Bir Arto Tunçboyacıyan şarkısıyla başlayayım söze… 2001 yılında Armenian Navy Band’le yaptığı “New Apricot” albümünde yer alan “Kudumda”nın bir yerinde şu sözlerle karşılaşıyoruz: “Almanı, İngilizi / Fransız, Amerikalısı / Türkü de Ermenisi / Hepsi de aynı be can // Gel gel barışalım sizinle / İnsan olalım can…” Sezen Aksu’nun 2000 tarihli “Deliveren” albümüne “O-kudum-da” adıyla giren şarkı bu. Sözleri farklı.
Ötekileştirme, memleket tarihinin en büyük dertlerinden biri. Her koşulda her şeyi ötekileştirebilen bir yapımız var ama kimi durumlarda dert daha da büyüyor. Ermeni meselesine bakışımız tam da böyle. “Bizim de Ermeni komşularımız vardı ama onlar iyi insanlardı” cümlesindeki “ama”nın nasıl da tehlikeli olduğunu fark etmeyecek kadar normalleştirmişiz durumu. Mevzu Ermeniler ve Kürtler olduğunda mevzu daha da hassaslaşıyor. Geçmiş zamanlardan gelen nefret duygusu geleceği etkileyecek şekilde büyütülüyor. Sadece halk arasında değil, devlet büyüklerinin konuşmalarında da rastlıyoruz buna. Yazık ki konuşmalarının içine “affedersiniz Ermeni” ifadesini sıkıştıran “büyük”ler var başımızda. Nefreti silmesi gerekenlerin bunu körüklüyor oluşu, en büyük felaket.
Buna şarkılarda da rastlıyoruz. Ermenilerden ve Kürtlerden düşman olarak söz eden, milliyetlerini küfür olarak kullanan şarkılar yapıldı, yapılıyor. Karşı taraf için de geçerli elbette bu: Türkleri kötüleyen çok şarkı var. 1974 yılında yapılan Kıbrıs harekatı sırasında düşman olarak bellediğimiz “Yunan”lara demediğimizi bırakmadık. Üstelik bu nefret duygusu sağdan soldan körüklemelerle büyütüldü. Dilinden barış sözcüğünü düşürmeyenler, o dönem yaptıkları şarkılarda “Kalleş Yunan” ifadesini kullanmaktan çekinmedi. Asala’nın eylemlerini artırdığı yıllarda Ermeni nefreti körüklendi. PKK bahane edilerek Kürtlere karşı bir hareket başlatıldı. Terörü savunmak, yapılan kimi eylemleri onaylamak şüphesiz mümkün değil. Aralarında Onat Kutlar, Yasemin Cebenoyan gibi isimlerin de bulunduğu masum insanları, arkadaşlarımızı elimizden alanları savunmak hele… Ancak bunları bahane ederek bir milleti kötülemek ve düşman bellemek, yapılabilecek haksızlıkların en kötüsü. Yazık ki o dönemlerde yapılan kimi şarkılarda buna çok rastlıyoruz.
Hrant Dink, bundan 12 yıl önce, tam da böylesi bir iklimde öldürüldü. Önünde arkasında söylediklerine bakmadan, tek bir cümlesinden yola çıkarak onu “düşman” ilan edenler tarafından. Biz tetiği çekeni görüyoruz, adını aklımızda tutuyoruz ama “suçlu” yaftasını yapıştırırken bir şeyin altını çizmek elzem: Onunla birlikte onu bu yola sokanları sorgulamak, emri vereni bulmak, hesabını sormak gerekiyor. Bunları yapmadığımız sürece cezalandırma hep yarım kalacak.
Dink’in öldürülmesi canımızdan can kopartan hadiselerden. Beklemediğimiz bir zamanda apansız gitti, ona en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemde bizden kopartıldı. Ardından çok şarkı yazıldı, çok şey söylendi. Sezen Aksu’nun, olay henüz sıcakken yazdığı ve Dink ailesine hediye ettiği “Güvercin”, canımızı yakan şarkılardan: “Bir daha açar mı karanfil korkusuz/ Bir daha uçar mı güvercin şehirde / Yalancı güneşli bir ocak / Mübarek cuma gününde // Gitti cancağızım gitti / Bitti son İstanbul / Kaldırımlar zabıt tuttu / Şahidiz hepimiz / Her yer tetikti // Sen de çekip gitme / Dayan be umudum / Dön gel / Meydan okur hayat / Pabuç bırakmaz ölüme / Dön gel…” Şarkı, 2008 yazında yayımlanan “Deniz Yıldızı” albümünde kendine yer buldu.
Selda Bağcan imzalı “Güvercinleri de Vururlar”ı, bu şarkının yanına koymak elzem: “Özgür özgür uçarlarken ne de güzeldirler / Beyaz, kırçıl, duman rengi ne de güzel süzülürler / Bulutlarla gökyüzünde ne de güzel yarışırlar / Ah o namert avcılar var ya, güvercinleri de vururlar / Ah güvercin vah güvercin, kanadını kırdılar / Ah güvercin vah güvercin, acımadan kıydılar…” 2010 yılında Bir+Bir için Selda Bağcan’la konuşmuş, Merve Erol’la birlikte bu şarkının da izini sürmüştük. Bağcan, şarkının halk arasında yeterli ilgiyi görmemesinden rahatsız olduğunu söylemişti: “Hrant Dink öldürüldü diye birkaç kişinin ciğeri yanıyor, o kadar. Son derece haksız bir ölüm üstelik, üç tane psikopat bunu düşündü diye adamcağız ölüyor. Adam yargılanırken ‘ben böyle bir şey söyleyebilir miyim, bunu söylesem nasıl sizinle aynı masaya otururum’ diyor. Doğru değil mi? Bunu yapacaksa neden Türkiye’de otursun? Dışarıya gider yapar. Psikopatlar karar verecek, askerin, polisin bir kısmı işin içinde olacak, engel olmak için parmaklarını kıpırdatmayacaklar, hatta adam Ermeni olduğu için yargılanmayacaklar bile! Bir de delik pabuçlar kardeşim… O delik pabuçlar ertesi gün yüz binleri sokağa döktü işte!” Es geçmeyeyim, hakkını vereyim: Şarkı, Şehrazat imzalı.
Hrant Dink cinayeti, Türkiye tarihindeki büyük utançlardan biri. Çözülse de bu böyle olacak. Katillerin, “katil”lere emri verenlerin cezalandırıldığını görmek, hepimizin tek arzusu. Dilimizden düşmeyen slogan basit: Biz bitti demeden bu bitmeyecek.
Şebnem Ferah’tan Metin-Kemal Kahraman’a, Duman’dan Ceylan Ertem’e pek çok isim Hrant için şarkılar yazdı, söyledi. Hepsini tek tek sıralamayayım. İki yıl önce, 94.9 Açık Radyo’da yayımlanan Şarkılarla Memleket Tarihi’nde bu şarkıların bir kısmını çalmıştım. 19 Ocak 2017 tarihli programın kaydına radyonun podcast sayfasından ulaşılabilir. Programı her zamanki gibi barış dilekleriyle bitirmeden önce Hrant’ın sesinden iki cümleyi şarkıların arasına sıkıştırmıştım: “Ben Anadolu’daki halkların kendi içerisinde aslında güçlü bir bağı olduğunu düşünüyorum. Bu bağ olmasaydı bu topraklarda çok daha kanlı çatışmalar yaşanırdı.” Bu, hepimize umut veren cümle. Dün, Hrant Dink’in öldürüldüğü yerde karşılaştığımız dostlarımızla konuşurken hepimizin aynı şeyi düşündüğüne şahit oldum. Bizi orada toplayan, yan yana getiren, azalsak bile bitirmeyen ve giderek daha da kenetleyen, bu umut. Dünkü anmada Hrant Dink’in arkadaşları adına konuşan Filiz Ali’yi dinlerken de aynı şeyi düşündüm. Babası Sabahattin Ali’nin katilini 70 yıldır bıkmadan usanmadan arayan, umudunu hiçbir şekilde kaybetmeyen, kavgasını her dem sürdüren bu büyük yürekli insan hepimize güç veriyor.
Sözü Arto Tunçboyacıyan’la açmıştım, onunla kapatayım: 2008 yılında düzenlenen BarışaRock’ın sonunda Tunçboyacıyan’ın (kurduğu bahriye bandosunun müzisyenleri eşliğinde) Yaşar Kurt’la yan yana geldiği bir projeye tanık olduk: Yash-Ar. Ekip, o gün yepyeni bir şarkıyla tanıştırdı bizi: “Bir çocuk büyüdü öksüzler yurdunda / Hayat arkadaşını buldu öksüzler yurdunda / Nefreti kini sildi hayatından / İnsanlık için savaştı durmadan // Onu öldürmekle sen de kendini vurdun / Nefreti kini tekrar âleme sundun / Sen de gördün ki toplandı Türkiye / Dünyanın önünde sevginin çevresine…” Herkesin diline bir çırpıda dolanan “Hrantlarız” adlı bu şarkı ilk kez 28 Şubat’ta yapılan Hrant Dink’i anma gecesinde seslendirilmiş, akabinde Arto Tunçboyacıyan, 4 Mart’ta da Açık Radyo’da (“dinleyici destek projesi” kapsamında yaptığı programda) çalmıştı. Sonrasında zaman zaman Açık Radyo’da onu duyduk ama kitlelerle buluşması BarışaRock’ta gerçekleşti. Şarkının nakaratı şöyleydi: “Bizler Hrantlarız, bizler insanlarız / Bizler Hrantlarız, bizler yaşatanız / Nefrete kinlere karşı olanlarız // Önemli değil hangi ırktan olduğu / Önemli değil hangi dinden olduğu / Önemli olan insan olduğu…”
“Hrantlarız”ın sonunda şu sözlerle karşılaşıyoruz: “Her kötülükten iyi bir şey çıkaralım / Aynı hataları bizler de yapmayalım / Sevgimizle el ele hep beraber olalım / Hele insan olduğumuzu hiç unutmayalım / Saygıyla dürüstlükle hep beraber olalım / Nefreti kini içimizden atalım // Kendisi görmese de kavuştu hayallerine / İnsanlığı topladı sevginin çevresine / Onun gibi insanlar örnek olsun bizlere / Kapıları kırarlar saygıyla dürüstlükle / Hayata gelmelerinin manası da budur / Sevgiyle dürüstlükle yaşarlar kalbimizde…” Hrant’ı daha iyi anlatan başka bir şarkı olamazdı herhalde.
Söylenecek çok şey var ama burada bitireyim. Şüphesiz henüz bitmedi ama elbet bitecek. Bir gün mutlaka.