PYD’nin Suriye’deki politik ve askeri tutumlarını eleştirmesi, son günlerde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) tutumuna veryansın etmesi de aynı eksenden kaynaklanır.

13 Ocak 2020’de yayınlanan demecinde ne demişti Nasrallah?

“Sayın Mesud Barzani, Hacı Kasım Süleymani’nin yaptığı iyilikten dolayı minnettar olmalı… Bugün onun sana yaptığı bu iyiliği kabul etmelisin. IŞİD, Erbil yakınlarındayken ve Kürdistan Bölgesi IŞİD’in eline düşmek üzereyken tüm arkadaşlarını aradın, ancak onlardan kimse sana yardım eli uzatmadı. İranlıları aradın ve senin itirafınla ikinci günde Hacı Kasım sana geldi. Onunla birlikte başka kardeşleri de vardı. Buna bir şey daha da ekleyeyim: Hizbullah’tan da kardeşlerimiz vardı ve onunla Erbil’e gittiler… Erbil’e giden Süleymani ve onun yanındaki kardeşler, bana gözlemlerini şöyle aktarmışlardı: ‘Mesud Barzani titriyordu. Elleri korkudan titriyordu.’ Süleymani ve İran İslam Cumhuriyeti’nin hızlı gelişi bu tehlikeyi sizden uzaklaştırdı. Bunun tarihinizde, oradaki Kürt bölgesinde bir örneği yoktu. Bugün sizin de, yapılan bu iyiliği kabul etme sorumluluğunuz var. Irak’taki hükümet ve Irak Parlamentosu'nda verilecek yanıtın bir parçası olma sorumluluğunuz da var.”

Nasrallah’ın, IŞİD saldırısı sırasında İran’ın Kürtlere el uzatmasını başa kakması ve Barzani’ye yönelik sert eleştirisinin iki ana nedeni bulunuyor: 1) İran ile Suriye’nin bölgedeki Kürt hareketlerine bakışı ki, genelde olumsuz, şüpheci ve anti-Kürt temele dayanmaktadır. 2) Yabancı askeri güçlerin (aslında Amerikan askerlerinin) ülkeden çekilmesini isteyen Irak Parlamentosu'nca alınan 13 Ocak tarihli kararın oylamasında Kürt milletvekillerinin çekimser kalmalarıdır.

IKBY Başkanı Neçirvan Barzani, Al Monitor internet gazetesinden Amberin Zaman’a verdiği 16 Ocak tarihli demecinde eleştirilen noktaya açıklık kazandırıyor: “Yabancı güçlerin ülkeden çıkarılması kararında Kürtler ve Sünnilere danışılmadı. Dahası, bu kötü bir örnektir. Karar, ülkenin iki önemli bileşeni Sünni ve Kürtlere danışılmadan sadece Şii siyasi partiler tarafından alındı. Bu, herhangi bir mutabakat sağlanmadan alınan çok kritik bir adımdır ve anayasanın ruhuna aykırıdır. Ne şimdi ne de gelecekte Irak için iyidir. Başbakan Adil Abdulmehdi’nin birkaç gün önce yaptığı ziyaret sırasında, sahip olduğumuz izlenim, bu meseleyi diyalog yoluyla çözmeye çalıştığı yönündeydi. Irak’taki ABD ve koalisyon güçlerinin gelecekteki mevcudiyeti için, eğer yeniden yapılandırırsanız, yeni bir formül bulmak olacaktır. ABD ve koalisyon güçlerinin varlığının tüm Irak için bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz. Başbakan Abdulmehdi de buna katılıyor. Durumdan endişe duyuyor; pragmatik bir adam ve Irak’ta bu güçlerin gelecekteki varlığını yeniden biçimlendirmek, yeniden tanımlamak istiyor. Irak ve ABD arasındaki ilişkilerin medya aracılığıyla düzenlenmesi gerektiğini düşünmüyorum. Bu yararsızdır.”,

Kürdistan Bölgesel Yönetimi hükümet sözcüsü Cotyar Adil ise Nasrallah’ın başa kakan ve alay eden demecine şöyle bir polemikle karşılık veriyor: “Bir ulusun liderine (Mesut Barzani’ye) cılız bir ses ve çocukça bir tavırla saldırmanız bizi şaşırttı. Başkan Barzani, bir halkın direniş sembolüdür ve korkak olan sen ise, yaptığın hakaretlerden daha küçüksün… Yıllardır bodrumlarda saklandığından gün yüzünü göremeyen sen, kahraman bir halka hakaret ediyorsun ve onu küçümsüyorsun. Bu yersiz saldırının yerine, yıllarca adaletsizliğe maruz kalmış ve zulüm görmüş bir halkı (Kürtleri) savunmalıydın. Bununla birlikte bize yardım eden tüm ortaklarımıza teşekkür ederiz. Ama sizi temsil ettiğini ve Başkan Barzani’ye yapılan ziyarete katıldığını söylediğin kişi (Kasım Süleymani), herhalde kendisine benzeyen kişilerle 16, 20 ve 26 Ekim 2017’de Kürdistan’ı işgal etme hayali kuranlardan olmalıydı. Ancak Peşmerge’nin direnişi ve gösterdiği kahramanca savunma sayesinde o hayaller gömüldü.”

AMA… SÜLEYMANİYE VE ERBİL’DE ANLATILANLAR DAHA FARKLI

Kasım Süleymani ile Mesut Barzani ziyaretinden Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a aktarılan/anlatılan izlenimlerin doğruluğu veya yanlışlığı konusunda sağlıklı bir tahminde bulunamam. Hani, zaman zaman fazlaca abartılı durumlar için söylenen “Acem palavrası” olabilir ya da tersi de mümkündür. Ben, konunun farklı bir anlatımını aktarmakla yetineceğim:

Yıl 2016. Bir kitabın hazırlanması sürecinde yetkililerle röportajlar ve alan araştırması için, Celal Talabani’nin kurmuş olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği-Yekitî (YNK veya İngilizce PUK) Süleymaniye’ye gitmiştim. Orada IŞİD örgütünün Kürdistan’a saldırmasına ilişkin çok sayıda spekülasyon, rivayet ve anlatım dinlemiştim. YNK’nin üst düzey görevlileri ve medya sorumlularının ortak söylemi şöyleydi: “IŞİD çeteleri, Maxmur bölgesine girdiklerinde hem başkent Erbil’de hem de Süleymaniye’de telaşla karışık panik başladı. Kimse doğru düzgün ne yapacağını bilemiyordu. Hatta genel kanı şehri hemen terk edip dağlara sığınma yönündeydi. Bölge yetkilileriyse, doğrusu, uçaklarla bir yerlere kaçıp kurtulmayı düşünüyorlardı. O sıralarda Kandil’deki PKK militanlarının çok sayıda araba (pikap tarzı Toyota markalı olanlar) üzerinde şehre yaklaştıkları haberi geldi. Millet önce bir durakladı. Konvoyun başı Süleymaniye’de göründüğünde, bu kez halk caddelere doluşup alkışlamaya başladı. Konvoydaki silahlı birimler tepeden tırnağa askeri teçhizatla donatılmışlardı. Deyim yerindeyse silahlı bir 'defile' yapıldı. Moraller yerine geldi. KDP ve YNK Peşmergeleri, saflarını düzene koyup mevzilere koştular direnmek için. İki gün sonra bir YNK subayıyla konuştum, benzer anlatımı tekrar eden ifadeler kullandı, ancak farklı bir tespit de yaptı: 'Biz, kışlalarda değiliz. Evlerde kala kala göbeğimiz kalınlaştı. Askeri yeteneklerimiz köreldi. Dolayısıyla IŞİD gibi adı zebaniye çıkmış bir çetenin dehşetengiz katliamları, beynimizi ve yüreğimiz esir almıştı. Kandil’dekiler moral amacıyla aşağı inince aklımız başımıza geldi.' ”

Erbil’de hem YNK hem de KDP’li bazı çevrelerden işittiklerimi birkaç cümlede özetleyeyim:

“IŞİD Hıristiyanların çok olduğu Karaquş ile Maxmur bölgesini aldıktan sonra yetkilisi, görevlisi ve halkıyla Erbil’de adeta kıyamet kopuyordu. Kimi görevliler ise havaalanı üzerinden kaçmayı planlıyorlardı. Bu yönde bir talep gönderilmiş olmalı ki, aralarında Türkiye menşeli uçakların da bulunduğu bazı havayolu şirketlerinin uçakları Erbil Havaalanı’nda hazır bekletiliyorlardı. Demek ki kimi Ürdün’e kimi Türkiye’ye kimi de Suudi Arabistan’a götürülecekti… Ne zaman ki PKK silahlı birimleri geldi, o zaman bölgeyi terk etmememe ve direniş başladı. Tam da bu yüzden Başkan Barzani, Maxmur’un IŞİD’den temizlenmesi sonrasında iki PKK sorumlusu arasına oturarak fotoğraf çektirmişti. En önemli yanılgımız şu oldu: IŞİD, anılan bölgeleri işgal ettiğinde Kürt yönetimine haber göndermişti. Aracı olanlar bazı Arap aşiretleriydi. Yanılmıyorsak Türkiyeli kimi şahsiyetler (veya Musul eski valisi Nuceyfi veya Tarık Haşimi gibi Türkiye ile işbirliği halinde olanlar) kurye/elçi işlevi görmüşlerdi. Bunlara göre, IŞİD, yemin billah ederek Kürdistan’a saldırı yapmayacağına dair söz vermişti! Hadi IŞİD yalan yere yemin edip söz verdi diyelim. Peki, bizdeki Kürt siyasetçiler nasıl oldu da gelen arabulucu veya elçilerin sözlerine kandılar? Oysa bu siyasetçilerimiz onca aldatılmışlık, onca acı tecrübe yaşamışlardı. Anlamak mümkün değil!”

Kısaca olay budur. Anlatılanların doğruluğunu yanlışlığını derinlemesine araştırıp çok yönlü teyit ettiremedim. Dolayısıyla anlatanların doğrucusuyum, eğer doğru söylemişlerse veya yalancısıyım, eğer sözleri yalansa…

Çıkarsama yapılırsa, IŞİD’in işgalini önlemek için öncelikle Kürt hareketleri IŞİD karşısında birbirlerinin yardımına koşmuşlardır denilebilir.