Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre 2015 yılında, Akdeniz yoluyla Avrupa ülkelerine geçen düzensiz göçmen sayısı bir önceki yıla göre 5 kat artışla, 1 milyon insanı geçmiş, Yunanistan üzerinden geçişler 885.000’e ulaşmıştı. 2015 yılı ayrıca 3.771 kişinin bu güzergâhta can vermesiyle en yüksek kaybın olduğu yıl olmuştu. Türkiye ise 2015 yılında, başta Suriye’deki çatışmalar nedeniyle ülkeye gelenler olmak üzere 2,5 milyon mülteciye kapılarını açarak dünya çapında en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmuştu. Aynı dönemde Almanya Şansölyesi Merkel’in Almanya sınırlarını sığınmacılara açma kararıyla birlikte, Ekim 2015 itibariyle Türkiye üzerinden Yunan adalarına geçen düzensiz göçmen sayısı günlük 7.000 kişiye çıkmıştı. Bu göç akımını kontrol altına almak amacıyla, Türkiye ile AB arasında müzakereler başlamış, 29 Kasım 2015 ve 7 Mart 2016 tarihlerinde taraflar arasında iki toplantı düzenlenmiş, 29 Kasım toplantısı sonrası “Ortak Göç Eylem Planı” kabul edilmiş, ancak düzensiz göçmen sayısında arzu edilen azalmanın gerçekleşmemesi üzerine 18 Mart 2016 tarihli Türkiye-AB Zirvesinde “Türkiye-AB Zirvesi Bildirisi” üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Mutabakat ile “Ege’de göçmen ölümlerinin önlenmesi, insan kaçakçılığı zincirinin kırılması ve yasadışı göçün yasal göçle ikame edilmesi” amaçlanmış, alınacak tedbirler ile bu güzergâhın insan kaçakçıları ve düzensiz göçmenler için caydırıcı olması hedeflenmiştir.
***
Bu satırlar Burak Erdenir’e* ait. Yukarıda anlattıklarımın İstanbul, Eyüp Sultan, Alibeyköy Mahallesi Özel Eyüpsultan Final Akademi Anadolu Lisesi Müdürü İbrahim Oktugan’ın bir genç tarafından öldürülmesi ile ne alakası olduğunu düşünebilirsiniz; hatta “Sen de İbrahim Hoca’yı öldüren gencin ‘Irak kökenli’ olduğunun altını çizerek ucuz göçmen düşmanlığı yapacak bir yazı yazmaya niyetleniyorsun!” da diyebilirsiniz; cidden böyle bir niyetim yok. Ama İbrahim Oktugan Hoca’nın öldürülmesi öyle bir olay ki nereden başlayacağımı bilemedim. Zurnanın zırt dediği yerin burası olduğunu düşündüm: Türkiye’nin bir göçmen sorunu var; ama bu sorun göçenlerden değil, bizzat yukarıda Erdenir’in satırlarıyla özetlediğim hususlardan kaynaklanıyor. Amiyane anlatayım: Avrupa göçmenleri istemedi. Türkiye’ye parası neyse verdi, Avrupa’ya gitmek isteyen göçmenleri Türkiye üstlendi; Türkiye bunu da humaniteryen iştiyaklarla değil bayağı bayağı “duygusal”! sebeplerle kabul etti. Hadi biraz -ama çok değil sadece biraz- abartalım: Göçmenler, hükümet ekonomik krizi aşabilsin, dolar kuru düşük tutulabilsin diye buradalar. Ne onlar burada olmak istiyorlar, ne biz onların burada olmalarını istiyoruz ne de Avrupa onların kendi ülkelerine gelmelerini istiyor, ne, ne ne de bu insanlar kendi ülkelerine güven ve huzur içinde dönebiliyorlar: “Aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık” derdi eskiler.
74 YAŞINDA…
Rahmetli, Alibeyköy Mahallesi Özel Eyüpsultan Final Akademi Anadolu Lisesi Müdürü İbrahim Oktugan’n 74 yaşında olması hiç mi dikkatinizi çekmedi. Sizce bu normal mi? “Kendini eğitime adamış hoca!” hadi canım sen de. Bir insanın maddi ihtiyaçları olmasa, o yaşta, kıtipiyoz bir lisenin müdürlüğünü sürdürmesi düşünülebilir mi? İstanbul Valisi’ne sorarsan “Dünkü hadisede tabii okul müdürümüzün hayatını kaybetmesi, böyle bir saldırının olması hepimizi çok derinden üzdü. Ama İstanbullular şunu biliyor, İstanbul'da 16 milyon insan yaşıyor ve her gün içimize, vicdanımıza sinmeyen birçok suçun işlendiğini görebiliyoruz. Önemli olan o suçların azalması, faili meçhul kalmaması ve cezalandırılması.” Kulağımızın arkasına anlat Sayın Valim ki epeydir orayı da tahriş ettiniz.
SİLAH…
Cinayet suçlusu genç adam ifadesinde şu açıklamalarda bulunmuş: “Olaydan bir gün önce aynı okulda okuyan aynı zamanda Abdulsamet A.’nın kuzeni olan G.A.‘yı gördüm. O okulda okuyan birini görünce yaşadığım bu olay aklıma geldi, tekrar sinir oldum. Hala okulda olduğunu öğrenince, 'Gelip dövsem iyi olmaz mı' dedim. O da 'Çok iyi olur kanka karnına vurursun. Hatta bacağına vurursan ölmez karnına sık.' dedi. Ben de Gaziosmanpaşa’da Mehmet K. isimli şahıstan 10 bin TL karşılığında aldığım tabanca ile okula gitmeye karar verdim. Kimseye bir şey söylemeden hızlı bir şekilde odasına geçtim. Masada oturuyordu. Beni görünce ayağa kalktı.
Bu ülke ne zamandan beridir silahın, merminin bu kadar kolay, rahat erişilebildiği bir ülke oldu. 10 bin lira verince gençler ne ara bu kadar kolay, silah, mermi, mühimmat bulabiliyorlar. Sabredip para biriktirsem, 50-100 bin liraya bana da Hacettepe’yi havadan bombalayacağım bir uçak temin edebilirler mi? Son fiyat ne olur?
VATANDAŞ TÜRKÇE KONUŞ
Cinayet zanlısı genç adam ifadesine şöyle devam ediyor: “Müdür İbrahim Oktugan’ın odasına gittim annemle birlikte oturuyorlardı. Ben anneme Arapça bir şeyler söylemek istediğim esnada 'Burası Türkiye Cumhuriyeti benim okulumda kimse bu şekilde başka dil konuşamaz.' diye karşı çıktı ve anneme hakaret etti. Aramızda sözlü bir tartışma yaşandı detayını hatırlamıyorum ancak fizik tartışmaya dönmedi. Annemin üzerine yürümesi üzerine biz de polisi aradık ve daha sonra okulu terk ettik." Hasbinallah ve nimel vekil! İbrahim Hoca böylesine densiz bir laf etti mi; beş ay sonra genç adamın biti niye kanlandı; bu çocuğun eline silahı kim verip okula saldı. Hanımlar, beyler asıl soru geliyor “Bu genç ne ara bir suç makinasına döndü?”
1928’in ilk aylarında Ankara Adliye Hukuk Mektebi öğrencileri başlatmışlardı bu eylemi. Neredeyse 100 yıl olacak; köprünün altından çokm sular aktı. Azınlıkların çocuklarının Türkçe konuşmalarını “salık varen”! münevver Türk gençlerinden, okulda öğrencinin annesiyle Arapça konuşmasına tepki gösteren hocaya, hocaya tepki gösterip kafasına sıkan öğrenciye ne zaman geldik biz? Sahi, vazgeçtim artık kalburüstü üniversiteleri, Çorum’daki Siyaset Bilimi Kamu Yönetimi Bölümü’nde hatta merdiven altı kolejlerinde “bile” İngilizce eğitime ne ara geçtik biz? Bazı üniversitelerinde, özel kolejlerinde Türkilizce eğitim yapılan, bazı okullarında Türkçe konuşulmadığı için cinayetler işlenen ama anadilde eğitim mevzubahis olunca havalara sıçrayan, muhataplarını teröristlikle suçlayan bir ülke olduk biz.
SENDİKALARIN TEPKİSİ
Şiddete karşı çıkmak için 8-9 Mayıs’ta siyah giyerek ve kokart takarak derslerine devam eden eğitimciler, 10 Mayıs’ta sokaklarda sesini duyurmaya çalıştı. Öğretmenler iş bırakarak İstanbul, Ankara, İzmir, Artvin, Malatya, Ardahan, Trabzon, Bilecik, Eskişehir, Muğla gibi pek çok ilde basın açıklamaları düzenledi. “Düzenledi” diyorum ama siz “düzenledik” diye okuyun. Mensubu olduğum Eğitim-Sen eyleme tüm şubeleri ile katıldı. Biz üniversite çalışanları da gönülden destek verdik “öğretmene şiddet” eylemine.
Ekşi sözlükte bir kısım yorumlar der ki öğretmenler cumayı, cumartesiye bağlamak için eylem yapmışlar. Zaten senede üç ay işe gitmeyen öğretmenlerin tatil bahanesiymiş bu eylem.
Biz ne ara bu kadar kirlendik?
'IRAKLI ÖĞRENCİ' NE KADAR FAŞİSTSİNİZ?
Haberi veren haber kanallarının kahir ekserisi cinayeti işleyen gencin “Irak asıllı bir sığınmacı” olduğunu belirtmeye gerek duymuş. Olaya duyulan tepki, sığınmacı karşıtı tepkiyi de tetikledi. 2015’ten bu yana yaşanan uluslararası gelişmelerin tüm faturasını bir şekilde suç makinasına dönmüş bu Irak asıllı gence mi keseceğiz? Ya bu cinayeti işleyen bir Türk öğrenci, bir Kürt öğrenci, Bir Arnavut, Çerkes öğrenci olsaydı tavrınız değişir miydi?
Bu bir faşizm testidir. Soruma bu gece yatarken içinizden cevap verin ve olabiliyorsanız azıcık samimi olun. Derdiniz eğitimde şiddet mi değil mi, faşist misiniz değil misiniz? Ne diyordu özlü söz “Acı duyabiliyorsanız canlısınız, başkalarının acısını duyabiliyorsanız insansınız.” Faşizm başkasının acısını duyamaz. Ay pardon siyaset biliminde biz artık faşistlere “uç sağ” diyoruz; bilimsel olalım lütfen!
Keyifli Günler
*Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi Cilt: 20, No: 2 (Yıl: 2021), s.447-48