Hoyrat toprakların iki fidanı

İki fidan dedik İpek Soylu ile Fatih Arda İpcioğlu için. Henüz serpilme aşamasındalar. Bu kadar kırıcı topraklarda ayakta kalmak kolay değil. Hem de sadece sporcu olarak. O sebeple ayakta sapasağlam, dimdik durabilmeleri için onları belki de pamuklara sarmak gerekiyor.

Onur Salman salmanonur@gmail.com

300 günü aştı. Artık Türkiye’de basın özgürlüğünden söz etme ihtimalimiz de bu koca yılın altında eziliyor. Cumhuriyet gazetesine fiziken yapılan aslında tüm basını dizginlemek anlamı taşıyan tutuklamalar, hâlâ gazeteci abilerimizin ve dolayısıyla bizim özgürlüğümüze ket vuruyor.

Milli Takım aday kadrosu açıklandı. İçinde kavgacılar mı arasınız, basın mensuplarına saldıranlar mı, boğaz kesme hareketi yapanlar mı, basın tribününe el kol hareketi yapanlar mı? Yani Türk futbolunun tutunduğu dal yetenekli ve ahlaksız oluyor her başı sıkıştığında. Onlar ahlaksıza sığındıkça, bizim Milli Takımımızı çalıyorlar. Milli Takım’a olan sevgimizi bitiriyorlar.

Biri siyasetten biri spordan sadece iki örnek. Ne kadar da karamsar değil mi tablo? Hep en dipteyiz, daha dibi olamaz dedikçe üstümüze üstümüze gelen onlarca olaydan sadece ikisi bu. Ne siyaset düzgün ne de spor anlayacağınız. Ama umutlarımızı da bizden çalamazlar ya. Onlar ne yaparlarsa yapsın bir fidan çıkar hoyrat topraktan. Bu seferkilerin adı İpek Soylu ile Fatih Arda İpcioğlu.

O SAYFALARA SIKIŞIP KALMADI

İpek’i bilme şansınız Arda’dan daha çok. Reklamlarda görebilirsiniz belki onu. Hani Türkiye tenisinin genç yıldızlarından. Hani, çiftlerde tarih yazıp Amerika Açık Çift Kızlar'da şampiyon olmuştu partneri Jil Teichmann’la birlikte. O zaman sayfa sayfa yer ayrılmıştı gazetelerde ona. İlgi üzerindeydi. Günler geçtikçe ilgi azaldı İpek’e. Ama onun çalışma azminde bir değişiklik olmadı. Hedefleri vardı. Henüz yaşı 21’di. Fakat yeteneğin çalıştıkça başarı getireceğini bilecek kadar da tecrübeliydi.

Adana’dan başlayan ömründe az zamanda büyük başarılara imza atmıştı. 2014’teki o inanılmaz başarısının ardından 2016’da Fransa Açık’ta ana tablo görmesi, kurduğu hayallere atılmış yeni bir bebek adımıydı. Yürümek hatta koşmak için önce bu bebek adımlarını sağlam atmak zorundasınız. İpek de öyle yaptı. Rotasını Fransa’dan Avustralya’ya, tenis sezonunun ilk Grand Slam’ine çevirdi. Yine adını ana tabloya yazdırdı. Artık adımlar bebek adımından çıkmaya başladı. Yakın zamanda adını daha ileriki turlarda görünce şaşırmayın. Çünkü şu cümlesi yürümeye hatta koşmaya giden yolu çok erken anladığını gösteriyor: “Ne zaman bana maç kaybetmenin çok şey kattığını gördüm, o zaman kaybetmekten korkmamaya başladım.”* Tenisçilerin tabiriyle söyleyelim. Belli ki İpek Soylu’nun raketinde daha çok var.

HENÜZ 19 YAŞINDA

Fatih Arda İpcioğlu, İpek’tan iki yaş daha küçük. Spor tercihi ise daha iddialı. Kayakla atlama. Zira ülkede kayakla atlamanın varlığı 2011’de Erzurum’da düzenlenen Universiade ile duyuldu. Henüz üstünden yedi yıl geçmesine karşın Arda çok büyük işlere imza attı. Önce Kıta Kupası’nın Erzurum ayağında puan almayı başardı. Bunu gerçekleştiren ilk kayakla atlamacı oldu. Böylece Kayakla Atlama Dünya Kupası sahnesinde kendisine bir yer buldu. Evet, Lillehammer’deki Dünya Kupası yarışına elemelerde veda etti ama olsundu. O da bebek adımlarını atmıştı nihayetinde.

Gerisinin geleceğinden o da emindi. Yetinemezdi. Yetinmedi de. 2017 Dünya Şampiyonası’nda Türkiye adına atlayış yapan ilk isim oldu. Unvanların hepsi önemli ama tam hedeflediği nokta değildi Arda için. En üst sahne olan Dünya Kupası’nda yine var olması gerekiyordu. Bunun için çok çalıştı.

Yolu Hakuba’ya kadar gitti. Ve Japonya’da düzenlenen Yaz Dönemi Grand Prix’inde elemleri geçerek bir kez daha Kayakla Atlama Dünya Kupası sahnesinde yer alma hakkını elde etti. Aradaki Balkan Şampiyonası ikincilikleri ve üçüncülüklerini, EYOF’taki inanılmaz performansını ve dördüncülüğünü saymıyorum bile.

EN AZIDAN HAK ETTİKLERİNİ VERELİM

İki fidan dedik onlar için. Henüz serpilme aşamasındalar. Bu kadar kırıcı topraklarda ayakta kalmak kolay değil. Hem de sadece sporcu olarak. O sebeple Arda ve İpek gibi, Mizgin Ay gibi ya da Enes Ünal, Cengiz Ünder, Ümit Can Güreş gibi fidanların ayakta sapasağlam, dimdik durabilmeleri için onları belki de pamuklara sarmak gerekiyor. En azından onlara hak ettiği değeri vermekle başlayabiliriz.

* Banu Duran’ın röportajından.

Tüm yazılarını göster