Kürt siyasetine pranga takan güç Türkiye siyasetinin müesses
nizamı. Partileri kapatıp, politikacıları siyasi davalarla
cezaevlerinde rehin tutarken amaçlanan Kürtlerin siyasal haklarını
gasp etmekten öte seçmeni, siyasi tercihi bağlamında teslim almak.
2017 referandumuyla ülkenin yönetim sistemi değişti ama kurulu
düzenin Kürt politikası değişmedi. Gariptir, pek çok yorumcu ülkede
artık bir müesses nizam olmadığı kanısında oysa sadece yönetenin
kimliğinden ibaret hale geldi. Özellikle Kürtlere yönelik yönetim
anlayışı artık müesses nizam yerine AKP iktidarı ya da Cumhur
İttifakı politikaları olarak anılıyor. Fakat içerik olarak devam
eden şey o eski, bilindik kurulu düzen. AKP iktidarı eski kurulu
düzen politikasından farklı olarak, ulusal siyasette parti kapatıp
partililere hapis cezası ve siyasi yasak getirmekle yetinmeyip
yerel siyaseti de kayyım yoluyla cezalandırmayı icat etti.
Atanmışları, seçilmişlerin yerine görevlendiren bir “milli irade”
tutkunu…
Hüda Kaya’nın Silivri’den gönderdiği mektupta yazdığı gibi Kürt
seçmen de iktidara teslim olmak bir yana her seçimde “İnançla,
dirençle ve umutla dimdik ayaktayız” diyor. Ve kayyım politikasıyla
Kürtler, adeta beşikten mezara her bir ferdiyle cezalandırılıyor.
Siyasal haklardan kent haklarına, ekonomiden eğitime, mülkiyetten
müziğe, diline, kültürüne kadar her alanda Kürtlerin tüm hakları
gasp edilirken eşit yurttaşlık hakkı için mücadele edenlere de
bedel ödettiriliyor. Hüda Kaya da HDP milletvekili olarak bedel
ödemeyi göze alanlar arasında. 7 ayı aşkın süredir Silivri
cezaevinde ve tek başına bir odada kalıyor. Silivri’de günlerin
nasıl geçtiğini, yaşadıklarını, duygu ve düşüncelerini öğrenmek
istedim. Ancak sevgili Hüda her zamanki gibi kendisinden söz etmeyi
bile zül addetmiş olacak ki cevabi mesajında sadece mücadelesine
yer vermiş.
“Sevgili dostlarım
Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Yedi aydır duvarlar ardındayım. Haksız yere yıllardır tutsak
olanların yanında ayların bir anlamı yok.
İnançla, dirençle ve umutla dimdik ayaktayız. Her nerede olursak
olalım, halkımız için, hepimizin geleceği için iyiliklerin,
çözümlerin peşinde olacağız.
Her daim barış dedik ve bedeli her ne olursa olsun barış demeye
daha güçlü bir şekilde devam edeceğiz. Barış bizler için bir sonuç
ya da hedef değil yaşamın ta kendisidir. Vazgeçmeyeceğiz…”
Bugün AKP iktidarının düzeninde tutuklu olan Hüda Kaya,
cezaevleriyle yeni tanışmıyor maalesef. Eski iktidarların kurulu
düzeni de yargılamıştı onu. 28 Şubat sürecinde de kızlarıyla
birlikte Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) idamla
yargılamıştı. Malatya İnönü Üniversitesinde öğrenci olan kızlarının
başörtülü olarak okuma haklarını desteklediği için DGM savcısı idam
talep etmişti iddianamede. Yıllarca cezaevinde kaldılar. Önce iki
kızı sonra kendisi ve bir süre sonra da büyük kızı tahliye edildi.
Yazık ki büyük kızı bir otomobil çarpması sonucu trafik
kazasında annesiyle kızının, kardeşlerinin ve dostlarının gözleri
önünde hayata veda etti. Hapishane yıllarındaki mektuplarını ve
anılarını “Görülmüştür” adlı kitabında topladı Hüda Kaya. AKP o gün
kıymet verdiği ve siyasi rant için adeta tepe tepe kullandığı bu
DGM davasını anlatan kitabın yazarını bugün bir başka siyasi davada
yargılıyor. Ayrımcılık kültürünü kendi yaşamında ayağının altına
almış bir hak savunucusu olan Hüda Kaya’nın yaşamında, müesses
nizamın somut bir olgu olarak bugün de Cumhur İttifakı eliyle
sürdürüldüğünü ve politik odak noktasının Kürt halkı ve hakları
olduğunu görmek mümkün. Eski versiyonda Kürtlerin yanına dindarlar
ekleniyordu tek fark bu. Şimdiki ‘dindar’ iktidar çemberi biraz
daraltıp dindarların muhalif olanlarıyla sınırladı, hakları gasp
edilecekler listesini. Yeni müesses nizamda değişim sadece bundan
ibaret.
Hayatın getirdikleri ve götürdükleri ne olursa olsun hak
savunuculuğundan milletvekilliği sırasında da vazgeçmedi Hüda Kaya.
Artık mecliste değil de hapiste oluşundan dolayı Diyanet mutludur
belki. Dindarların Diyanet Vakfı’na yaptıkları bağışlarla
Diyanet’in üst düzey yöneticilerine -fotoğraf paylaşım yasaklı-
İskandinav turu organizasyonu ve benzeri dine aykırı tasarrufları
için neler söylerdi, kim bilir. Hele Diyanet’ten bağımsız hacca
gidenleri ihbar ederek gözaltına aldırması… Dünyanın her yerinden
hacılar Allah rızası için Kabe’yi tavaf etmeye giderken sanırsınız
ki AKP devrinde Türkiye’den giden hacılar Allah rızası yerine
Diyanet rızası için gitmek zorunda. Sokakta elimizi sallasak mafya
çetelerine çarpacak hale geldiğimiz bu devirde Diyanet de onlarla
yarışıyor. Özel şirketle 2500 dolara gidilen Hac organizasyonu
Diyanetle gitmek isterseniz 8 bin dolara çıkıyor. Kişisel
harcamalar hariç üstelik. Resmi soygun demekten başka bir izahı
yok. Bu olay için eğer Mecliste olsa Hüda Kaya kürsüden neler
söyleyebileceğini hayal ediyorum da… Diyanet’in din dışı hatta kimi
zaman din hilafına yaptıklarına getirdiği eleştiriler sevgili
Hüda’ya bedel ödetme nedenlerinden.
Peki Hüda Kaya niçin Silivri’de derseniz bunu kendisi de hatta
avukatları da aylarca öğrenemedi. Havaalanında uçağının hareketine
on dakika kala gözaltına alındı. Yurt dışı uçuşunun saatini ve
tarihini savcılığa kendisi bildirdiği ve hareket gününe kadar
defalarca ifade vermek istediği ama savcı meşgul olduğu için
veremediği halde. Uçak hareket etmeden kısa süre önce Emniyet
kaçıyormuş algısı yaratmak için şov yaptı adeta. Tıpkı DEM Parti
sözcüsü Ayşegül Doğan’a yapıldığı gibi. TBMM tarafından
görevlendirilmiş olarak Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde
(AKPM) Türkiye adına konuşmak üzere Paris’e
giderken, mahkemenin yurtdışına çıkış yasağını kaldırmış
olmasına karşın, uçuşuna 10 dakikadan bile az zaman kala yurtdışına
çıkışı engellendi; Ayşegül Doğan'ın. Parlamentonun itibarını
ayaklar altına alan “şahsım” rejimi, suçlulara diplomatik pasaport,
kırmızı bültenle aranan uyuşturucu baronlarına vatandaşlık verirken
muhaliflere milletvekili de olsa yurt dışına çıkışı engelliyor.
Hüda Kaya’nın tutuklanma nedeni aylar sonra anlaşıldı. 2’nci
Kobani davası için tutuklanmış. Bu ikinci davanın ilk duruşması 25
Haziran'da görüşülecek. Sincan Cezaevi Yerleşkesinde ve ilk davayı
gören mahkeme bakacak dosyaya. Hüda Kaya davadaki tek tutuklu ama
tek sanık değil. Garo Paylan, Fatma Kurtulan, Serpil Kemalbay ve
Pero Dündar da Hüda Kaya ile birlikte eski HDP milletvekilleri
olarak bu ek davanın sanıkları arasında. Ana davanın
sonuçlanmasından altı gün sonra savcılık, ana davadan ayrılan ve
yakalama kararı bulunan 72 kişilik dosya ile milletvekilleri
dosyasının birleştirilmesi talebini içeren ek iddianameyi Ankara
22’inci ağır ceza mahkemesine sunmuştu. Hüda Kaya’nın aylar
öncesinden tutuklu bekletilmesi, ek dosya ve ek iddianame kararının
da aylar öncesinden verildiğini düşündürüyor. Siyasi ortamın
iktidar için elverişli olacağı zamanı kollayan bir yargı talimatı
olarak masada bekletilerek uygun zamanın kollandığını düşündüren
yargı hamlelerinden birisi daha diyebiliriz bu dava için. Ve tıpkı
ana dava gibi IŞİD terörü görmezden gelinerek terör saldırısının
durdurulmasını isteyenler yargılanacak yine.
Fakat işin tuhafı iddianamede Hüda Kaya’ya yöneltilen
suçlamalar, ana davada beraat edenlere yöneltilen suçlamaların
aynısı. Buna göre Hüda ilk duruşmada beraat edebilir veya tahliye
edilebilir şeklinde bir beklenti yükseliyor. Diğer yandan
‘kibarlığınızı sevsinler’ dedirten “yumuşamanın” Kürtleri hariç
tutuşu ve o ılık rüzgarın yerini “CHP’nin başındaki zat” söylemine
bırakması ek dava için kaygıları arttırıyor. Yargı bağımsız ve
yansız olmayınca, hukukun üstünlüğü ilkesi yerini talimatın
üstünlüğüne bırakınca, her an her türlü karar tek kişinin iki
dudağı arasında olunca…
Korktuğumuzla değil umduğumuzla karşılaşarak beraat etmelerini
dileyelim.